| Konu: | Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 115 |
| Tarih: | 21.07.2020 |
BURHANETTİN BULUT (Adana) - Sayın Başkan, öncelikle Divana yakıştığınızı ifade edeyim; hayırlı olsun, başarılar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şule Çet, Emine Bulut, Ceren Özdemir, Özgecan Aslan... Buradan hepsinin adını saymaya kalksak saatler sürer. En yakınları tarafından yaşam hakları elinden alınan, katledilen kadınlardan sadece birkaçı bunlar ve bugün bu utanç verici tabloya 27 yaşında, hayatının baharında aramızdan kopartılan Pınar Gültekin de eklendi. Allahtan rahmet diliyoruz, acılı ailesine sabırlar diliyoruz.
Neredeyse her gün bir kadın, erkek şiddetine kurban veriliyor. Geçtiğimiz ay 27 kadın öldürüldü, 23 kadın da şüpheli şekilde ölü bulundu. Bu rakamlar sadece birer istatistik ifadesi değil elbette. Öldürülen kadınlar birilerimizin annesi, birilerinin kardeşi, birilerinin evladı. Kadınların can güvenliğini sağlayamıyor isek, polislerin koruması altında hatta sığınmaevlerinde bile kadınlar öldürülüyor ise elimizi vicdanımıza koyup düşünmemizin zamanı gelmiştir. Bu kadınları yaşatabilir miydik? Elbette bunu bilemeyiz ancak bu anlamda Meclisin, her birimizin, özellikle de iktidar milletvekillerinin sorumluluğu var. Kadınların yaşam sorunu, bir an önce çözülmesi gereken en büyük sorunlardan bir tanesi. Her bir kadın katledildiğinde buradan kınıyoruz, lanetliyoruz, sosyal medyada paylaşıyoruz, taziye mesajları gönderiyoruz ancak sorun çözülmüyor. Kadınlara yönelik şiddetin çözülmesi için yasalarımız var; mevcut mevzuatımızda 6284 sayılı Yasa var, ayrıca ilk imzacı olduğumuzdan gurur duyduğumuz İstanbul Sözleşmesi var ama uygulama yönünde ciddi bir siyasi irade olduğu da açık. Öncelikle kararlı bir siyasi irade lazım ve yasaların eksiksiz uygulanması lazım. Kadın ile erkeği eşit olarak görmeyen, "Fıtratına aykırı." diyen, kadının toplum içinde bile görülmesine tahammül edemeyen, kadını sadece aile içinde tarif eden bir zihniyetle bu sorunu elbette çözemeyiz. "Kadın evin süsüdür." "Kocadır, sever de döver de." "Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer." "Kadınlar iş aradığında işsizlik yükseliyor." "Kadın edepli olmalı, kahkaha atmamalı." söylemleriyle kadını ikinci plana iten bir bakış açısıyla elbette bu sorunu çözemeyiz. Ya da "Cennet anaların ayaklarının altındadır." diyerek ağzımıza pelesenk edip annemizin önce bir kadın olduğunu da görmezden gelirsek yine bu sorunu çözemeyiz. Mahkemelerde takım elbise giydi diye, sakal tıraşı oldu diye iyi hâl indirimi yapılıyor ya da tahrik indirimi uygulanıp katiller âdeta cesaretlendiriliyor. Kadınlara yönelik şiddeti önlemenin yolu, öncelikle bu zihniyetle mücadele etmek, kadın ve erkek eşit olduğu gerçeğini önce özümsemekten geçiyor. Önce, kadınları yalnızca iyi bir ev kadını, iyi anne, iyi eş ya da bu konuda sadece iyi aile bireyi olarak makbul gören; kadını yok sayan, ikinci sınıf gören zihniyetle bir an önce yüzleşmek gerekiyor. Yargısıyla, medyasıyla, iktidarı, muhalefetiyle topyekûn bir mücadeleden "ama"sız, "fakat"sız şiddete karşı tek ses olmaktan geçiyor. Örneğin, toplumda tüm kesimler çocukların küçük yaşta evlendirilmesine karşı çıkmalıdır; bunun bir suç olduğu açık, net bir şekilde ifade edilmelidir. Kadınlara yönelik şiddette en küçük bir tolerans gösterilmemelidir.
Değerli arkadaşlar, kadının eşitlik mücadelesi tarihin en eski, en yaygın adalet arayışıdır, bu bir çağdaşlık mücadelesidir. Neredeyse yaşıt olduğu insan hakları mücadelesinin en güçlü halkası kadınlarda adalet arayışıdır. Kadın ve çocuk hakları hiçbir siyasi partinin malzemesi, öznesi olmamalı, olamaz da. Kadın haklarını savunmak, kadını erkek şiddetinden korumak siyasilerin ayrılacağı değil birleşeceği bir konu olmalıdır. Kadın ve çocuk hakları siyasetüstüdür. Bunları hep söylüyoruz ancak bunun yanında şunu da söylüyoruz: "Çağdaş ülkelerde kadının bedeni ve tercihleri üzerinden siyaset yapılamaz"ı der demez kadının kaç çocuk yapacağına, hangi yöntemle yapacağına ve ne giyeceğine muktedirler karar vermeye çalışıyor. Bunun karar vericisi kadının bizzat kendisidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bulut, toparlayalım lütfen.
BURHANETTİN BULUT (Devamla) - Kadınların özgürlüğünden korkanlar ancak zavallılardır, öz güveni olmayanlardır.
İstanbul Sözleşmesi, aileyi toplumsal eşitlik üzerinden tanımlamaktadır. Bugün İstanbul Sözleşmesi'nin tekrar gündeme gelmesinin en önemli sebebi, kadınları hizada tutma anlayışının ve aile içinde erkeğe itaat ettirme anlayışının bir tekerrürüdür. Kadını erkek mülkiyetine sokmak isteyen bu anlayış, köhne bir anlayıştır. Ayrıca, kadınların katledildiği, yaşam haklarının ellerinden alındığı bu ortamda İstanbul Sözleşmesi'ni uygulamak istemeyenlerin eline Pınar'ın kanı bulaşır. "Aile yapısını bozuyor." safsatasıyla İstanbul Sözleşmesi'ni tartışmaya açanların eline Ceren'in kanı bulaşır. Kadının yaşam hakkını savunan İstanbul Sözleşmesi'ni yürürlükten kaldırmaya çalışanların eline gelecekte katledilecek her bir kadının kanı bulaşır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım.
BURHANETTİN BULUT (Devamla) - Hemen bitiriyorum.
Kadınları yaşatabilmenin tek yolu, 2014 yılından beri yürürlükte olan, ilk imzacısı olduğumuz ve övündüğümüz İstanbul Sözleşmesi'ni fırlatıp atmak değil yükümlülüğünü yerine getirmektir diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)