| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 17.12.2012 |
CHP GRUBU ADINA İDRİS YILDIZ (Ordu) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 7'nci maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
On günlük bütçe maratonunun 8'inci günündeyiz. Sekiz gün boyunca, takdir edersiniz ki sadece rakamlar üzerinde konuştuk. Ancak, bizi izleyen halkımız, bütçe için şu an cari açığı, reel faizi değil; bütçenin kendisine ne getirdiğini, ne götürdüğünü merak ediyor. Sayın hükûmet sözcülerinin bize anlattığı Türkiye ile yaşadığımız Türkiye ne yazık ki bugün çok farklı. Bu nedenle, ben bu teknik terimler ve sayısal rakamlar yerine gerçek hayattaki gözlemlerimi ifade etmek istiyorum.
Öncelikle, bölgemin de ürünü olan fındığa dikkat çekmek isterim. Bugün fındık üreticisinin mağduriyeti ve üreticiyi göçe zorlayan nedenlerin altında Hükûmetin plansız, başarısız fındık politikası yatmaktadır. Fındık, stratejik ve özel bir üründür. Dünya fındık üretiminin yüzde 70'i ülkemizde gerçekleştirilirken fındık fiyatını neden ülkemiz belirleyememektedir? Çünkü fındığın yeterli değeri bulmasında gerekli katkı koyulamamaktadır. Yetersiz politikayla mağdur hâle gelen fındık üreticisi geçinememekte, metropollere doğru göç etmektedir.
Önceki gün Tarım Bakanı Sayın Eker'in deyişiyle, geçen yıl 456 bin tonluk rekoltede 8 dolardan ihraç ettiğimiz fındıktan 1 milyar 820 milyon dolar döviz girdisi sağladık. Ama 2012 yılındaki 700 milyon kiloluk rekolte, devlet desteği olmadığından fiyatlar 8 dolardan 5,40 dolara düşmüş, bu demek oluyor ki 2012 yılında fındık ihracatından 1 milyar 800 milyon dolar değil, 1 milyar 200 milyon dolar döviz girdisi sağlayacağız yani 2012 yılında aynı fındığı ihraç edersek 600 milyon dolar daha döviz kaybımız olacaktır. Bunu resmî rakamlarla şöyle söylemek istiyorum: 2011 yılı 30 Kasım itibarıyla -resmî veriler- 81 milyon kilo iç fındık ihraç etmişiz ve 629 milyon dolar döviz girdisi sağlamışız. Hâlbuki, 2012 yılında yüzde 40 daha fazla, 110 milyon kilo fındık ihraç etmişiz -30 kasım itibarıyla- ama döviz girdimiz 600 milyon dolar. Bu da fındıktaki yanlış politikanın belgesidir arkadaşlarım. Hâlbuki, devlet fındık piyasasında regülatör konumunda bulunmuş olsaydı hem ülkemize döviz girdisi daha fazla olacaktı hem de üreticilerimiz bu şekilde mağdur edilmeyecekti çünkü bu, aynı zamanda sosyal hukuk devleti olmanın da gereğiydi.
Değerli arkadaşlarım, insanlarımız tarımdan her geçen gün kopmakta. Fındık üreticisi geçmişte ilacını, öğrenimini, düğününü, cenazesini, kısacası yaşamını buradan sağlarken, bugün fındığı, üretimi bırakma yoluna gitmektedir. 2000 yılı, nüfus sayımında nüfusu 890 bin olan Ordu ili, 2012 yılı nüfus verilerine göre 714 bine gerilemiştir. Hâliyle, köyden şehre göç olduğu sürece köylü nüfusu da azalmaktadır. Hâlbuki, insanlarımız kendi yöresinde daha az gelirle geçinebilecekken metropollere olan yoğun göç, daha çok geliri gerekli kılmaktadır, aynı zamanda, devletin şehirlere daha büyük harcamalar yapması ihtiyacını da doğurmaktadır. Göçle birlikte şehirlerimizin hazmetme kapasitesi üzerine çıkılmıştır, bunun da getirdiği sonuçla, bireyler sosyal haklardan eşit imkânlarda yararlanamamaktadır, âdeta yeni yeni şehir gettoları yaratılmış olunur ki bu politikayla bunun da üstesinden gelmek zor gözükmektedir. Bu sorunun nedeni, AKP Hükûmetinin uyguladığı yanlış ekonomi programıdır. Bu ekonomik program, dar gelirliyi koruyan bir program değildir. Bu program, temelde "Altta kalanın canı çıksın." mantığından başka bir şey değildir arkadaşlarım.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de Orta Sınıfı Tanımlamak araştırmasına göre, kendini orta sınıf olarak görenlerin sayısı azalmış, kendini fakir bulanların sayısı artmıştır. "Kazandığımız para bize yetmiyor." diyenlerin oranı yüzde 47'dir. Kendi durumunun gelecekte daha kötüye gideceğini düşünenlerin oranı yüzde 19'dan yüzde 31'e yükselmiştir. Aynı araştırmaya göre, toplumunun yüzde 29,9'unun şu anda ödeyemediği elektrik ve su faturası bulunmaktadır.
