| Konu: | Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 104 |
| Tarih: | 24.06.2020 |
CHP GRUBU ADINA ALPAY ANTMEN (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerine partim adına söz almış bulunmaktayım.
Bugüne kadar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda yapılan değişiklikler tam 19 kez, evet, tam 19 kez, çoğu "reform" adı altında ve yargılamanın hızlandırılması amacıyla yapılmışsa da bu değişikliklerden sonra yargının hızlanması mümkün olmamış, sorunlar da çözülmemiş hatta bazen daha da ağırlaşmıştır.
Bu kadar tecrübeden sonra sadece kanun değişikliğiyle yargının hızlandırılamayacağının anlaşılması beklenirken ve yargının, bir kısmı çok temel ve diğer sorunları ortadayken sadece kanun değişikliği yaparak yargının hızlanması düşüncesi beyhude bir çaba olmaktan öteye gitmeyecektir. Hatta henüz bir kanuna yeni alışırken yeniden değişiklik yapılması, mevzuat karışıklığı sebebiyle farklı sorunlar doğuracaktır. Burada açıkça söylüyorum: Bu değişikliklerin tamamına yakını hâkimlerin gözüyle yapılmış ve fakat savunma makamını oluşturan avukatlar hiçbir şekilde nazara alınmadan bu değişiklikler getirilmiştir.
Maddelere geçildiğinde arkadaşlarım ayrıntılarıyla anlatacaklar ama yargının içinde bulunduğu durum ortadayken, bağımsızlığını kaybetmiş bir yargı varken, önemli davalarda mahkeme kararlarının hukuki yerine siyasi olduğu ortadayken, adalet mekanizmasına güven tamamen ortadan kaldırılmışken, haklıyı değil güçlüyü koruyan bir mahkeme sistemi yaratılmışken bizim görüşüp konuşmamız gereken kanun bu mu olmalıydı? Allah aşkına, bunları mı konuşmalıydık? (CHP sıralarından alkışlar)
Keza, FETÖ'cü hâkim ve savcıların yargıdan ayıklanmasından sonra, son dört yılda mesleğe alınan hâkim ve savcıların öz geçmişlerine bakmanızı istiyorum. Gerek hukuk nosyonlarının tartışmalı olması ve gerekse de özellikle AKP il ve ilçe teşkilatlarında görev yapmış avukatlar hâkim ve savcı yapılarak yargıda hızlanan kadrolaşmayı burada tartışmamız gerekmiyor mu?
Mafya dışarıdayken, suç örgütleri mitingler düzenlerken, çeteler insanları tehdit ederken, sokakta silahlı çatışma yaparken, insanları güpegündüz öldürürken bunlar sizleri rahatsız etmiyor mu? Vatandaş adaleti adliyeler yerine -mahkemelerde değil- ya tanıdıkla ya da sosyal medyada arıyor; bu sizin uykularınızı neden kaçırmıyor?
Bir ülke düşünün, işçi haksız yere işten atılıyor, "ara buluculuk, ara buluculuk" diyorsunuz ama işçinin hakkı yeniyor, mahkemeye gidiliyor, mahkemesi dört sene sürüyor. (CHP sıralarından alkışlar) Yargıtayda bir dosya iki sene bekliyor. Bu mu adalet? Geciken adalet, adalet mi arkadaşlar?
Kadın taciz ve tehdit ediliyor, yardım istiyor "Koruyun beni, kurtarın beni" diye haykırıyor, onu ölümle tehdit eden pespaye sokağa bırakılıyor, sonra o adam o kadını vahşice katlediyor. Bunları konuşmamız gerekmiyor mu?
Bir de sizin geçirdiğiniz son af var; mafya dışarı çıktı, çeteler dışarı çıktı. Bir kısım çıkanlar gitti adam öldürdü, çocuk öldürdü. Gün gün tutuyorum bu kayıtları, isteyen olursa verebilirim. Yani, sizin ısrarla getirdiğiniz af yüzünden masum bir çocuğun öldürülmesi sonrasında, hâlen çıkıp bunu savunacak mısınız? Ülkenin hukuk açısından mevcut durumu, iktidar ve ortağını rahatsız etmiyor mu?
