| Konu: | Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 113 |
| Tarih: | 14.07.2020 |
CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz kanun teklifi milletimizin bağrından çıkan, göz bebeğimiz Türk Silahlı Kuvvetlerimizin disiplin mevzuatında ve yeterli olmasa da Silahlı Kuvvetler personelinin mali ve özlük haklarında çeşitli değişiklikler öngörüyor. Genel anlamıyla baktığımızda birkaç husus dışında teklife karşı olmadığımızı belirtmek istiyorum. Kanun teklifinin Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine uyum sağlamaya dönük yönleri olsa da 15 Temmuz sonrası Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıklarının ayrı ayrı Millî Savunma Bakanlığına bağlanmasından kaynaklı hiyerarşinin ve beraberinde disiplinin bozulduğuna ilişkin emareler taşıdığını gözlemliyoruz. Teklifle, ancak disiplin kurulları tarafından verilebilen erbaş ve erlere askerlik sürelerinin uzatılması sonucunu doğuracak hizmetten men cezalarının disiplin amirlerince de verilebilmesinin önü açılıyor. Bu, bizim grup olarak karşı olduğumuz bir husustur ancak bunun teklif edilmiş olması da Silahlı Kuvvetlerin yeni işleyişinde bir sorun olduğu algısını güçlendirmektedir. Yürürlükteki 6413 sayılı Disiplin Kanunu'yla mukayese edildiğinde yapılmak istenen değişikliğin Silahlı Kuvvetlerde disiplin meselesini çözmenin ötesinde, özellikle disiplin amirlerine verilen yetki bakımından sorun oluşturacağını ve yapılmak istenen değişikliklerin hukukun genel ilkeleriyle örtüşmediğini düşünmekteyiz.
Arkadaşlar, Anayasa'mızın 2'nci maddesinde "hukuk devleti" 10'uncu maddesinde de "kanun önünde eşitlik" ilkesine yer verilmiştir. Bu anlamda aynı suça disiplin amiri ile disiplin kurullarının farklı cezalar verebilmesi bu ilkelerle çelişmektedir. Özetle, aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme tabi tutulmasını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemek genel kuraldır. Hayatın her alanında tekçi bir anlayışı hâkim kılmak gibi bir gayeniz olabilir ama bu yapılan, Anayasa'mız açısından sakıncaları olan bir tablo yaratacaktır. Disipline ilişkin bu değişiklik Silahlı Kuvvetlerde hiç olmadığı kadar, yurttaşlarımızı siyasilerden torpil arayışına itecek bir garabetin önünü açacaktır. Bir disiplin amirinin iki dudağı arasında asker ceza alacak. Bunun yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yarın vatandaş "Benim oğlumun askerliği on dört gün uzayacak, aman araya girin de çocuğun psikolojisi bozulmasın." diye siyasi partilerin önünde kuyruk mu olsun? Yürürlükteki uygulama hangi ihtiyaca cevap vermiyordu da bunu getirme ihtiyacı hissedildi? Bu husus, komisyon görüşmesinde de anlaşılır bir şekilde ifade edilemedi. Bakın, uzun zamandan beri ve yüksek sesle hukukun üstünlüğünden, adaletten, yargı bağımsızlığından, toplumsal barış için bunun ekmek, su, hava kadar temel bir ihtiyaç olduğundan bahsediyoruz. Buradan bir kez daha ifade etmekte fayda görüyorum; camiye, okula, kışlaya, yargıya siyasetin sokulmaması gerekir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu kurumlara siyasetin girmesinin nelere yol açtığını 15 Temmuz gerici FETÖ darbe teşebbüsüyle milletimize tecrübe ettirdiniz, bunu en acı şekliyle Türkiye yaşadı, hassasiyetimiz bundandır. Türkiye'nin rehabilitasyonu için bu yönde atacağınız her adımın grubumuz tarafından destekleneceğinden hiç şüpheniz olmasın.
15 Temmuz sonrası askerî mahkemeler ve disiplin mahkemelerini kaldırdınız. Silahlı Kuvvetlerin eğitim sisteminde köklü değişikliklere yol açan askerî liselerin kapatılması ve harp okullarının değiştirilmesi gibi uygulamalar ileride sorun yaratacaktır. Bir yaşam biçimi olan askerlik mesleğini icra eden, tarihsel bilinci yüksek muvazzaf subaylar yetiştirmek açısından askerî liselerin yeniden açılması son derece önemlidir.
