GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:45
Tarih:19.12.2012

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) - Sayın Başkan, çok teşekkürler.

Genel Kurulu selamlıyorum.

Bugün 19 Aralık 2012. Tam on iki yıl evvel Hayata Dönüş Operasyonu yapıldı ve dün bir anne, cezaevlerinden sık gelen mektupların, hâlâ süren şikâyetlerin yanına, on iki yıl evvel ölen oğluyla ilgili bir mektup yazdı bana. Onu çok kısa olarak özetlemek istiyorum.

"Sevgili Hüseyin Aygün, Değerli Vekilim; ben, kırk yıl sınıf öğretmenliğinden emekli bir öğretmenim, yüreği yaralı bir anayım. 2000 yılında yapılan meşhur Hayata Dönüş Operasyonu'nda 29 yaşında, evli, 5 yaşında bir kız çocuğu da olan ve henüz beş aylık tutuklu, Ümraniye Cezaevinde katledilen Alp Ata Akçayöz'ün annesiyim.

Sayın Vekilim, acım, yasım ve öfkem gün geçtikçe büyüyor, on üç yıldır ilaçlarla ayakta duruyorum. Oğlumun ölümü kadar da bu olay karşısında insanların bunca duyarsızlığı, umarsamazlığı acımı daha da büyütüyor. Bu konuda duyarlı olduğunuzu biliyorum. Sizden ricam, ne olur bu durumu dile getirin; hiçbir olay bu ülkede bu kadar tepkisiz kalmadı. Yapanlara, yaptıranlara yüksek hizmet madalyası verenlerin yüzüne haykırın, haykırın ki günahları sadece cezaevinde olan 32 genç insanın analarının yüreklerine azıcık su serpilsin.

Ellerim titriyor, daha fazla yazamıyorum.

Sevgiyle kalın.

Günay Akçayöz"

Bugün yıl dönümü olduğu için bunu okuma gereği duydum. Zira, Hayata Dönüş Operasyonu'ndan ötürü hiçbir kamu görevlisi yargılanmadı; o zaman Bayrampaşa, Ümraniye gibi hapishanelerde tesadüfen askerlik yapmakta olan 30 küsur er yargılanıyor ve onların davasından da herhangi bir sonuç alınamayacağı, on iki yılı bulan yargılamadan biliniyor.

Şimdi, Hayata Dönüş Operasyonu sırasında -annenin mektubunu okuduktan sonra- "Bu operasyon nasıl olmuş?" diye hafızamı tazelemek için kayıtlara baktım: 3.385 asker, 1,5 trilyon para, 20 bin bomba kullanılmış.

Daha sonra o operasyonun sorumluluğunu yapan Bayrampaşa Cezaevindeki komutan bir gazeteye konuştu ve şöyle dedi: "Ordunun envanterinde hiç olmayan bir bomba kullandık."

Yine o olayda yüzü yanmış bir kadın, ambulanstan inerken, orada tesadüfen bulunan, o günün şartlarında çok yoğun uygulanan sansüre rağmen o sahneyi çeken kameralara "Bizi diri diri yaktılar demişti, "Hacer" isimli kadın.

Bu kadar büyük bir olayın cezasız kalması, Günay Akçayöz'ün mektubunda da görüldüğü gibi, toplumun bir kesiminde öfkeyi büyütüyor. Hani hep "Geçmişle hesaplaşıyoruz, Türkiye'nin tarihini temizliyoruz, Türkiye'de karanlıklar aydınlanıyor." deniyor ya Hükûmet tarafından, bu olayda bir arpa boyu yol alınmadığını milletimize hatırlatmak isterim.

Yine bu olay nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye'yi, yaşama hakkını ihlal ettiği için mahkûm ettiğini de tekrar kayıtlara geçireyim.

Şimdi, pek sevmiyorum böyle fotoğraf getirmeyi ama bir fotoğraf göstermek istiyorum. Bu fotoğraf Hayata Dönüş Operasyonu'ndan değil, dünkü ODTÜ muharebesinden. Dün, "Orta Doğu'nun lideri" olarak makyajlanan, bazı çevrelerin ısrarla o şekilde yansıttığı Başbakan Tayyip Erdoğan ODTÜ'ye gitti. Bu da atılan gaz bombalarının, orada yaralanan çocukların cep telefonlarından kaydedilmiş bir görüntüsü.

