| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 115 |
| Tarih: | 21.07.2020 |
CHP GRUBU ADINA SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Teşekkürler Başkan, yeni döneminizin hayırlı olmasını diliyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu çok üzgünüm ve çok da öfkeliyim. Yine bir kadın cinayetine uyandık. Üzüntüm Pınar Gültekin'i kaybetmiş olmamız ve onu koruyamamış olmamızdan kaynaklanıyor; öfkemse siyasetin bu cinayetleri bir türlü durdurmamayı seçiyor olması. Her şeyden önce Pınar Gültekin'e rahmet diliyorum, yakınlarına ve tüm kadınlara da başsağlığı diliyorum.
Kadın cinayetleri politiktir. Bunun altını kuvvetle çizmemiz gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi'ni tartışmaya açmak, bu cinayetlere yol açan erkek egemen düzeni siyasi bir tercihle devam ettirme anlayışıdır. Dolayısıyla derhâl İstanbul Sözleşmesi'ni tartışmaya açan durumu ortadan kaldırmamız gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi yaşatır, hayatın ta kendisidir; sıkı sıkıya tutunmamız gerekir.
Değerli milletvekilleri, son bir yılda ülkemizde ağır bir umutsuzluk hâli var. Nüfusumuz 1 milyon 59 bin kişi artmışken iş gücümüz yani çalışabilir olup da çalışmaya istekli olanların sayısı 3 milyon 13 bin kişi azalmış, iş gücümüz azalmış. Neden? Çünkü, milyonlar bu düzende artık umudunu kaybetmişler, iş aramaktan dahi vazgeçiyorlar. Bundan daha ağır bir ekonomik kriz olabilir mi? "Kriz var mı, yok mu?" sorusunun yanıtı burada yatıyor. Çalışabilir durumda ama iş dahi aramaktan vazgeçmiş vaziyette milyonlar. Vazgeçtiği şey ne? Gelir elde etme umudundan vazgeçmiş. Mahkûm olmayı kabullendiği şey ne? Yoksulluk ve yoksunluk hâli. Bu umutsuzluğa bir çare olmamız gerekiyor çünkü o umutsuzluk milyonları altında ezerken bir yandan da Türkiye ekonomisinin var olan gücünü eritip bitiriyor. Oysaki biz, güçlü bir ülkeyiz ve o gücü umutla halka yaymakla yükümlü bir siyaset yürütmek durumundayız. Umut yitiriliyor çünkü milyonlar "Ne yaparsam yapayım zaten mümkün değil." duygusundalar, "Ne yaparsam yapayım içinde doğduğum ailenin kaderini aşmam mümkün değil." diye düşünüyorlar, "Ne yaparsam yapayım içine doğduğum coğrafya kaderim hâline getirilecek." diye düşünüyorlar, "Ne yaparsam yapayım siyasi aidiyetler üzerinden düzen beni ayrıştıracak." diye düşünüyorlar. Bu ayrıştırmayı, düzendeki bu umutsuzluğu iktidarın siyasi tercihleri belirliyor. Oysaki bunların hiçbiri kader olmak zorunda değil. Güçlü bir sosyal devletle, bütün yurttaşlarına eşit davranan ve sadece fırsat eşitliği sunan değil, piyasa ve düzenin ortaya çıkardığı adaletsizlikleri açık tercihlerle düzelten, yeniden dağıtan; rantçı sermayenin vergisini affederek değil, asgari ücretlinin vergiden muaf olmasını sağlayarak adalet sağlamayı gözeten bir güçlü sosyal devletle, bu, kader olmaktan çıkabilir. Oysaki sizin kurduğunuz düzende, iktidarın kurduğu rejimde ağır ekonomik ve sosyal eşitsizlikler var. Neden? Çünkü güçlü sosyal devletin yerini tek adamın parti devleti aldı. (CHP sıralarından alkışlar)
Bugün ihtiyacımız olanın ne olduğu belli: Güçlü sosyal devlet neyi bildiğinizi kıymetli kılar, kimi tanıdığınızı değil; tek adamın parti devleti neyi bildiğinizi önemsemez, kimi tanıdığınıza bakar. Milyonlar iş aramaktan tam da bu nedenle vazgeçiyorlar. Milyonlar umutlarını sadece ayrıştıran siyasi düzen yüzünden kaybetmediler, o ayrıştıran siyasi düzen bu ekonominin istihdam yaratmasının önünde de engel oluşturdu. Sadece son bir yılda, kurduğunuz düzende 2,5 milyon istihdam yok olup gitti, yok oldu, var olan işler yok oldu. Şimdi, işsiz olanın yerine koyun kendinizi; iş aramaya dair umudunuz olur mu, var olan işleri yok eden bir düzende "Ararsam bulurum." diye düşünür müsünüz? Düşünmesi mümkün değil çünkü düzen, ağır bir adaletsizlik yaratıyor. Bireye "Ne yaparsam yapayım olmaz." dedirten düzeni değiştirip bireye "Ben ben olduğum için hakkım olarak yapabilirim." dedirtecek olan ve onunla dayanışan "Birlikte yaparız." diyen güçlü bir sosyal devleti biz mutlaka kuracağız ve biz o sosyal devleti kurduğumuzda, çağı yakaladığımızda bu ekonomiye can gelecek, renk gelecek. "Nasıl?" derseniz anlatayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım, Sayın Böke.
SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) - Toparlıyorum.
Ekonomi beyaz olacak, içinde yolsuzluk olmayacak, kirli ilişkiler olmayacak, şeffaf olacak, halkın parası halk için kullanılacak. Ekonomi doğanın renklerine bezenecek, çevreci olacak, yaşamı ve doğayı talan etmeyecek, mavi ve yeşil olacak. Ekonomi toplumsal cinsiyet eşitliğini merkezine taşıyacak; kadını yaşatacak, kadının çalışması için imkân verecek. Ekonomi mor ve turuncu olacak. En önemlisi, ekonomi, sosyal demokrasinin rengiyle, dayanışmanın rengi kırmızıyla capcanlı karşımıza çıkacak ama yetmez, bu ülkenin bütün çocuklarının, o çocukların anne ve babalarının bütün renkleri ortaklaştıran bir hayalde ve hedefte buluşmalarını ve umudu vadedecek. İşte o zaman Ahmet amcanın kızı da Ayşe teyzenin oğlu da "Birlikte yapabiliriz." diyecek; AKP seçmeninin çocuğu da Cumhuriyet Halk Partisinin, HDP'nin, MHP'nin, İYİ PARTİ'li seçmenin çocuğu da omuz omuza çalışabilecek. İşte o zaman İzmir'de doğan da Diyarbakır'da doğan da...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Böke, tamamlayalım lütfen.
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) - İstanbul'da işçileri neden çıkardınız o zaman?
SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) - ...Samsun'da doğan da Hatay'da doğan da eşit imkânlarla "Ben bu ülkenin paydaşıyım." diyecek.
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) - İstanbul'da AK PARTİ'li işçileri neden çıkardınız, onu söyleyin, onun hesabını verin.
SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) - Biz, o güçlü sosyal devleti mutlaka kuracağız.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)