Yoksulluk, hâlâ ülkemizin en başta gelen sosyoekonomik sorunudur. En genel anlamda yoksulluk, "Ekonomimiz şöyle büyüdü, böyle büyüdü." istatistikleri yayınlanırken cüzdanınızın boş olmasıdır. 2011 yılında, TÜİK ölçülerine göre 11 milyon 670 bin, Avrupa Birliği ölçülerine göre ise 16 milyon 600 bin yoksul vatandaşımız bulunmaktadır. Yine, 2011 yılında, en yüksek gelire sahip yüzde 20'lik dilimdekiler toplam gelirden yüzde 46,7 pay alırken; en düşük gelire sahip kesim toplam gelirden yüzde 5,8 pay almaktadır. Yani AKP'li yıllarda yoksullar daha da yoksullaşırken, zenginler daha da zenginleşmeye devam etmektedir.
Yürütme adına konuşan Hükûmet yetkilileri ve yasama adına söz alan siz AKP Grubu konuşmacıları, konuşmalarınızın her aşamasında 2002 ile 2012 yılları arasındaki on yıllık dönemde, özellikle ekonomik alanda gerçekleştirdiklerinizi rakamlar üzerinden açıklamaya çalışmaktasınız. Buna benzer şekilde, resmî istatistikler verilerinde de sürekli olarak oranlardan bahsedilmektedir ancak bu oranların tek başına bir şey ifade etmediği de bir gerçektir. Önemli olan nokta, edinilen bu kapitalin sosyal sınıflar arasında eşit dağıtılmasıdır.
Bu sözü edilen rakamların, günlük yaşamımıza ve refah seviyemize hiçbir etkisinin olmadığı malumunuzdur yani kişi başına düşen millî gelirin 2002'de 3.492 dolar iken 2012'de 10.444 dolar olmasının hiçbir anlamı yoktur çünkü bu rakam, söylendiği gibi herkese eşit şekilde dağıtılamamaktadır. Bahsedilen rakamların yüzdesel olarak çok büyük çoğunluğu üst gelir grubuna mensup sınıflara aktarılmaktadır. Sosyal yardımlar iktidarınız döneminde 10 kat arttı diye övünebilirsiniz, aslında, iktidarınız döneminde insanların ne kadar fakirleştiğini ve yardıma muhtaç kaldığını, bu, ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak, toplumsal refahın tek kriteri kişi başına düşen gelir değildir, bunun yanı sıra sosyal transfer harcamaları da önemli bir paya sahiptir. Emekli maaşlarının dahi açlık sınırının altında olduğu Türkiye'de "Toplumsal refah artmıştır." demek hayli zor görünmektedir.
Değerli arkadaşlarım, 2002-2012 yılı içerisinde örtülü ödenekten harcanan paraların toplamı, cumhuriyet tarihi boyunca harcanan paraların toplamından daha fazladır. 2003'ten bu yana, Başbakanlık, yaklaşık 3 milyar Türk lirası harcamıştır. Örtülü ödenekten 2012'nin ilk dokuz ayında 870 milyon lira harcanmıştır. 2002'den bu yana sürekli artan ve 2012 yılında en üst noktaya ulaşan örtülü ödenek harcamalarınızın çıraklık, kalfalık, ustalık dönemlerinizle paralel şekilde artması oldukça dikkat çekici ve manidardır.
Değerli arkadaşlarım, AK PARTİ Hükûmeti dönemi, özelleştirmelerin en yoğun yapıldığı dönem olmuştur. Cumhuriyet tarihindeki özelleştirmelerin yüzde 78'i zamanınızda gerçekleştirilmiştir. Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı verilerine göre, 2002-2009 yılları arasında 30 milyar 618 milyon dolarlık özelleştirme yapılmıştır. Aslında, AKP iktidarı, stratejik kuruluşlarımızı "özelleştirme" adı altında satmış, peşkeş çekmiştir. Örnek: TÜPRAŞ'ın yüzde 65,67'sinin 1 milyar 302 milyon liraya satılmasına olur verilmiş, Danıştay tarafından iptal edilince yeni ihalede TÜPRAŞ'ın yüzde 51'i 4 milyar 140 milyon dolara satılmıştır. Eğer Danıştay iptal etmeseydi bu kamusal varlık, toplam olarak 3 milyar 294 milyon dolar daha ucuza satılmış olacaktı. Türk TELEKOM'un yüzde 55'i 6,5 milyar dolara iki yıllık kârı karşılığında hem de 5 eşit taksitle satılmıştır. TELEKOM'un 2011 yılı kârı 3,5 milyar dolardır. Özelleştirme kapsamında Giresun SEKA Aksu Kâğıt Fabrikası, devletten 2003 yılında 3,5 milyon liraya satın alınmıştır. Satın alanlar yedi yıl sonra aynı fabrikanın arsasını 55 milyon dolara satışa çıkarmışlardır. Bu, özelleştirme midir yoksa peşkeş çekme midir, takdirlerinize bırakıyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.