Orta Doğu'nun lideri ODTÜ'deki öğrencilere tam 3.600 polis, binlerce bomba ve TOMA'larla gitmiş, yanında da 20 tane zırhlı araç varmış. On iki yıl sonra, Hayata Dönüş Operasyonu'na çok benzeyen sahneler izledik. Sosyal medya olmasa hiç kimsenin de haberi olmayacak çünkü ülkede tam bir diktatörlük kurulmuş durumda. Ama ne güzel ki ODTÜ'de hâlâ devrimci öğrenciler, Denizlerin, Mahirlerin izinden giden ve hapishane korkusunu çok da umursamayan öğrenciler var. Onlar, 3.600 polise rağmen, Başbakana gerçekten güzel bir karşılama yapmışlar. Medyanın hâlinin de ne kadar ibretlik olduğunu not etmek gerekiyor çünkü bu kadar büyük bir çatışmayı, saatlerce süren bu eylemi hiç vermemek ülkede ne menem bir demokrasi olduğunu da gösterir. Bereket ki sosyal medya var, oradan yayılan fotoğrafları buradan, Meclis kürsüsünden millete gösterebiliyoruz.

Bugün bütçeyle ilgili konuşacaktım. Bütçede çok önemli kalemlerden birinin, bu yılın başında, Sayın Başbakan tarafından -şehit cenazelerinin yoğun geldiği dönemde- "sivil şehitlik" olarak adlandırılan bir müessese ile toplumun bir bölümüne dağıtılacağını öğrendik. Bu yılın hemen başında Terörle Mücadele Yasası'na ek bir hüküm konacağı ve bu 1984'te başlayan, 50 bin insanın hayatına mal olan ve etkileri hâlâ bütün şiddetiyle süren Kürt sorununda mağdur olan, örgütün eylemleri sonucu öldürülen, devletin katlettiği veya devlet ve örgüt arasındaki çatışmalarda hayatını kaybeden mazlumların bir bölümüne bütçeden pay ayrılacağını, bir müjde verir gibi, "sivil şehitlik" kavramıyla duyduk.

Bu sivil şehitlikle ilgili 11 Aralık 2012'de bir yönetmelik yayınlandı. Yönetmelik, 50 bin ölü olarak bir rakama dönüştürülen, yaklaşık yüzde 25'i sivil insanlardan oluşan bir grubun mağduriyetini -sözde- çözmeyi amaçlıyor. Bu yönetmeliğin 2 maddesi bu konuyu ayrıntılı düzenliyor. 2'nci maddenin (c) fıkrasında kimlere tazminat ödeneceği yazıyor. Bu madde kısaca şöyle: Terör eyleminin ortaya çıkarılması, etkilerinin azaltılması veya bertaraf edilmesinin sağlanmasında yardımcı veya faydalı olan sivillerin bu faaliyetlerinden dolayı hayatını kaybettikleri, yaralandıkları veya sakatlandıkları ilgili valinin teklifi üzerine Bakanlık Nakdi Tazminat Komisyonu tarafından karara bağlanmışsa, devamında ilgili mevzuata göre, ölenin eş veya çocuğuna, sakat olan insana da bir iş verileceği veya maaş bağlanacağı söyleniyor.

Şimdi, bu yönetmeliğin mağduriyetini gidermeyi hedeflediği kesimlerin sayısal olarak 15 bin civarında insana denk geldiğini, bu 15 bin kişinin de Kürt nüfusun çok çocuklu olduğu dikkate alındığında 100 bin civarında bir ağırlığa tekabül ettiğini hatırlatmak istiyorum. Dolayısıyla toplumun çok önemli bir bölümünün acılarını tazminat, iş veya maaş yoluyla çözmeyi hedefleyen bir yönetmelikle karşı karşıyayız. Ama az evvel okuduğum (c) fıkrasında, terörün azaltılması, ortaya çıkarılması gibi şartlar öne sürülüyor. Dolayısıyla, bu hâliyle, örgütün eylemleri sonucu devletin yaptığı operasyonlarda hayatını kaybeden veya kurbanını seçemeyecek mayınların patlaması sonucu yaşamını kaybeden masum insanların mağduriyetinin giderilmesi, onların bir işe yerleştirilmesi, aylık bağlanması mümkün değil.