Değerli milletvekilleri, bakın, bu milletin göz bebeği olan Silahlı Kuvvetlerini bekleyen en büyük tehlike, iktidar kulislerinde terfi yolu arayan, iktidarın il, ilçe başkanlıklarından alacakları iyi hâl kâğıdıyla süreci hızlandıracaklarını öngören subay, astsubayların olacağı gerçeğidir. Silahlı Kuvvetlerin Millî Savunma Bakanlığına bağlanmasından sonra artık ülkeye sadakat ve liyakat yerine siyasal erke sadakat ve iktidara biat geçer akçe olacağından, terfi bekleyen askerler mesleki konularda bile fikir beyan edemez hâldedirler. Maalesef, on sekiz yıldır Türkiye'yi yöneten siyasal erkin en çok yıprattığı kurumlardan biri hiç şüphesiz ki Türk Silahlı Kuvvetleridir. Türk Silahlı Kuvvetleri teşkilat yapısı gereği, savunma hattını ülkemizi tehdit edebilecek sınır dışı unsurlara göre yapılandırdığından, hiç beklemediği şekilde ABD, Pensilvanya ve aldatıldığınız dönemde oluşturulan koalisyonla Silahlı Kuvvetlere büyük bir darbe vurulmuş, kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Üzülerek ifade etmeliyim ki bu süreçte göğsünü gererek "Ben bu davanın savcısıyım." diyenlere "Türkiye bağırsaklarını temizliyor." diyenlere bu millet tanıklık etti.
Ordumuz tarih boyunca ülkesini ve milletini koruma görevini başarıyla yerine getirmiştir. Yüz yıl önce bağrından çıkardığı Mustafa Kemal ve arkadaşlarıyla işgal altında bir imparatorluktan yeni bir devlet kuran ordumuzun genetiğiyle oynanmamalıdır. Kurumsal hafızayı muhafaza etmek bu anlamda son derece önemlidir. Takdir yetkisi yüce Meclisindir ancak bu yetkiyi kullanırken, suç ve ceza arasındaki adil dengenin korunmasını dikkate almak durumundayız. Bu teklifte anlattığım hususları düzeltmezsek bu kuralı ihlal etmiş oluruz.
Bugün, Silahlı Kuvvetler bünyesinde görev yapan ve gözünü dahi kırpmadan yaşamlarını feda etmekten çekinmeyecek erinden erbaşına, astsubayından subayına Mehmetçik'in özlük haklarının geliştirilmesi son derece önemlidir. Uzman er ve erbaşların birçoğu Silahlı Kuvvetlerden ayrıldıktan sonra istihdam konusunda zorluk yaşamaktadır. Sözleşmeli subay, astsubay ve uzmanlardan on senesini dolduranların, belirlenecek şartları karşılamaları ve istemeleri hâlinde sınavsız kadroya alınmaları sağlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, dilerim ve isterim ki Türk Silahlı Kuvvetlerini topyekûn kullanmak durumunda kalacağımız bir kriz yaşamayız ancak yakın tarihimizde, böyle durumlarda Silahlı Kuvvetlerin lojistiğinin sağlanması bakımından yaşadığımız sorunların birçok örneği bulunmaktadır. Kıbrıs Barış Harekâtı esnasında Türkiye'ye uygulanan silah ambargosu hâlâ hafızalarımızdadır. Özellikle 90'lı yıllarda terör eylemlerine karşı yapılan sıcak takip de dâhil, çeşitli operasyonlarda, müttefik olduğumuz ülkelerin "Benden aldığın silah sistemlerini kullanamazsın." ifadelerini hepiniz hatırlarsınız. Sattığı silah sistemlerinin PKK terörüyle mücadelede kullanılmaması şartını koşan bir Almanya Hükûmeti vardı, Leopard tanklarıyla ilgili krizi hatırlayınız. Bunu şunun için anlatma gereği duyuyorum: Ordumuza ait yerli ve millî bir fabrika komik sayılabilecek gerekçelerle Katar ordusuna peşkeş çekildi. Bunun yanlış olduğunu günlerce anlattık ama dinletemedik. Gelin, bu yanlıştan vazgeçin. Zira, ülkemizin bulunduğu coğrafyanın stratejik önemi ortadadır ve uluslararası ilişkilerde devletlerin dostluğu değil, ulusal çıkarları belirleyicidir. Yarın benzer sorunlarla karşılaşmamak için Tank Palet Fabrikasında yapılan uygulamadan geri adım atılmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize duyduğum minneti ifade ederek görüştüğümüz teklifin Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)