GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:44
Tarih:18.12.2012

CHP GRUBU ADINA HASAN AKGÖL (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 10'uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün görüşmelerinin sonuna yaklaştığımız 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı AKP Hükûmetinin 11'inci bütçesi. Bundan önceki 10 bütçesinde olduğu gibi bu bütçenin içinde de işçi, memur, esnaf, emekli, dul yani dar gelirli bulunmamaktadır.  Bu ülkenin yoksullaşan halkı adına dilerim ki bu bütçe Hükûmetinizin son bütçesi olur.

Değerli milletvekilleri, bölgemdeki üretici ve esnaf perişan durumda. Bütün samimiyetimle söylüyorum çiftçinin, esnafın, işçinin umudu tükenmiş durumda. 2007 yılından 2012 yılının 11'inci ayına kadar geçen zamanda Hatay'da kapanan iş yeri sayısı 10.940 adettir. Yani düşünün, bu geçen süreçte artan nüfusa bağlı olarak açılan iş yeri sayısı artacağına 10.940 iş yeri kapanmıştır; istihdam alanları genişleyeceğine daralmıştır. Bu durumun kabul edilmesi mümkün değildir.

Hatay'da 7.989 esnaf ve sanatkârın kredi bakiyesi bulunmaktadır. Yani ayakta durmak için kredi kullanmak durumunda kalmış esnaf ve sanatkârdan bahsediyorum potansiyel bir riskten bahsediyorum. Hükûmetin uyguladığı ekonomik politikaların ve bölge gerçekleriyle ülkemizin uzun vadeli çıkarlarına aykırı dış politikaların birleşik etkisi Hatay'da iflasları beraberinde getirmektedir. Bunun en gerçekçi örneği, son dönemlerde, yaklaşık yirmi bir aydır yaşadığımız Suriye olayları gerçeğidir. Suriye olaylarının Hatay'a etkisini, sanırım iktidar milletvekillerimizin de bilmeyeni yoktur. Çiftçiyi, ihracatçıyı, ithalatçıyı, esnafı nasıl etkilediğini en az benim kadar bildiklerinden eminim.

Değerli milletvekilleri, ilim Hatay'da transit taşımacılığın yanında ekonominin büyük bir oranı da tarıma dayalıdır, verimli toprakları olan bir bölgedir. Hatay'da kaliteli zeytin tarımı, pamuk, buğday, mısır tarımı yapılmaktadır. Tarıma dayalı sanayi istenilen seviyeye getirilmediği için beklenen sıçramayı bir türlü yapamamıştır. Bu açıklamayı yapma gereği hissediyorum çünkü bölgedeki üreticinin ağır girdi maliyetleri altında inim inim inlemesi yetmiyormuş gibi, şimdi yeni bir uygulama hayata geçirilecek. Sayın Bakan demin konuşmasının arasında şunu söyledi ben bir çiftçiyim, ben anlamakta zorluk çektim. "Çiftçinin kullandığı mazotun yüzde 11'ini sübvanse ediyoruz." diyor. Nasıl ediliyor, gübre, mazot hepsini birleştirip hangi oranda yapılıyor, anlamıyorum. Ben de çiftçilik yapan biri olarak, bu oran nasılmış, çok merak içindeyim doğrusu.

Hatay'daki ve ülkedeki üretici kesiminin endişeyle beklediği bir uygulamayı Hükûmetiniz önümüzdeki günlerde faaliyete geçirecektir. 6111 sayılı torba yasa ile 2011 yılında, Yeraltı Suları Hakkında Kanun'un 10'uncu maddesinin 2'nci fıkrasına göre yer altı suyu miktarlarının tespitini sağlayacak ölçüm sisteminin kurulmasını zorunlu hâle getirdiniz, "Bu ölçüm sisteminin özellikleri yönetmelikle belirlenir." diye hüküm eklediniz. DSİ şunu yapmak istiyor, 2013'ün Şubat ayından itibaren başlayacak: Yer altı sularına sayaç taktıracak, çekeceğiniz suyun miktarını belirleyecek. Aynı şekilde elektrikte, elektrik sayaçlarına kart sistemi ekleyerek çekeceğiniz enerjinin miktarını belirleyecek. Burada daha kötü olan, daha sıkıntılı olan kısım şu arkadaşlar: Çiftçi bırakın girdi, gübre, mazot maliyetlerini, kullanacağı elektriğin, suyun bir sene önceden tespitini yapmak zorunda kalacak. Yani Hükûmet gidecek? Adam pamuğunun 3'üncü suyunu sularken, 2'nci suyunu sularken karttaki su miktarı bittiyse sulama yapamayacak. Artık, hani veremi gösterip sıtmaya razı edersiniz ya, sistem o şekle geldi. Yani insanlara maliyetleri bile unutturuyorsunuz; suyu, elektriği nasıl kullanırım, ne kadar su alırım diye torpil arama cihetine gönderiyorsunuz.

