| Konu: | Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 104 |
| Tarih: | 24.06.2020 |
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Gecenin geç bir saati oldu ama güzel bir tütün tartışmasını hep beraber izledik.
Bugün gazeteciler yargılandı. 3 gazeteci arkadaşımız, Barış Terkoğlu, Aydın Keser, Ferhat Çelik tahliye edildiler. Bunu söylerken böyle çok dikkatli söylüyorum çünkü Türkiye'de her tahliyeden sonra yedi yedi bir zar atılıyor, ertesi gün o tahliyeye itiraz ediliyor, sonra tahliye edilenler birdenbire tekrar içeri alınıyor. Umarım böyle bir şey olmaz. Bize alışkanlık hâline getirtmezsiniz böyle bir tabloyu, mahcup etmezsiniz bu ülkeyi daha fazla. Aynı davadan yargılanan 3 gazeteci arkadaşımız da hâlâ içerideler. Bu da bizim ayıbımız. "Basın özgürlüğü" diyen arkadaşlarımız çıkar bunu açıklarlar.
Bir ayıp daha yaptık burada İnfaz Yasası sırasında. Bu gazetecilerin yargılandığı maddeyi, özel olarak, Türk tarihinde görülmemiş, hukuk tarihinde görülmemiş bir şekilde infazdan istisna hâle getirdik. Ayıplarımız çok, ayıplarımız oldukça fazla.
Konuştuğumuz madde sanal ortamda duruşma yapmayla alakalı. Yalnız başlığa "başka yerde duruşma yapılması" şeklinde de bir ekleme yapılarak hem sanal ortamdaki duruşmanın hem de duruşma hâkiminin, güvenlik açısından tedbir alma ihtiyacı duyduğu zaman, duruşmayı aynı il sınırları içerisinde nakletmesinin eklendiğini görüyoruz.
Sanal ortamda yapılacak olan duruşmayla ilgili ben size önce bir çağrı yapayım. Adliyeleri dışarıdan görüyorsunuz, avukatlar üst üste. O kadar beceriksizsiniz ki UYAP sistemini bile doğru düzgün çalıştırılıp yeterli insan yerleştirilmediğinden dolayı bütün meslektaşlarımızı şu anda Covid salgınına esir etmiş hâldesiniz. Arada bir bakın, adliyelerdeki o yığılmalara bir bakın, ondan sonra böyle çapınıza uygun işler yapın diyeceğim ama önce onu çözün.
Burada yüz yüzelik ilkesine aykırılık getiren bir maddeyi hayata sürüyorsunuz. Bunu defalarca Komisyonda anlattık. Burada, bu konularla ilgili tekrar size eleştiriler yapmayacağım, artık bu saatte size hikâye anlatacağım.
Duruşma nakliyle alakalı şunu söyleyeyim; bunu Komisyonda da söyledik: Böyle bir ihtiyaç hasıl olur ise HSYK'nin bilgisi ve koordinesi dâhilinde olsun. Bir hâkim, başka bir mahkemenin duruşma salonunun bile müsait olup olmadığını bilmeden duruşma tarihi vermeye kalkmasın. Ayrıca, aciz hâkimler olabilir, duruşmaların bulunduğu yerde aslında idare edebilecekleri duruşmaları... Çünkü o kadar değişik hâkim tipi ortaya sürdünüz ki şu anda, ortalama üç yıllık hâkimlerle yönetiliyor bu memleketteki duruşmalar. O duruşmaları nakletmeleri rastgele olmasın, bir HSYK kontrolü olsun dedik, dinlemediniz, devam edin.
Ben, hikâyeye geleceğim şimdi. Geçmişe dönersek hikâye 2009 yılıyla alakalı. Devlet Denetleme Kurulu 2009 yılında bir inceleme yapıyor, çok mahir müfettişler var. O müfettişler diyorlar ki: "Türkiye'deki meslek örgütlerinin seçim sisteminin değişmesi lazım." Sayın Gül Cumhurbaşkanıyken bir rapor veriyorlar. Sonra ortaya çıkıyor ki bu raporu veren müfettişler FETÖ'cü, yargılanıyorlar, içeride kalıyorlar; belki de mahkûm oldular, bilmiyorum, masumiyet karinesine aykırı bir şey söylemek istemiyorum ama veryansın ettiğiniz FETÖ'den kurtulma safhasında bu raporu verenlerin FETÖ'cü olduğu ortaya çıkıyor. Hemen o 2009 yılının akabinde 2010 yılında referandum oluyor, referandumla HSYK'yi değiştiriyorsunuz ve hukuk camiasını FETÖ'ye terk ediyorsunuz. Sonra yaşadıklarımızı hep beraber gördük. Bu, 2009 yılındaki Devlet Denetleme Kurulu raporunu uygulamıyorsunuz, uygulayamıyorsunuz -FETÖ'cülerin verdiği rapor- zaman geçiyor, 2012-2014 yıllarında İstanbul Barosunda seçimler oluyor -hatta hatırladığım kadarıyla buradaki seçimlere Sayın Filiz Kerestecioğlu da başkan adayı olarak katılmıştı- FETÖ'cüler, ısrarla o seçimler sırasında bir sızma taktiği hayata geçirmeye çalışıyorlar öncesinde ve devamında. Hatta İstanbul Barosunun bir Yönetim Kurulu üyesi tespit ediliyor ve dışlanıyor ama ona rağmen FETÖ'cülerin sızma taktiğini hayata geçirdikleri süreç içerisinde -bu konular varken- Adalet Bakanlığına bir ihtarname gidiyor. Sizin, o tarihte İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki Grup Başkan Vekiliniz Avukat Rıza Saka'nın ihtarnamesi. O da aday oluyor, seçim kaybediyor sonra Adalet Bakanlığına diyor ki: "Balyoz duruşmasını basan İstanbul Barosunun Yönetim Kurulunu görevden alın." Avukatlık Kanunu'nun 92'nci maddesine göre bunlar yargılanıyor. "Yargılanmaları bitmeden görevden alın ve beni kayyum olarak atayın." Darbecilik başlıyor yani baroya karşı darbe süreci başlıyor. Öncesinde de bu 2009 yılının hikâyesi var. Sonra ne oluyor biliyor musunuz? Grup Başkan Vekiliniz Sayın Cahit Özkan, o tarihte Hukukçular Derneğinin Başkanı, o da bu çağrıya ayak uyduruyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURAN AYDOĞAN (Devamla) - Balyoz davasında diğer tarafta yer alıp onlara destek olurken bu çağrıya ayak uyduruyor ve Balyoz davasını basan İstanbul Barosunun Yönetim Kurulu üyelerine el çektirmenin yani İstanbul Barosunun meşru zemininde seçilmiş olan Yönetim Kurulu üyelerine el çektirmenin yolunu arıyorsunuz.
Hikâye size bir şey anlattı mı? Hikâyeden bir şey çıkardınız mı? Hikâyenin devamını şimdi siz hayata geçiriyorsunuz. O raporu size hatırlatıyorum, FETÖ'cülerin raporu diyor ki: "Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının seçim sistemiyle oynanılması lazım." Aynen bugün, sizin tartıştığınız tablo o hikâyede gizli. Bu hikâyeyi avucunuza bırakıyorum; umarım devamını yapmazsınız, kendinizi mahcup etmezsiniz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)