Değerli milletvekilleri, adaletsizlik her yerde. Vatandaş bir asgari ücretle iş bulamıyor. Aç vatandaş, aç! Ama bazı baylar ve bayanlar üç hatta dört yerden yüklü maaş alıyor. Üniversite mezunları, yüksek lisans mezunları, doktora yapan bilim insanları atanamıyor ama yağlı güreşçi Vakıfbank yönetimine atanabiliyor. Yağlı kapı dedikleri bu değil mi? Liyakat, adalet, eşitlik ne oldu? Tuş oldu. Hak mı, reva mı? Günah değil mi, günah değil mi, bunu düşünün.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Günah, vallahi günah.
ALPAY ANTMEN (Devamla) - Bir de Türkiye Wushu Federasyonu var -Allah'a şükür- evlere şenlik. Yaşananlar tam Zaytung, Zaytung'u bile geçti. Bu federasyonda tek kişinin katıldığı yarışma düzenleniyor, katılan da federasyon başkanın eşi, oğlu da hakem, sonra şampiyon ilan ediliyor, aile komple federasyon. Damat ile hala yarışmaya katılıyor, hakem teyze filan aile arası -kendi kendilerine maaş da bağlamışlardır Allah bilir- yani bildiğiniz aile federasyonuna çevirmişler. Kimden öğrendilerse pes!
Değerli milletvekilleri, yoksulluktan, açlıktan vatandaşın kendisini yaktığı, toplu intihar ettiği bir dönemde bu yaşananlar hangi akla, hangi vicdana sığar? Adalet bunun neresinde? Bir yanda kendisine yağlı kapı bulan yağlı güreşçiler, bir yanda tüm ailesini federasyonda maaşa bağlamış garip garip aileler; diğer yanda işsizlikten, açlıktan intihar eden benim canım vatandaşım. İnsaf, merhamet, vicdan; Allah aşkına, merhamet! (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte Meclis zayıflatıldı, yargı tek adama bağlandı ve medya da sarayın kontrolüne verildi. Türkiye, darbe dönemlerinde bile karşılaşmadığı uygulamaları, baskıyı, tutuklamayı, sansürü yaşamak durumunda bırakılıyor. Daha dün -hepimiz gördük- bu ülkenin namuslu, şerefli, haysiyetli baro başkanları kendi başkentlerine geldiler, 100-200 metre sembolik yürümek istediler; yirmi altı saat taşın üstünde, betonun üstünde, yağmurda, çamurda, sıcağın altında enterne edildiler. Bu suçtur, var mı bunun üzerine gidecek bir cesur savcı? Yok. Filmlerde kaldı. Bakınız, bazı baro başkanlarımız polis tarafından darbedildi. İnşallah o polis, avukata muhtaç olur. Hangi yüzle ona gidecek, merak ediyorum.
Sağanak yağmura karşı çadır kurmak isteyen Ankara Büyükşehir Belediyemiz engellendi. Önce yemek bile verilmedi. Ülkede teröristlere çadır kurup hâkim ve savcı gönderiyorsunuz, bu ülkenin namuslu, şerefli, haysiyetli baro başkanlarını güneşin altında, yağmurun altında berhava ediyorsunuz. Yazıklar olsun! Seyyar tuvaletler bile engellendi. Baro başkanları ve avukatların ihtiyaçlarını gideren pastaneye 12 bin lira ceza verdiniz. Ben bunu karşılamaya hazırım, hodri meydan! Gece üşümesinler diye evinden battaniye getiren bir avukat polislerce tartaklandı, eşinin önünde hakarete uğradı. Basın mensupları içeri alınmadı. Tam bir hukuksuzlukla, tam bir zorbalık yaşadı. Tüm dünya kendi başkentinde yürüyemeyen hukukçuları gördü. AK PARTİ içerisinde değerli milletvekilleri var, hukukçular; baro başkanlarını orada görünce ne hissettiler, sormak istiyorum.
