GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:118
Tarih:28.07.2020

HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Merhabalar.

Şimdi, uzun bir adı olan yasanın gerçek adını söylemek lazım sanırım, sansür yasası. Tartıştığımız konu da aslında bir sansür düzenlemesi. Anlıyoruz, evet, yandaş medyalarınız gerçekleri gizlemeye yetmiyor, kısmen de olsa gerçeklerin tartışılabildiği, konuşulabildiği bir sosyal medya var ve siz bundan çok huzursuzsunuz. On sekiz yıldır her şeye düşman siyasetinizden bu halk memnun değil. İkna edemediğiniz toplumu şimdi de "Susturarak kontrol etmemiz gerekiyor yoksa iktidarımızı kaybedeceğiz." diyorsunuz. Aslında bu hikâyenin altında yatan gerçek bu. Ne kadar güzel sözler söyleseniz de süsleseniz de başka işler yapsanız da artık algı operasyonlarınız da tutmuyor çünkü bu halk aslında ne yapmak istediğinizi çok iyi biliyor.

Geçmiş deneyimlerinize bakmak bile bugün aslında ne yapmak istediğinizin göstergesi olur. Birkaç örnek verelim: "Savaşa hayır." dediği için "Barış istiyoruz." dediği için "Kürt sorununda demokratik çözüm." dediği için sosyal medyada paylaşım yapan insanları terörist ilan ettiniz, tutukladınız. Sayın Selahattin Demirtaş'ı esir aldınız, halkın tepkisi açığa çıkmasın diye saatlerce interneti yavaşlattınız; bu ülkede insanlar internet kullanamadı. "Ne istediniz de vermedik?" dediğiniz ortağınız FETÖ 17-25 Aralıkta "tape"lerle, kayıtlarla yolsuzluklarınızı ortaya çıkarınca ardından hemen -bundan önce gelen- 5651 sayılı Yasa'yı çıkardınız. Bu yasayı insanların sosyal medyada sizin yolsuzluklarınızı paylaşmasının, sıfırladığınız paraları ortaya dökmesinin önüne geçmek için çıkardınız. O zaman da niyetiniz halkı korumak değildi, kişilerin haklarını korumak değildi, kendinizi korumaktı. Şimdi gene aynı yasayla, benzer bir düzenlemeyle aslında kendinizin işlediği suçların üstünü örtmeye çalışıyorsunuz.

Yurt Gazetesi ve T24'te "FETÖ'yle mücadele biriminin yöneticisi FETÖ itirafçısı oldu." haberini "Millî güvenliği tehdit ediyor ve kamu düzenini bozuyor." diye erişime engellediniz. Şanlıurfa'nın Halfeti ilçesinde gözaltına alınan 43 kişiye işkence yapılmasını haber yapan "diken.com"un haberine erişimi engellediniz. Şırnak'ta bedenine 28 kurşun sıkılarak öldürülen sonra da bir iple zırhlı polis aracına bağlanarak yerlerde metrelerce sürüklenen Hacı Lokman Birlik'le ilgili yapılan haberlere erişimi her yerden engellediniz çünkü suçlarınızı gizlemeye çalışıyordunuz. "PTT Varlık Fonuna devredildi, 900 milyon lira zarar etti." konulu ve başlıklı 125 farklı habere erişim engeli getirdiniz çünkü buradaki yolsuzluğunuz açığa çıkmasın istediniz. Ekonomik krize isyan edenleri, "Açız." diyenleri, buradan sosyal medya paylaşımları yapanları provokatörlükle suçladınız, terörist ilan ettiniz, gözaltına aldınız, tutukladınız. Cumhuriyet, BirGün, T24, gazete duvaR, artıgerçek, bianet, sendika.org, Diken, evrensel, ileri haber ve burada daha çok sayamayacağımız haber sitelerine erişim engeli getirdiniz çünkü sizin yaptığınız yolsuzlukları ve hukuksuzlukları, adaletsizlikleri yazıyorlardı, o nedenle de kapatmaya çalıştınız. Ha, bu da yetmedi "erişim engeli" haberine bile erişim engeli getirdiniz. Hani sınırlarınızın gerçekten... İnsanın hayallerinin ötesinde bir yasakçı zihniyetiniz var, tezahür ediyor ve ortaya çıkıyor. Yani amacınız düzenleme falan değil, kişi hak ve özgürlükleri değil; sansür.

Hatırlayalım, savaş politikalarınıza kimse karşı çıkmasın diye, kimse "Savaşa hayır" demesin diye "Afrin'de öldürülen sivillerden söz etmeyin." diye dönemin Başbakanı Binali Yıldırım "Zeytin Dalı Harekâtı'na karşı yürütülen dezenformasyon faaliyetleri" adında bir broşür dağıttı, toplantı yaptı ve herkese şu talimatı verdi: "Sağır olun, kör olun, dilsiz olun; asla yaptıklarımızı görmeyin." Ne oldu? Çizilen bu çerçeveye onay vermeyen basından birçok arkadaşımız gözaltına alındı, yıllara varan cezalarla cezalandırıldı.

