GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:116
Tarih:22.07.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli mensupları; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bu teklifle ilgili görüşlerimizi paylaşmadan önce, biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilinin bahsettiği Bursa Yenişehir ilçesi Kirazlıyayla köyündeki olayla ilgili çok kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum. Ben daha on gün önce oradaydım ve köylülerin pankartında ne yazıyor bunu sizinle paylaşmak istiyorum -bunlara zaman zaman da "terörist" deniyor- pankartta şu yazıyor: "Ey, benim güzel devletim, bizim düzenimizi bozdurtma." Oradaki mesele, çevre meselesinden ziyade, üç yüz elli yıllık bir köy düzeninde insanların hayata tutunma mücadelesi; gerçekten, çok yaşlı teyzelerin, kadınlarımızın öncelikle, o köylü kadınlarımızın hayata, geleneklerine tutunma mücadelesi. Bunlara gerçekten kör ve sağır kesilmeniz vicdanımızı ciddi anlamda yaralıyor. Bahsedilen ismi -ben tekrar etmiyorum- her defasında gittiğimizde her ağızdan duyuyoruz ve bu ismi başka projelerde de duyuyoruz. Bursa Büyükorhan Karaağız köyündeki biyokütle enerji projesinde de duyuluyor. Buraların temel amacı, geleneksel yaşamlarını sürdürmek. Lütfen, lütfen; buralarda yoksunuz, oralarda bari olun, bunu sizden rica ediyorum.

Çok değerli milletvekili arkadaşlar, bugün İzmir Milletvekili Sayın Yaşar Kırkpınar ve Düzce Milletvekili Sayın Ayşe Keşir ile arkadaşlarının İşsizlik Sigortası Kanunu'nda ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasıyla ilgili bir torba kanun teklifi üzerinde konuşuyoruz.

Şimdi, öncelikle bir şeyi belirtmek istiyorum: Bu teklif bize geldiğinde 8 maddeden ibaretti, yürütme ve yürürlükle 10 madde. Ama Plan ve Bütçe Komisyonunda teklifin görüşülmesi biterken bir önerge geldi. Bu önerge de dijital mecralar komisyonu kurulması. Bu önergenin bu teklifin esas sahipleriyle bir ilişkisi yok. Baştan bilgileri de yok, bize de böyle bir bilgilendirme yok. Önerge, kanunun bütünlüğüyle ilgili olmalı. Yani bize deniyor ki: "Köye su getireceğiz." malzemeler böyle alınıyor, bakıyoruz ki "Muhtara ev yapıyoruz." Yani bu, buna benziyor, âdeta böyle. Çıkış nedeniyle oluş nedeni...

Bu önerge, 1'inci maddeye gelmiş. Bakın, 1'inci madde, şimdi bu ne demek? Bir kere bu önergenin bizim Plan ve Bütçe Komisyonuyla bir alakası yok, hiçbir ilgisi yok. Bizim ihtisas alanımız değil. Siyasi etik o kadar zorlanıyor ki... Etiği aştık artık, ahlaki konumlarla ilgili değerlendirme yapmamız lazım.

Şimdi, buradan nereye geliyoruz, çok değerli arkadaşlar? Bakın, yasama kalitemiz düşüyor; tabii, bu, yürütme kalitemizi de düşürüyor. İşte, buradayız, verilen teklifin peşinde yok AK PARTİ, bu konuda değerlendirmeleri kendi kendimize yapıyoruz. Komisyondaki üyelere teşekkür ederim ben, AK PARTİ'nin komisyondaki üyelerine. Onlar hakikaten komisyonda var ama arkadaşları buralarda yok.

Şimdi, yasama kalitemiz düşüyor, yürütme kalitemiz de düşüyor. Peki, ne oluyor? Onun için Türkiye'nin CDS prim oranı 500'ün üzerine çıkıyor. Bu 500'ü Türkiye hak ediyor mu? Türkiye'nin hangi şartları, yürütmedeki kalitesizlik dışında, Türk ekonomisinin hangi şartları 500'ün üzerinde bir CDS'i hak ediyor? Ne demek bu? Bütün 83 milyon 154 binin ortak ödediği bir maliyet. Hans'ın parasına, Dimitri'nin parasına, Joe'nun parasına daha fazla faiz ödüyoruz. Sebep? Yasama kalitesinin yerde olması ve yürütme kalitesinin buna devam etmesi. Bunları hiç konuşmuyoruz. Bugün bakıyorum ben, bütün konuştuklarımız, bir siyasi çaresizlik. Yürütmeyi gerçekten bir endişe ve korkunun artık yönettiğini düşünüyoruz. Bir siyasi çaresizlik bütün bu projelerle ilgili. Bunlar gündemle ilgili...