Burada, bir de bunun yanında başka bir konu var. Bu sayaçların maliyeti, elektrik sayaçlarıyla beraber, yaklaşık 400 doların üzerinde. Zaten girdilerden dolayı beli bükülmüş çiftçi, yerinden kalkamaz hâle gelmiş çiftçi, bir de 400 dolar ve üstü miktarla elektrik sayacı, su sayacı alacak, bir de bunun bakımını üstlenecek! Daha ne kaldı? Bu çiftçiye nasıl zulmedersiniz, nasıl yaparsınız? Ben bunu kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Siz yine bulursunuz bir şeyler, eminim yani.

Şimdi, arkadaşlar, bunun neresine bakayım, nasıl eleştireyim, bilmiyorum. Bu bölgede, bu masalarda oturan -ben tekrar ediyorum- en az 15-20 tane benim gibi çiftçilik yapan arkadaşım var bu girdilerden etkilenen çiftçi arkadaşlarım var. Hiç mi bölgelerine gidip hiç mi bu çiftçilerle konuşmuyorlar, hiç mi beraber olmuyorlar, hiç mi onların sorunlarını dinlemiyorlar, buna hayret ediyorum. Hangi yüzle bölgelerine gidip hangi yüzle o çiftçinin yanında bulunuyorlar, o da ayrı bir konu.

Bir büyükşehir yasa tasarısı geçirdik. Bu büyükşehir yasa tasarısında sınırlar -özellikle kendi ilim için söyleyeyim- o şekilde çizildi ki seçim nasıl kazanılır, seçimi nasıl AKP yönüne döndürürüm, nasıl kaybedilmiş belediyeleri alırım, üzerinde durulan tek nokta buydu.

Sayın Başbakan her kelimesinde tutup "Biz ayrıştırma değil birleştirmeden yanayız." diyor. Ben buna soruyorum: Hatay'a gelsinler de Hatay'daki Alevi camiasının yaşadığı bölgeleri kırmızı çizgilerle nasıl çizip ayırdıklarını göstereyim kendilerine. Ben, bunu, İçişleri Bakanına harita üzerinde gösterdim. Nasıl birleştirmeyi, bütünleştirmeyi düşünüyorlar, onun da cevabını orada beklerim.

Bir de bizim yerel yönetimlerin gelirleriyle ilgili, alakalı sorunlar var arkadaşlar. Şimdi, kıyı şeridinde belediyelerimiz var. Kıyı şeridindeki belediyelerimizin kış nüfuslarıyla yaz nüfusları arasında yaklaşık 4-5 kat fark olmaktadır. Şimdi, buralarda yapılan ödenekler kış nüfusuna göre değerlendirildiği için, bu belediyeler yazın mağdur olup gerekli hizmeti götürme imkânı bulamamaktadırlar. Bunların yaz nüfusları dikkate alınarak ödeneklerinin çıkarılması gerekir. Bu konunun biri.

Bir diğeri de, şu anki mevcut Hükûmet kendisine ait belediyelere uygulamadığı zulmü, eziyeti bizim, Cumhuriyet Halk Partisine ait belediyelere uygulamaktadır. İşte İzmir Belediyesi bunun bir örneği, diğer belediyelerimiz bunun örneği, MHP'ye ait belediyeler bunun bir örneği. Gün geçmiyor ki bir belediye başkanı görevden alınsın, gün geçmiyor ki bir belediye başkanı tutuklansın. Peki, muhalefetin belediyeleri bu kadar yolsuzluk yaparken iktidarın belediyeleri ak sütle mi yıkanmış? Hiç mi onların bir hatası yok, hiç mi onların bir sıkıntısı yok? Ve bunu da şundan çok net anlarsınız, son dönemlerde bu giderek de arttı: Soruşturma geçirmesin diye iktidar kanadına geçen muhalefet belediye sayısı gün geçtikçe artmakta. Yani, soruşturma geçirmemek için, hizmet almak için, vatandaşın yanında olmak için veya rahat bir belediye başkanlığı, sorunsuz bir belediye başkanlığı yaşamak için muhakkak AKP belediyesi mi olmak lazım? Ancak AKP kimliğini alırsa mı o belediye başkanı rahat çalışacak? Lütfen arkadaşlar, sağduyuyla davranıp ona göre?

SONER AKSOY (Kütahya) - Sakin ol ya!

HASAN AKGÖL (Devamla) - Ben sakinim; ben gayet, gayet ve gayet sakinim. Siz sakin olun, ben bir şey demiyorum size.

SONER AKSOY (Kütahya) - Rahat ol!

HASAN AKGÖL (Devamla) - Ben çok rahatım arkadaşlar. Ben bürokrasiden geldiğim için hangi şartlarda çalıştığımı da bilirim; AKP Hükûmetiyle de çalıştım, diğer hükûmetlerle de çalıştım.

Bu vesileyle arkadaşlar, işçinin, memurun, esnafın, dar gelirlinin yani yoksulun içinde olmadığı bu bütçeye partim adına ret oyu vereceğimi bildirir, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.