GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:111
Tarih:10.07.2020

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Teşekkür ederim Başkan.

Değerli arkadaşlar, günlerdir bu çoklu baro yasa teklifini konuşuyoruz, ısrarla soruyoruz, niye diyoruz? Yani toplumdan -doğru- böyle bir talep yok, avukatlar isyan ediyor, barolar ayakta ama bu soruya karşı bir tek anlamlı cevabı sizden maalesef duymadık.

Bakın, günlerdir burada bireysel mağduriyetlerden söz ediyorsunuz. Evet, bu ülkede çok ciddi mağduriyetler var, hâlâ bu mağduriyetler devam ediyor. Bu mağduriyetlerin birçoğunun nedeni de sizsiniz. Adaletsizlik, hukuksuzluk diz boyu. Gerçekten bunlara son vermek mi istiyorsunuz? O zaman, gelin, hep birlikte demokratik bir anayasayı konuşalım, birlikte bu Meclis demokratik bir anayasa yapsın ve bugün sözünü ettiğiniz bütün mağduriyetler de son bulsun. On sekiz yıldır iktidarsınız neden bunu yapmıyorsunuz? Neden yapmadığınızı biz çok iyi biliyoruz. Sanki bu ülkede bütün kurumlar çok demokratik, demokratik bir şekilde işliyor, bir tek baro kalmış, AKP baroyu demokratikleştirecek. Değerli arkadaşlar, derdiniz demokrasi, adalet, hukuk değil, derdiniz baroları gasbetmek, barolara egemen olmak, baroları tekelinize almak; bunun için mücadele veriyorsunuz, bu teklifin özü de budur, siz burada bunu söylemekten de imtina ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bakın, sizin iktidarınız döneminde yaşanan binlerce sorun var: Yoksulluk, işsizlik, kadın cinayetleri, yolsuzluk, işkence, ayrımcılık, kayırmacılık. Bakın, buradan başlayın adaleti aramaya. Eğer adaleti tesis edecekseniz buradan başlayacaksınız, bu sorunları gidermeye çalışacaksınız. Ama dediğim gibi, dert adalet, hukuk, demokrasi değil, sizin tek derdiniz tek adam rejimini bu ülkede mutlak kılmak. Bunun için de bu tek adam rejimi karşısında direnen, muhalefet eden herkesi tasfiye etmek istiyorsunuz, ortadan kaldırmak istiyorsunuz. Bunu ilk defa da yapmıyorsunuz. Bakın, siz, seçimde çıkmadığınız yerlerde ne yapıyorsunuz? Kayyum atıyorsunuz. Baş edemediğimiz muhalifleri, siyasetçileri ne yapıyorsunuz? Cezaevinde rehin tutuyorsunuz. Basını ele geçirdiniz, yargıyı ele geçirdiniz, şimdi de savunmayı ele geçirmek istiyorsunuz. Arkadaşlar, zaten ortada da bir yargı maalesef yok; sadece padişahın kararlarını, fermanlarını hayata geçirmeye çalışan, bunu hayata geçirirken de saçmalayan, mantık sınırlarının dışına çıkan bir yargı gerçekliğiyle biz karşı karşıyayız.

Bakın, size sadece iki örnek vereceğim, yargının içerisinde olduğu durumu net bir şekilde anlamış olacağız. Gerçekten, bu yargı pratiğinden biz yargı adına utanıyoruz, umarım sizler de utanırsınız. Bakın, Demokratik Bölgeler Partisi önceki dönem Eş Başkanı Sayın Mehmet Arslan, Rosa Kadın Derneğine üye olmaktan tutuklandı. Hani, bu kadın derneğine üye olma meselesi de ayrı bir garabet zaten. Bakın, geçen hafta iddianame çıktı, iddianamede ne söyleniyor biliyor musunuz? Deniliyor ki: "Demirtaş'a selam söylediği için..." Selam söyleme meselesi, örgüt üyeliğine delil olarak iddianameye geçmiş. Bakın, ne oluyor? Eş Başkanımız, Sayın Demirtaş'ın bir avukatıyla telefonda görüşüyor; avukat Edirne Cezaevinde Zeydan'ı ve Demirtaş'ı ziyaret edeceğini söylüyor, o da telefonda diyor ki "Selam söyleyin." Şimdi, telefonlar dinlenmiş, iddianameye bu "tape"ler girmiş; o çok bilen bağımsız yargıyı savunduğunu söyleyen savcı iddianamede nasıl ele almış bu durumu? Diyor ki: "Şüpheli, Demirtaş denen şahsın avukatıyla görüşmüş, burada Demirtaş denen şahsa selam göndermiş ve selam gönderirken de çok heyecanlanmış; öyle anlaşılıyor ki bu bir örgüt suçudur." Yani bu "savcı" denen şahıs, suç icat etmek için mantık sınırlarının dışına çıkmış. Şimdi, bu savcı niye mantık sınırlarının dışına çıkıyor? Elbette ki talimat aldığı için. Şimdi bir suç icat edecek, nasıl icat edecek? İşte, böyle yollara başvuruyor.

Arkadaşlar, diğer bir mantıksızlık ise açlık grevlerinde. Biliyorsunuz, bu ülkede bir açlık grevi süreci yaşandı, çocukları açlık grevinde olan annelerimiz alanlara çıktı, bu hukuksuzluğu ifade etmek için, yine çocuklarının sesini duyurmak için; tartaklandılar, şiddet gördüler, yargılandılar. Şimdi, yine bir savcı çıkıp diyor ki: "Sözde anneler." Anneler için "sözde" kavramını kullanabiliyor. Bakın, eğer sözde bir şey var ise o da bu yargının kendisidir, bu yargının uygulamaları gerçekten de sözdedir.

Son bir şeye daha dikkat çekeceğim arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla) - Bitiriyorum Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla) - Bakın, partimize yönelik algı operasyonlarında KCK davaları çok kullanıldı, her gün bu kürsüde ifade ediliyor. Gerçekten hukuktan zerre kadar anlayan, adalete güvenen kim var ise o KCK ana davalarının iddianamelerini okusun. Bakalım, orada yargılanan nedir? Orada yargılanan demokratik siyasettir, orada yargılanan Kürt siyasetinin kendisidir. Bakın, orada suç olarak, örgüt üyeliğine delil olarak konulan şeyler nedir, biliyor musunuz? 8 Mart, Nevruz etkinliklerine katılmak... Parti binasına girip çıkmak bile suç olarak konulmuş. Yani bundan daha vahimi ne, biliyor musunuz? Orada, Adorno, terör örgütünün üyesi olarak ifade edilmiş. Yani Hitler Adorno'yu terörist ilan etmedi ama AKP ve yandaşlarıyla birlikte savcılar Adorno'yu terörist ilan etti.

Değerli arkadaşlar, siz nereyi ele geçirdiyseniz çürüttünüz. Elinizi barolardan çekin, bu çürümüşlüğe de bir son verin.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)