Bir ülkenin CDS'i 500'ün üzerinde. Kimin arkasında? Venezuella'nın. Enflasyon yüzde 2.200, ülkeyi 5 milyon kişi terk etmiş, herkes açlıktan ortalama 8-9 kilo kaybetmiş, zayıflamış ama Venezuella Devlet Başkanı Maduro açıklama yapıyor, diyor ki: "Biz, dünyada, memuruna en yüksek zammı yapan ülkeyiz." Doğru söylüyor, yüzde 50 zam yapmış ama enflasyon yüzde 2.200; doğru. Böyle bir ülkenin arkasındayız. Bu şekilde bir davranış Parlamentoya da yasama yapmaya da aklı başında hiçbir ülkeye de yakışmıyor.

Şimdi, 2'nci maddeye gelelim. Aslında bunların önemli bir kısmını biz İYİ PARTİ olarak -Komisyonda da söyledik- olumluyoruz. Ama "torba yasa" diye bir şey var. Torba yasa değişti ama -bu partili Cumhurbaşkanlığı sistemi milletin ayaklarında bir pranga- başka hiçbir şey değişmedi. Nasrettin Hoca'nın türbesi gibi -bunu kaçıncı defa söylüyorum- bir kapı var, her taraf boş. Şimdi, burada bu torba yasadaki maddelerin birbiriyle ilişkisi yok, hepsi torba yasayla geliyor. Dolayısıyla milletin iradesini bazı maddelere olumlu kullanmak istiyoruz, arkasında olmak istiyoruz ama sonunda, geliyor, diyor ki hepsiyle ilgili: "Evet mi, hayır mı?" Bu model bu kanuna uygun değil. Bunun arkasından gelmediniz.

Nihayet, dün, Cumhurbaşkanı da dedi ki: "Bundan da vazgeçebiliriz." Biz buradayız, kendisine yardımcı oluruz. Cumhuriyet Halk Partisi de burada, biz buradayız. Bu partili Cumhurbaşkanlığından dönüşte kendisine yardımcı olmak için buralardayız.

Çok değerli milletvekili arkadaşlar, şimdi, bir başka konu var, 2'nci madde: TÜBA, Türkiye Bilimler Akademisi. Şimdi, bakın, bu konuda, komisyonda TÜBA'yı temsilen akademik TÜBA Başkanı ve yardımcısı yok. YÖK'ün haberi yok, TÜBİTAK'ın haberi yok, TÜBA Genel Sekreteri gelmiş. Elbette ki Türkiye Bilimler Akademisi gibi kurumlar, dünyanın her yerinde onurlu kurumlardır. Yüksek bürokratların artık dört beş yerden maaş aldıkları dönemde, buralara devletin cimri davranması doğru değildir. Mali haklarını arttırmalıdır ama komisyondan geçtikten sonra öğreniyoruz ki -ben o kanaatteyim- bu konuda detaylı bir bilgi komisyonumuzda da yok. Ben, lütfen, bilgilendirmelerini rica ediyorum. Halbuki YÖK'le aralarında, TÜBİTAK'la aralarında, bu görevlendirmeden dolayı bir farklılık var. Verilsin, bunun verilmesine karşı değiliz. Türkiye'nin onurlu, Türkiye'yi onore eden bilim adamlarına mali haklar verilsin ama isteğimiz şu: Bunlar kimdir ve neden buralara atanmıştır? Hangi bilimsel başarıları nedeniyle bunlar TÜBA'da görevlendirilmiştir, bunu bilmek istiyoruz, bu kadar da hakkımız olsun. Komisyonda da bunu söyledik. 5 diyorsa 10 verelim ama bunları kime verdiğimizi bilelim, hiçbir problem yok.

Kıymetli milletvekili arkadaşlar, yani bu konuda, gerçekten, artık bir yetki çıkartıp da Sayın Erdoğan'a kanun yapma yetkisini verip ondan sonra da herkes bir işine bakacak, böyle bir yöne gideceğiz, ya da bu partili Cumhurbaşkanlığından dönüp bu parlamenter sistemi iyileştireceğiz ve güçlendireceğiz.

