| Konu: | Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 114 |
| Tarih: | 16.07.2020 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce Ankara Barosunda adil yargılanma hakkıyla ilgili bir konferansa katıldım. Bildiğiniz gibi, adil yargılanma hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6'ncı maddesinde düzenleniyor ve davanın makul bir süre içinde, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede, hakkaniyete uygun bir biçimde ve kamuya açık olarak görülmesi anlamına geliyor. 2001 yılında Anayasa'nın 36'ncı maddesinde de düzenlenerek Anayasa'ya da girdi adil yargılanma hakkı. Şimdi, neden böyle bir toplantı düzenlendi? Çünkü 2 meslektaşım açlık grevinde ve hatta ölüm orucunda.
Şimdi, hakikaten, mesele, ne görüşe katılmak ne "Açlık grevi doğru bir eylem midir, değil midir?" bunu tartışmak ne... Yani hakikaten bu anlamda söyleyecek çok da fazla söz bulamıyorum çünkü onların yargılanmalarına baktığım zaman, insanlara başka bir seçenek kalmamasının ve bu nedenle kendilerini çaresiz hissetmelerinin ve bu yola başvurmalarının acıklı bir şey olduğunu düşünüyorum. Benim de tanıdığım insanlar Ebru ve Aytaç.
Şimdi, adil yargılanma hakkına göre, sadece verilen karar değil, karara giden süreç de önemlidir. Yani polisin gözaltısından soruşturma, kovuşturma, mahkemeye çıkana kadar geçen süreç, karara kadar mahkemede delillerin nasıl toplandığı, savunmaya olanak tanınıp tanınmadığı ve başka birçok seçenek vardır o adil yargılanmanın içerisine koyabileceğiniz. Şimdi, bu arkadaşlarımız deliller değerlendirilip tartışılıp yargılanmadılar, dijital delillerin kopyasını dahi elde edemediler ve bu dönemin en ağır durumlarından birisi olan gizli tanık aynı şekilde onların yargılanmasında da söz konusuydu. Tanık dinletme ve sorgulama hakkını kullanamadılar, tanık dinletemediler. Yani bir ceza yargılamasında tanık dinletememek kabul edilebilir bir şey değildir. Savunma için gerekli süre ve kolaylıklara sahip olmadılar. Kendilerine savunma hakkı tanınmadı. Onlar da dışarı atılarak, avukatları da bu durumu protesto edip dışarı çıkarak, kendileri olmadan, duruşma salonunda bulunmadan haklarında hüküm kuruldu. Savcılar değişti, bir yıl sonra duruşmaya çıktıkları mahkeme, on saat içerisinde 2 farklı karar verdi. Önce tahliyelerine karar verdi ama gelen baskıyla on saat sonra itiraz üzerine bu tahliye kararından döndü ve tutuklanmalarına karar verdi ama bu dönüş kararı bile onları sürülmekten kurtaramadı, hâkimler başka yerlere sürgün edildi.
Evet, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından biri bu. Arkadaşlar, mahkemelerin gerçekten bağımsız ve tarafsız olduğunu düşünüyor musunuz ya da hiç gidip mahkemeleri izliyor musunuz? Milletvekilleri olarak, hani, Ankara'da da epey dava oluyor, mesela bugün 10 Ekim katliamı davası vardı, işte başka birçok dava var izleyebileceğiniz, insanların gerçekten bağımsız ve tarafsız yargıya ulaşabildiğini düşünüyor musunuz? Biz düşünmüyoruz. Bunu otuz beş yıllık bir hukukçu olarak söylemek üzüntü veriyor. Çünkü bugün ben yargılanıyorum -yargılanmaktan korkmuyorum- toplantı ve gösteri hakkından; 2 kere beraat ettim, gene itiraz edildi, gene yargılanıyorum. Yani toplantı ve gösteri hakkı ya, ayıptır. Hadi tamam, biz bunlara maruz kalıyoruz, hani bize karşı bir siyasi cephe ve yok etme operasyonu var ama bir gün sizler muhatap olacaksınız bununla. Yani adalet, hakikaten erişilmesi güç ve ulaşılamayan bir şey olmamalı.
Ben, Özdemir Asaf'ın şiiriyle bitirmek istiyorum:
"İnsansız adalet olmaz.
Adaletsiz insan olur mu?
Olur, olmaz olur mu?
Ama olmaz olsun."
Gerçekten, bugünün adaletsiz insanını hatırlatan yargılamalar da olmaz olsun.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)