| Konu: | Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 114 |
| Tarih: | 16.07.2020 |
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Merhabalar.
Ben PTT emekçilerinden bahsetmek istiyorum. PTT emekçileri pandemi sürecinde gece gündüz demeden hayatlarını riske atarak halka hizmet verdiler, çok çalıştılar.
Ne beklerdik? Ödüllendirilmelerini ama aksi bir durum oldu, PTT emekçilerinin bir kısmı sürgün edildiler.
Neden? Çalışma koşullarının düzeltilmesine ilişkin basın açıklamaları yaptılar diye, sosyal medya etkinlikleri düzenlediler diye.
Ne istiyorlardı? Tüm posta emekçilerine gerekli ve yeterli ekipman sağlansın, iş yerleri ve araçlar düzenli aralıklarla dezenfekte edilsin, çalışma alanları sosyal mesafe kurallarına göre yeniden düzenlensin ve tüm dağıtım süreçleri riski en aza indirecek biçimde yeniden tasarlansın istiyorlardı.
PTT emekçileri ülkenin dört bir yanında "Sürgünler geri alınsın." demek için mücadele ediyorlar. Sürgünler durdurulmalı ve PTT emekçileri işlerine geri dönmelidir diyorum.
Yine bir diğer emekçiler kesimi... Toplumun en zengin yüzde 1'lik kısmı millî gelirin yüzde 54'üne el koyuyor, geri kalan yüzde 99'un payına ise millî gelirin yüzde 46'sı düşüyor. Yani sermaye için çalışan bir iktidar var, yoksulları gözden çıkarmış bir iktidar var. Ortalama maaş dolar karşısında sekiz yılda yüzde 43 eridi. 2008'de asgari ücretle 10 adet çeyrek altın alınabiliyorken 2020'de 4 çeyrek altın bile alınamıyor.
İşçilerin, emekçilerin verginin yüzde 80'ini ödediği bir ülkede yaşıyoruz ama yoksulluk açısından yoksulluk sınırının altında yaşamaya mecbur bırakılıyorlar. Hayat pahalılığı giderek artarken maaşlar azalıyor. Milyonlarca kamu emekçisi sokaklarda, meydanlarda sesini yükseltiyor, buradan duyulmasını istiyor. "Göstermelik ek zamlar değil, gerçekten geçimimizi sağlayabileceğimiz, enflasyon karşısında bizi ezdirmeyecek gerçek ek zamlar uygulansın." diyorlar, lütfen bu sese kulak verin.
Diğer bir meselemiz kadınlarla ilgili. Yine, çocuk tecavüzcülerine ilişkin af yasası maalesef, yeniden gündeminizde ve bunu yaparken de kamuoyunda bir algı operasyonu yaratarak sanki toplumun bir talebi varmış gibi bir şey sunuyorsunuz. Oysaki araştırmalar bunun tersini gösteriyor. Türkiye kamuoyu, hangi siyasi görüşten olursa olsun, çocuk istismarına, çocuk yaşta "erken evlilik" adı altında denen ama aslında tecavüz olan evliliklere karşı çıkıyor. Örneğin, Havle Kadın Derneğinin bu yıl gerçekleştirdiği erken yaşta evlilik araştırmasına göre -kamuoyunda yaratılmaya çalışılan algının tersine- bu toplum, çocuk yaşta evliliğe yani tecavüze yüzde 91,8 oranında "Hayır." diyor.
Cinsel istismara evlilik affının gündeme getirildiği 2016 yılından bu yana birçok davada beraat kararları verildiğini biliyor musunuz? "Mağdur şikâyetinden vazgeçti." "Birbirlerini seviyorlar." "Ailenin rızası var." "Evlendiler." gibi gerekçelerle birçok beraat kararı verildi. Bir örnek: Elbistan Ağır Ceza Mahkemesi... Kendisinden 9 yaş küçük bir kız çocuğunu, 12 yaşındaki kuzenini evlilik görüntüsü altında istismar etti. Olay gerçekleştiğinde kız çocuğunun yaşını bilmediğini savundu ve beraat etti.
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) - Çocuk yaşlarda cinsel suçlarda şikâyetten vazgeçme yoktur.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Af söylentilerinin gündemde tutulması bile beraat kararlarının verilmesine neden oluyorken bir de bu düzenlemenin yasallaşmasının çocuk tecavüzlerini nasıl artıracağının farkında mısınız? Bir de bunun, yargıya hiç taşınmayan tecavüz vakalarının olduğunu da bir kez daha buradan hatırlatalım.
Yine, bununla bağlantılı olarak acaba Şırnak'ta gerçekleşen çocuğa yönelik cinsel saldırı meselesinin tam da sizin bu af yasanızla ilgisi olabilir mi? Valiliğin açıklaması: "Çevreyi uygunsuz davranışlarla rahatsız etme, alkollü bir şekilde bu davranışları gerçekleştirdiği." cümleleri aslında cinsel istismar, cinsel saldırı eylemini normalleştirmiyor mu, meşrulaştırmıyor mu? Şunu hep biz biliriz: "Alkollüydü, ondan kaynaklı böyle bir şey oldu, yoksa yapmazdı." hikâyesinin bir başka söylem biçimi de bu değil mi? "Çevreyi uygunsuz derecede rahatsız etmek" ne demek? Çocuğa yönelik bir cinsel saldırı var, biz bunu böyle mi tarifliyoruz? Aslında, Vali, açıklamasıyla olayı nasıl gördüğünü, olayın üstünü nasıl kapatmak istediklerini de bir kez daha göstermiş oldu.
Af girişimlerini gündemde tutmak, "evlilik" adı altında 15 yaş altındaki çocukların cinsel istismarını ve tecavüzü toplum ve yargı nezdinde meşrulaştırma girişimidir. Kadınlar ülkenin dört bir yanında "Cinsel istismarın affı olmaz. İstanbul Sözleşmesi'ni uygula, 6284'ü uygula." demek için bir araya geliyor; sokaklarda, meydanlarda bu sözü söylemeye devam ediyorlar. Kendi sesinize değil, bu sese kulak verin; tecavüzcülere evlilik yoluyla af getirilmesi isteğinden bir an önce vazgeçin, çocukların hayatlarını karartmayın.
Son olarak da sayısız halk düşmanı yasalar çıkardınız, bir tanesi de avukatlara ilişkindi ama sanmayın ki savunma susacak, sanmayın ki savunma halkın, ezilenin yanında olmaktan vazgeçecek. Bu ülkede her türlü baskınıza rağmen her koşulda direnenler, demokrasi ve özgürlük mücadelesini sürdürenler var. Asla yılmadık, yılmayacağız. (HDP sıralarından alkışlar)