Şimdi, 3'üncü ve 4'üncü madde, pandemi süreciyle ilgili. Bakın, çok net bir şey söylüyorum: Bütün bu süreci, bir cankurtaran simidiyle aştık. Ne bu cankurtaran simidi? İşsizlik Fonu. İşsizlik Fonu, Türkiye'ye 57'nci Hükûmetin kazandırdığı bir kurumdur. O zor günlerde, 1999'da kurulmuş, 2000 yılında faaliyete geçmiş ve neticede 271 milyarlık bir kaynak oluşmuş, harcamalardan sonra 130 milyar civarında para kalmış. On sekiz yılda AK PARTİ'nin buna benzer kazandırdığı bir kurum yok. Eğer İşsizlik Fonu da o dönemlerde kurulmasaydı ve çalışmasaydı üzerinden gideceğimiz bir şey yok. Bunun üzerinden gidiyoruz ve bunu da eritiyoruz, buradan yapmamamız gereken harcamaları yapıyoruz. Sanayi Bakanlığı üzerinden yapmamız gereken harcamaları İşsizlik Fonu'ndan yapıyoruz, İŞKUR üzerinden yapmamız gereken harcamaları İşsizlik Fonu'ndan yapıyoruz, hazineden yapmamız gereken harcamaları İşsizlik Fonu'ndan yapıyoruz; burasını bir bitirelim. Ne olacak bitirince? Türkiye, İYAK'ı, MEYAK'ı bitirdi. Bu, 15 Temmuz, depremle ilgili diğer kampanyalarda toplanan paraların toplanma amaçlarına uygun yerde olmadığını gördük ve devlete güven zaafı var. O nedenle, devlet elini nereye koyuyorsa millet oradan çekmeye başladı. Bakın "Vefa" diye büyük bir kampanya düzenledik, millî gelirin binde 1'i kadar bir para toplanmadı. Bundan bir sonuç çıkarmak lazım. Satsak, Vefa'da toplanan paraları koysak uçağı anca alıyor yani. Bu olmamalı millî birlik ama böyle eritiyoruz, değerli arkadaşlar; böyle, yavaş, yavaş, yavaş eritiyoruz.

Biz bu 3'üncü maddede Sayın Cumhurbaşkanına yetki verilmesi ve bu işin sektörel olarak alınması konusunda şunu söylemek istiyoruz: Kanun açık, kısa çalışma ödeneğinin geçerliliği var, sadece süreyi uzatacaksınız. Bunu neden sektörlere ayırıyoruz? İhtiyaç duyan işletme bu konuda başvuracak ve bakılacak, işletme uygunsa devam edecek. Sektörlere ve bir bütün olarak uygulanmasının Sayın Cumhurbaşkanına yetki verilmesi... Verilsin Cumhurbaşkanına yetki, ayrı bir şey ama buna ihtiyaç yok, sistem yürüyor yani. Burada bir sistem kurulmuş, gerçekten, İşsizlik Fonu ve bu yürüyor.

4'üncü madde, firmalar normale dönse, kısa çalışma ödeneğinden çıkılsa dahi sosyal güvenlik primi işçi ve işveren payının ödenmesiyle ilgili. Güzel, biz de söylüyoruz, iç piyasayı canlandıralım. Bu bir iç piyasa canlandırma politikasıdır, bu bir istihdam arttırma politikası değil ki. Niçin bunu söylüyorum? Yine, bunu İşsizlik Fonu'ndan karşılıyoruz. Bunun yeri hazinedir, doğrudan destektir. Maliyetleri düşürürsünüz ve piyasayı canlandırmak istersiniz. Bunun İşsizlik Fonu'yla ne alakası var. Üç aylık 12 milyar, altı aylık 24 milyar liralık bir eritme. Madem böyle yaptık, tamam, o zaman gelin, BAĞKUR'lunun primlerini de yıl sonuna kadar hazineden karşılayalım. Neden karşılamıyoruz? 3 milyon 150 bin BAĞKUR'lumuz var çok değerli arkadaşlar. Bunun 2 milyon 950 bini mikro, yani 1 ile 9 arasında işçi çalıştırıyor. Ortalaması kaç? 1,96. Yani, bizim esasında KOBİ'lerimizin yüzde 94'ü -sahibini çıkartırsak- 0,96 kişi çalışıyor, 1 kişiden az ortalaması. Bunlar da fakruzaruret içerisinde. Gelin, bu BAĞKUR'u da hazineden karşılayalım. Bu çerçevede, madem burada böyle bir şey yapıyoruz, bunu da karşılayalım, devlete yakışan bu. Her zaman devletin yanında olan bunları... Böyle zor zamanlarda madem işverenlere işveren primini, işsizlik sigortasını ödüyoruz -hiçbir alakası yok, fonksiyonel değil, amaca matuf değil- o zaman bunu da ödeyelim diyoruz ama maalesef kabul görmedi bu önerimiz de.

İflas eden firmalardan işçi çıkarmak... Bunun yanındayız. Kapanmış, iflas etmişse işçi çıkarmanın yasaklanması ve devam etmesinin çok anlamı yok. Bu uygun bir madde, bununla ilgili bir itirazımız yok.