Bu hâliyle, 11 Aralık 2012 tarihli yönetmelik, sadece, o bölgede uzun yıllardır faaliyet yürüten, aslında terörün başka bir kaynağı ve nedeni olan korucuların mağduriyetini gidermeye hizmet edebilir. Yine, itirafçılar bu yönetmelikten bu hâliyle yararlanabilir çünkü (c) fıkrası, çok açık bir şekilde, terör eyleminin ortaya çıkarılması, etkilerinin giderilmesi, azaltılması gibi şartlar öne sürüyor.

Şimdi, bu (c) fıkrasında az evvel okuduğum başka önemli bir şey var. "Oradaki kamu makamının takdiri doğrultusunda, valinin teklifi üzerine karara bağlanır. Ona tazminat veya maaş bağlanır." diye bir cümle okudum. İster istemez aklıma geliyor, bizim oralarda yaklaşık bir ay evvel ortaya çıkarılan bir fişleme skandalı var. Mecliste bir komisyon kuruldu, komisyon Hozat'a gidecek, işte, inceleme yapacak. Hozat'ta da o eylemlerden dolayı ölmüş olan Ali Yıldırım ve Bülent Karataş isimli 2 vatandaşımız var. Ali Yıldırım'ı 2006'da örgüt evinden aldı, götürdü; yirmi gün sonra kurşuna dizip yolun kenarına attı. Devletin operasyonlarına destek veriyor diye ajan ilan etti. Geride 6 tane çocuğu, eşi ve mağdur edilmiş bir aile kaldı. 2007'de de jandarmalar, Hozat'ın yine bir köyünde, terörist zannederek Bülent Karataş isimli şahsı taradılar, çocuk hayatını kaybetti. Onun da geride eşi ve 2 çocuğu bulunuyor, 2 küçük bebeği var. Bu 2 aile, işte, bahsettiğim o 15 bin civarındaki ölünün yakınları hakkında fikir veriyor. Birini örgüt, diğerini devlet yok etti. Bu hâliyle, bu yönetmeliğin, bu 2 ailenin mağduriyetini gidermesi imkânsız çünkü yönetmelik bu aileleri kapsamıyor. "Mutlaka terörün ortaya çıkarılması ve etkilerinin giderilmesine yardımcı olma" diye bir şart (c) fıkrasında bulunuyor.

Şimdi, bu, bölgede büyük beklenti yaratmıştı. Biz sivil şehitliği burada çok eleştirdik. Şehit kelimesi engellensin, Kürt sorunu çözülsün, bu konuda kalıcı adımlar atılsın çünkü siz ne kadar askerî operasyon yaparsanız yapın, zırh delici mermi -polise alındı geçen hafta- alırsanız alın, askerî önlemlerinizi ne kadar yükseltirseniz yükseltin, belli ki Orta Doğu'da Kürt sorunu barışçıl bir şekilde çözülecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Devam edin lütfen.

HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) - Sağ olun efendim.

Dolayısıyla, askerî çözümden hiç kimse bugün Kürt sorununun çözümüne, halline dair bir medet ummadığı için, mecburen, barışçıl yöntemleri hep birlikte, Parlamento olarak düşünmek zorundayız ve bu 1984-2012 arasında hayatını kaybeden sivil insanların mağduriyetini çözmemiz gerekiyor, bölgede de bu konuda büyük bir beklenti var ama sessiz sedasız yayınlanan bu yönetmelik, bahsettiğim büyük nüfusun sorunlarının hiçbirini çözmüyor. Benim bölgemde mesela 500 civarında sivil insan hayatını kaybetmiş 1984'ten bu yana, büyük bir bölümü örgütün eylemleri sonucu ölmüş, bir bölümü mayın patlamasından, bir bölümünü operasyon sırasında kaybetmişler veya öldürmüşler, hiçbirinin cezai soruşturmasından da bugüne kadar sonuç alınmamış ne yazık ki. Dolayısıyla, eğer devlet devlet olduğunu gösterecekse, vadettiği gibi, bu insanların maaşa bağlanmasını veya bir işe yerleştirilmesini taahhüt ettiği gibi yerine getirmek zorunda ama bu yönetmelik bu meseleyi çözmüyor. O yüzden, bugün bütçeden pek çok yere ayrılan gereksiz paraların, aslında toplumun bir bölümünün iç barışa hizmet edecek şekilde teslim edilmesi? (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aygün, teşekkür ediyorum.

HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) - Sürem aslında daha vardı, çok kestiniz.

BAŞKAN - Hayır, kesintiden de daha fazla verdim.