GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:106
Tarih:01.07.2020

BURHANETTİN BULUT (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni rejim, Türkiye'deki tüm kurumları parti devletinin hizmetine sunmuş hâle getirdi. Yani Türkiye'deki tüm kurumlar, bunun içerisinde yargı ve yasama da dâhil olmak üzere, sarayın siyasi tercihlerinin esiri oldu, onların taleplerine ve isteklerine göre yasa teklifi gelir hâle geldi. Örneğin son günlerde tartıştığımız kıdem tazminatı. Adına her ne kadar emeklilikte yeni bir sistem denilse de tek amacı var, işçinin kıdem tazminatını fonlamak. Peki, bu konuda işçinin bir talebi var mı? Bu konuda işverenin bir talebi var mı? Yok. Hatta işçinin isyanı var çünkü işsiz kalmış durumda. Türkiye'de 10 milyona yaklaşan bir işsizlik var. Türkiye'de esnaf hakeza aynı şekilde, üç aydır iş yerini kapatan esnaf, belki de Türkiye tahinde, cumhuriyet tarihinde ilk defa yargı paketlerine muhtaç hâle gelmiştir. Üniversite öğrencilerinin talepleri var, örneğin bu taleplere karşı bir başvuru oldu mu, bir iyileştirme oldu mu? Neydi o talep? Denildi ki: "Bu üniversite sınavlarını temmuza aldınız, bırakın orada kalsın, biraz daha çalışalım." Ama siz yine turizm şirketlerini öncelediniz.

Yine sosyal medyada birtakım yazışmalar oluyor -son olayı hariç tutarak söylüyorum- orada da örneğin Cumhurbaşkanı gençlerle buluşuyor, orada "dislike" yapılıyor, anında "Youtube kapatılması gerekiyor." diye söylemler başlıyor. Örneğin Canan Kaftancıoğlu'na atılan "tweet"leri, orada atılan küfürleri görmeniz gerekiyor ama buna karşı en küçük bir reaksiyon yok. Yine, hani dediğimiz gibi yasamanın ve yargının üzerinde tahakküm kuran yürütme, yaptığı işleri sadece havuz medyasında anlatmak istiyor, bunun dışındaki eleştirilere tahammülü yok. İşte RTÜK -hatta Başkanı geçen haftalarda bir bankanın yönetimine atandı- taraflı olduğu açık bir hâlde TELE 1 ve Halk TV'yi kapattı. Peki, bunu niçin kapatıyorsunuz? Yaptığınız başarısızlıkları halk öğrenmesin diye. Peki, ne yapıyorsunuz bunun yerine? Havuz medyasından haber yapıyorsunuz; A Haber'le tüm Türkiye'ye haber yapmaya çalışıyorsunuz ama ne yaparsanız yapın, tüm kanalların kumandalarında sadece A Haber olsa bile bu halk A Haber'i izlemiyor.

Yine bu iktidar ilk geldiğinde, on sekiz yıl önce şundan bahsediyordu, hep dediği şey: "Avrupa Birliğine girmek bizim en büyük hedefimiz." Ancak bu yapılanları üst üste koyduğumuzda Avrupa Birliğine giremedik ama tipik bir Kuzey Kore ülkesi hâline geldik.

Bugün de çokça konuşulan baro yasası gündemimizde. Baro yasası, bir anlamda meslek odalarına yapılan bir müdahaledir. Türkiye'de 19'a yakın meslek odası var, bunlar kamu tüzel kişiliğiyle kurulmuştur; her şeyden önce mesleğinden dahi, kendi bulunma varlığından dahi öncelediği ülkedir, halktır. O yüzden kamu hizmeti ve adı üzerinde kamu tüzel kişiliği olanlar. Ancak demin bahsettiğim gibi burada eksik kalan bir taraf var, meslek odaları maalesef yandaş olamadı. Yandaş olmak isteseler de aslında olamazlar çünkü kanunun verdiği yetki onları yandaşlıktan uzak tutuyor. Şunu istiyorlar: Aynı yandaşların dediği gibi beyaza "siyah" denmesini istiyorlar ancak meslek odaları kesinlikle beyaza "beyaz" der, beyaza "siyah" demez.

Peki, iktidarın böylesi bir dönemde meslek odalarından nasıl faydalanması gerekiyor? Meslek odalarına demokrasinin bir kalitesi olarak bakıp onlardan faydalanması gerekiyor ama bakıyorsunuz pandemi döneminde Türk Tabipleri Birliğinden yararlanmadı. Örneğin, kıdem tazminatı konusunda yaptığı toplantılara DİSK'i çağırmadı. Bu yapılan baro çalışması, baro yasa teklifi de tamamen yandaşlaştırmaktan öte başka bir şey değil; diğerlerinin hepsi teferruat. Yapılan iş, baroyu çoklu yapıya çevirip kendisine yandaş bir baro hüviyeti oluşturmak. Burada da çeşitli örnekler var: 1924 yılından önce, Osmanlı döneminde her milletin kendine ait bir barosu vardı. 12 Eylülden önce de yine örnekleyebiliriz: Örneğin, öğretmenlerin 2 ayrı derneği vardı; örneğin, polislerin POL-BİR ve POL-DER diye 2 ayrı yapısı vardı. Bu yapılar ne kadar parçalanırsa, ne kadar çoklu hâle gelirse bu şu anlama gelmiyor, çok sese gelmiyor, ayrı ayrı seslere tekabül ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyursunlar Sayın Bulut.

BURHANETTİN BULUT (Devamla) - Burada yandaşlık adına adalet sistemini düzeltmek yerine baronun bu yapısına müdahale etmek istiyor. Peki, baro bu hâle gelirse ne olur? Yani çoklu yapıya girerse, delege sistemini dedikleri gibi yaparlarsa ne olur? İşte o zaman barolar siyasetin arka bahçesi hâline gelir, siyasi partilerin arka bahçesi hâline gelir çünkü herkes ideolojisine göre bir yapının içerisine girer. Bunu da anlamamak, bilmemek mümkün değil. Avukatlar da baronun esiri olur. Hangi avukat hangi baroya girerse alnına o baronun ideolojisi yazılır, ister istemez, maalesef bundan kurtulamaz.

Baronun bir başka hüviyeti daha var, sadece avukatlar değil, hukukun güçlendirilmesine ilişkin de bir amacı olması gerekiyor. Böylesi çoklu bir baro ülkedeki hukuk sistemini de aşağıya alır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BURHANETTİN BULUT (Devamla) - Çok kısa, bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN - Buyursunlar.

BURHANETTİN BULUT (Devamla) - Sonuç olarak, Türkiye'de 80 tane baro var ve bu baroların 78'i bu çoklu yönetime, bu yeni baro yasasına karşılar. Demin bahsettiğim gibi, kıdem tazminatında işçinin, işverenin karşı olması gibi, burada da bu baro yasasını getirdiğiniz meslek örgütleri ve meslektaşlar bunu istemiyor. Peki, kim istiyor? Kimin istediğini bilmiyoruz. Ama görünen o ki bu, Metin Feyzioğlu'nu kurtarma operasyonu gibi geliyor. Metin Feyzioğlu'na o gün sırtını dönen baro, siz ne yaparsanız yapın onu Başkan yapmaz; ancak, kendi meslektaşları, avukatlar kimi isterse, onu başkan yapar.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)