Şimdi, gerçekliğinizi söylemeye devam edelim: İfade Özgürlüğü Derneğinin EngelliWeb raporu var, Komisyonda da çok hatırlattık. Bu rapor ne diyor? Türkiye'de 2019 yılı sonu itibarıyla 408.494 web sitesi ve alan adına erişimin engellendiğini tespit ediyor. Engellenen web sitesi ve alan adı sayısı 2007 yılında 40 iken, bu sayı 2019 yılında 61.049'a ulaşmış. 2019 sonu itibarıyla 130 bin URL adresi, 7.000 Twitter hesabı, 40 bin "tweet" 10 bin YouTube videosu, 6.200 Facebook içeriği erişime engellenmiş. 5651 sayılı Kanun kapsamında erişime engellenen toplam 16.358 haber adresi, içerik ve haber siteleri tarafından silinen veya kaldırılan 8.523 haber adresi tespit edilmiş.

Şimdi, bunları görüp de biz, sizin "Özgürlük, eşitlik, adalet, kişi hak ve özgürlükleri için yapıyoruz." söyleminize gerçekten ikna mı olacağız? Bu da yetmiyor, mahkeme kararları yetmiyor, bir de ayrıyeten farklı farklı kurumlara verilmiş engelleme yetkisi var.

Tek taraflı işleyen bir mekanizmanız var. Nedir bunlar? Sulh ceza hâkimlikleri. Ya, artık öyle bir mahkemeler sistemi var ki öyle bir yargı var ki inanın devlet güvenlik mahkemelerine itiraz ediyorduk, devlet güvenlik mahkemelerini arar hâle geldik, onların kararlarını arar hâle geldik. 80 darbesinin yarattığı ortamdan daha berbat bir yargı yarattınız. Kendinize bağımlı, talimatla yürüyen bir yargının kararlarına güvenin, bu kararlar üzerinden de yasaklamayı kabul edin diyorsunuz Anayasa Mahkemesi var, Anayasa Mahkemesine binlerce başvuru var bu konuda, hâlen hiçbir konuda doğru düzgün karar verebilmiş değil. Verebildiği kararlar da asla sulh ceza mahkemeleri tarafından dikkate alınmıyor, bu kararlar yok sayılarak kararlar verilmeye devam ediliyor. Wikipedia'yla ilgili kararın verilmesi tam iki buçuk yıl sürdü, iki buçuk yıl erişim engeli devam etti ve ondan sonra verilen bir karar var. Geç gelen adalet, adalet mi? Hepimiz bunu biliyoruz.

Şimdi, bu düzenleme neler getiriyor? Şimdi, gerçekten fırsatçılıkta üstünüze yok. Her musibeti bir fırsata çeviriyorsunuz. Darbe girişimi oldu, fırsata çevirdiniz; hastalık, salgın, pandemi oldu fırsata çevirdiniz. Buradan yararlanıp sayısızca, halka düşman, emekçilere düşman, gençlere düşman, kadınlara düşman yasalar çıkartıyorsunuz. Şimdi de düşünce ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldıracak, toplumsal muhalefetin sesini kısacak, iktidarınızın bekasını koruyacak yeni düzenlemeler getiriyorsunuz.

Özellikle kadınlar açısından hatırlatmak istiyorum: Erkek egemen iktidarınızın, erkek egemen yargınızın çözemediği bir sürü mesele kadınlar açısından sosyal medyada çözülüyor, farkındasınız değil mi? Belki de bundan rahatsız oluyorsunuz zaten. Kadına yönelik şiddeti nasıl beslediğinizin ortaya çıkmasından rahatsız oluyorsunuz. Bir sürü kadın, adalete bin kez başvurmasına rağmen çözüm üretilemediği için sosyal medyada deşifre ederek, kendisine yönelik suçları açık açık göstererek, kişiyi açık açık göstererek çözüm üretmeye çalışıyor, bir sürü toplumsal muhalefette olduğu gibi. Kaz Dağları'nı ortadan kaldırmaya çalıştığınızda, doğayı katlettiğinizde, insanlara işkenceler yaptığınızda, gözaltında polis terörünüz deşifre edildiğinde rahatsız oluyorsunuz ve aslında bunların susturulmasını istiyorsunuz.

Şimdi, düzenlemeyle getirdiklerinize bakalım. Şimdi, öyle düzenlemeler getiriyorsunuz ki aslında sonunda söylediğiniz şu: "Bu sosyal ağ sağlayıcıları bu ülkeden çekilsin." diyorsunuz. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki bu sıraladığınız a şıkkı, b şıkkı, olmazsa c şıkkı hikâyelerinin sonunda aslında sosyal ağ şirketleri bu ülkeden çekilecek. Zaten Cumhurbaşkanınızın söylediği de bu değil miydi? Buradan hoşlanmadığını, buranın kapatılması gerektiğini açık açık söylememiş miydi? Siz de ikrar edin, siz de açık açık söyleyin, boşu boşuna başka meselelere sanki başka bir niyetiniz varmış gibi tartışmalara da evriltmeyin. Dolayısıyla, bunları kabul etmeyeceğinizi hepimiz biliyoruz ve siz diyorsunuz ki: "Sosyal ağlar bütün bu mekanizmalar ortadan kalksın, muhalefet sözünü söyleyemesin, gençler sözünü söyleyemesin, gerçekler açığa çıkmasın, deşifre olmasın. Ben yolsuzluğuma da, haksızlığıma da, adaletsizliğime de, bu halka zulmüme de devam edeyim, yeter ki benim bekam zarar görmesin."