6'ncı madde, Soma'yla ilgili, kıdem... Zamanında takip edilememiş ve firmalar herhâlde bu kıdem tazminatlarını ödeyemiyor, bunun kamu tarafından karşılanması... Güzel ama başka örnekler de var, o gün konuştuk, Ermenek ve benzeri, bunların tamamını kapsasın. Bir şey yapıyorsak tamamını kapsayacak şekilde yapılsın kanaatimiz var. Bu maddeyi destekliyoruz hatta genişletilmesinden de yanayız bu anlamda.

7'nci madde, engellilerle ilgili düzenleme. Engellilerin araçlara, toplu toplu taşımaya ulaşmalarıyla ilgili düzenleme. Bu güzel ama bunu artık uzatmamak lazım süreyi. Şehirlerimizde engellilerimizin toplu taşıma araçlarını sağlıklı bir şekilde kullanmaları, uygun bir şekilde kullanmaları için bu düzenlemelerin tamamlanmış olması gerekiyor. Bu anlamda, bunun uzatılması değil de bir an önce yerine getirilmesi taraftarıyız.

Şimdi, çok değerli arkadaşlar, bir başka madde var, o madde de iş sağlığı ve güvenliği konusundaki değişiklik önerisi. Esasında bu değişiklik önerisi şu: Çalışan sayısının 50 kişiden az olduğu ve tehlikenin de az olduğu sınıflarda uygulamanın üç buçuk yıl uzatılması. Burada bir düzenleme yapılmış, bu kısmı bu zamana kadar çözülememiş, bakılmış ki bugün bir üç buçuk yıl daha uzatıyoruz. Buna o zaman bir çözüm getirelim, çözelim bunu, bitsin yani. Çözümsüz üç buçuk yıldan sonra Ay'dan iş güvenliği uzmanları mı gelecek veya bu iş şekil mi değiştirecek? Burada bir zaruret var, nedir bu zaruret? Zaruret şu: biraz önce söyledim, 3 milyon 150 bin KOBİ'nin 2 milyon 950 bini iş güvenliği uzmanı çalıştırabilecek durumda değil, değil. Bunun için öneriler getirilmiş. Dün bazı arkadaşlar diyor ki: "Bakanlık bir havuzda iş güvenliği uzmanı bulundursun, bunlara hizmet versin." Esasında -adını zikretmeyeceğim ama- Komisyonda AK PARTİ'li bir arkadaşımız da güzel bir öneri getirdi, dedi ki: "Eğitim versin bakanlık, bunu sertifikalayalım, KOBİ sahipleri veya devamlı çalışanların bir tanesi bu sertifikayla bu hizmeti yapsın, kamu denetlesin." Güzel, getirin dedik o zaman, getirin bu öneriyi, destekleyelim. Getirin, ne güzel, çözülsün ama bu sistem çalışmıyor, biliyorsunuz. Yani nasıl geldiyse öyle gidecek ya. Onun için bu sistem çalışmıyor. Bu sistemin çalışmadığı süreç içerisinde de bunlar çözümlenemiyor.

Çok değerli milletvekili arkadaşlar, bu kanunun biz bazı maddelerini -biraz önce de belirttim- olumluyoruz ama kanun yapma tekniğimiz bu torba kanuna göre olmadığı için millî irade tecelli etmiyor. Bakın, burada temel sorunlar var, aslında çok temel sorun var. Yani millî iradenin şu Meclise yansıyan gücü Plan ve Bütçe Komisyonuna yansımıyor. Millî irade bu Meclise AK PARTİ'ye bir kanunu engelleme gücü vermemiş ama Komisyona vermişiz. Yani parmak ve matematik hesabıyla bu süreçleri yapamayız. Olumladığımız, uygun bulduğumuz maddeler var ve bunlara olumlu veriyoruz, komisyonda da verdik ama çok olumsuz bulduğumuz maddeler var, bunlara da olumsuz veriyoruz. Dolayısıyla, esasında, bu kanun yapma kalitemizin, yasama kalitemizin ve buradan kaynaklanan yürütme kalitemizin Türkiye'deki ekonomi başta olmak üzere bütün yürütme eylemlerini birinci derecede olumsuz etkilemektedir. Ve İhlas Finansla kariyerine başlayanları ekonominin üst kademelerinden uzak tutmak lazım. Aksi takdirde benzer sonuçlarla karşılaşmayalım.

Bu tasarının milletimize hayırlı olmasını, sonucun milletimiz için hayırlı olmasını temenni ederim.

Hepinize saygılar sunarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)