Bakın, değerli iktidar milletvekili arkadaşlarım, bu elimde tuttuğum Türkiye Cumhuriyeti Anayasası hepimizin namusumuz ve şerefimiz üzerine uymaya, bağlı kalmaya ant içtiğimiz Anayasa'mız. Anayasa'nın 34'üncü maddesi ne diyor? "Herkes, önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü yapabilir." Ne oldu? Siz baro başkanlarını yürütmediniz. Adamın üzerinde cübbesi var, 200 metre yürüyecek, ne olurdu yürüseydi? Güneşin altında, yağmurun altında, aç, susuz, önce yanarak, sonra ıslanarak yirmi altı saat beton üstünde, açıkta bekleyen bu adamlar kendileri için mi geldiler Ankara'ya? Kendileri için mi yürüdüler? (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Hepsini tanıyorum, her birine kefilim, her biri mesleğinde temayüz etmiş hukukçular. Tek dertleri hukuk ve adalet. Var mı Türkiye'de? Yok. Dünyada hiçbir iktidar baro başkanlarına bunu yapmadı, bu rezaletle de tarihe geçtiniz, helal olsun! Sonra biz "tek adam" "saray vesayeti" "dikta rejimi" deyince alınıyorsunuz. Alınmayınız. Hukukçularını kaldırımda bile yürütmeyen bir rejime ne denir Allah aşkına? Baro başkanının dövüldüğü bu anlayışa hangi ismi veriyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Ben söyleyeyim sayın milletvekilleri, bunu tanımlamaya "diktatörlük" kelimesi bile az gelir. Siyasal tarihte ve siyaset biliminde sizin anlayışınıza "totaliter diktatörlük" deniyor. Bu kelimenin ne anlama geldiğini bilmiyorsanız bir bilene sorun.
Değerli milletvekilleri, neresinden tutsak elimizde kalıyor. Hukuksuzluk bir değil binlerce. Dün baro başkanları haksız bir şekilde engellendi, bugün İstanbul'da başka bir hukuksuzluk var. Yine dünyaya rezil oluyoruz. Birçok Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili orada. Gazeteciler bu ülkede totaliter diktatörlük rejiminden nasibini alıyorlar. Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hülya Kılınç, Ferhat Çelik, Aydın Keser ve Murat Ağırel tamamen hukuksuz bir şekilde yargılanıyorlar, bir kimlik açıklamışlar diye. Bu kimliği ilk Sayın Cumhurbaşkanı açıkladı. Bu gazetecilerin yargılanmalarının asıl sebebi başka. Neden yargılanıyorlar biliyor musunuz? Bu kitapları yazdıkları için, bu kitapları yazdıkları için. (CHP sıralarından alkışlar) Kitap yazdılar! Hadi bunları yalanlayın, hadi bunları tekzip edin, hadi bu kitaplar nedeniyle onlara savunma hakkı vererek yargılayın.
İktidarın FETÖ konusunda hiç de öyle kandırılmadığını, bilerek ve isteyerek iş birliği yaptığını belgeleriyle ortaya döktüler, onun için yargılanıyorlar. Masumlardan, hukukçulardan, gazetecilerden, yazarlardan, aydınlardan, gençlerden, kadınlardan, emekçilerden, sanatçılardan, her bir muhalefet edenden, size benzemedikleri, sizin gibi düşünmedikleri için nefret ettiğiniz insanlardan intikam almaktan vazgeçin. Adalet size de lazım olacak, Allah korusun, bir gün yargılanırsanız bağımsız yargıçlar karşısında kendinizi savunmak isteyeceksiniz. O zaman bugünleri hatırlayınız, ne hâle geldiğinizi ve bu ülkeyi ne hâle getirdiğinizi hatırlayınız. Hukuku aratmayın, adaleti unutmayın, hak yemeyin.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)