Bu yetmiyor, geçmişe yönelik de düzenlemeler yapıyorsunuz, geçmişte yaptığınız yolsuzluklar, usulsüzlükler ve adaletsizliklere ilişkin de diyorsunuz ki "Geçmişteki verileri de sileceğim; bunları da ortadan kaldıracağım; tümüyle hafızasız bir toplum, hafızasız bir siyaset alanı yaratacağım; kendi açımdan bir temizlik yapacağım." Şunu da çok iyi biliyoruz: Bütün bu yasalar meselesi uygulanmaya başlandığında sadece sizin lehinize uygulanır. Asla toplumu, asla muhalefeti, asla başka bir kesimi düşünmezsiniz. Tek mesele çünkü sizin açınızdan sizin çıkarınız.

Bir örnek verelim: Şimdi, sesini duyurmaya çalışan bir kadın, Sevtap Şahin. Evli olduğu erkek Özcan Şahin tarafından evliliğinin ilk gününden itibaren şiddete uğradı. Tam 50 kez, 50 kez karakola başvurdu. El insaf, 50 kez başvurdu, korunmadı; en sonunda bir uzaklaştırma kararı alabildi, o da uygulanmadı. Olay günü -yani öldürüldüğü gün- öldüren adamın annesi, polisi aradı, dedi ki: "Benim oğlum, gelinimi öldürmeye gidiyor." Uzaklaştırma kararı olan bir kadından bahsediyorum. Polis eve gitti "Yok burada." deyip tutanak tutup çekip gitti. Arkasından eski eş eve gitti ve kadını boğarak öldürdü. Bu sırada Sevtap'ın annesi, polisi tam 3 kez aradı. Karakol 2 dakika ötesindeydi, yirmi dakika sonra geldiler. Yirmi dakika sonra gelip kapının önünde beklediler. Annesinin "Bu ev benim, içeri girin, içeride kızımı öldürüyor." demesine rağmen, "Kararımız yok, biz içeri giremeyiz, kapıyı kıramayız." deyip kapının önünde kadının ölümünü beklediler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - İşte sizin yargınız, sizin adaletiniz bu. Bu insan bir anne, bir kız kardeş; şimdi sosyal medyada adalet arıyor. Getirdiğiniz nokta budur.

Bir başka örnek: Yakup Akman; adaletinizin örnekleri. 19 Eylül 2019 tarihinde evine çok yakın olan Pendik Aydos Ormanı'na sürekli gittiği gibi gitti, oturdu, bir yangın çıktığını gördü, polise haber verdi, aradı, kendi söndürmeye çalıştı, polisi bekledi, gelene kadar da yanında durdu, yangının büyümesini engellemeye çalıştı. Ne oldu biliyor musunuz? Önce, beyanı alınmak üzere "Görgü tanığısın, gel." dediler, sonra kimliğine baktılar "Nerelisin? Kürt müsün?" diye sorduktan sonra Yakup Akman gözaltına alındı ve terörle mücadelenin baskıyla getirdiği 2 tanığın verdiği ifadeyle, ki 155'i aramış, 110'u aramış, bildirimde bulunmuş, bir yangın olduğunu ihbar etmiş, orada beklemiş, ayrılmamış, polisin gelmesini, itfaiyenin gelmesini beklemiş bir kişiye sonunda sahte 2 tanıkla, yönlendirilmiş, terörle mücadelenin kendi eliyle getirip...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Bitirmek için 10 saniye rica edeceğim.

BAŞKAN - Buyurunuz.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Terörle mücadelenin kendi eliyle getirip zorla tanıklık yaptırdığı, beyanlarını farklılaştırdığı 2 tanıkla ağırlaştırılmış müebbet ve 25 yıl ceza aldı. Bir insanın hayatını mahvettiniz, işlemediği bir suçtan dolayı bir insanı böyle ağır bir cezaya mahkûm ettiniz. Neden? Çünkü birine ihtiyacınız vardı, bir suçlu göstermeniz gerekiyordu, basınınızda, sizin yandaş medyanızda göstereceğiniz bir suçluya ihtiyacınız vardı; bir genci buldunuz, bir Kürt'ü buldunuz, onun üzerinden "suçlu" diye ilan edip adaletsiz yargınızla bu cezaları verdiniz.

Bunların altından nasıl kalkacağınızı zannediyorsunuz? Susturmayla, sessizleştirmeyle iktidarınızı koruyacağınızı zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Bu toplum, özgürlük mücadelesini de biliyor, demokrasiyi de biliyor, adaleti de biliyor, hiçbirini size bırakmayacak. (HDP sıralarından alkışlar)