GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:45
Tarih:19.12.2012

CHP GRUBU ADINA OSMAN AYDIN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın 3'üncü maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - 2013.

OSMAN AYDIN (Devamla) - 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu.

Sayıştay, yurttaşlardan toplanan vergilerin iktidar tarafından nasıl ve nereye harcandığını denetleyen bir kurumdur. Cumhuriyet tarihinde ilk kez Sayıştay denetiminden geçmemiş bir bütçe kesin hesabını görüşüyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına ve millet adına yapılan bu denetim olmadan sürdürülen müzakereler, 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu meşruiyeti üzerine koyu bir gölge düşmesine neden olmuştur. Denk bütçeyle kastedilen devletin vergi gelirleri ile harcamalarının birbirine eşit olması durumudur. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, devletin gelir ve giderlerinin denk olmasına özen gösterilirdi. Bu ilke, devlet yönetiminde bir fazilet sayılırdı. İktidarlar, 50'li yıllardan sonra bu ilkelerden yavaş yavaş uzaklaşıp denk olmayan, açık veren bütçe anlayışını gelenekselleştirmeye başlamışlardır. Özellikle, 70'li yıllardan itibaren de ayar iyice kaçmış, daha büyük açıklar kanıksanıp olağan karşılanmaya başlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, 2011 yılı bütçesini incelediğimizde bütçenin 18 milyar lira açık verdiğini görüyoruz. Hafife aldığımız, önemsiz olduğunu addettiğimiz bu açıklar, her geçen yıl kar topu gibi birikerek, kamuya ait büyük bir iç ve dış borç stokunun oluşmasına neden olmaktadır. 2002 yılında 243 milyar Türk lirası olan kamu borcunun, 2012 yılında 530 milyara ulaştığı açıkça görülmektedir. Yani cumhuriyetin seksen yılda yaptığı 243 milyar lira olan kamu borcunun daha fazlası geçtiğimiz on sene içinde gerçekleştirilmiştir. Belki gayrisafi yurt içi hasılaya oranladığımızda önemsizmiş gibi görünen bu kamu borcunun, bugün, küresel krizle boğuşan gelişmiş dünya ülkelerinde ekonomiye ne kadar büyük darbe vurduğu açıkça görülmektedir.

Yunanistan'da da belki bundan on-on beş yıl önce önemsenmeyen kamu borcu, bugün Yunanistan halkını perişan etmiş bulunmaktadır. Bundan sonra, hükûmetlerin tekrar denk bütçe konusunda özen göstermeleri ve kamuya ait bu borç stoku kar topu artışının engellenmesinin, herhâlde öncelikli görev olması gerektiği kanısındayım.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda, hükûmetin uyguladığı yanlış ekonomik politikalar neticesinde, bütçe açığı ile dış ticaret açığı arasında dikkat çekici bir ilişki olduğu görülmektedir. 2009 yılında dış ticaret açığı 39 milyar dolara düştüğünde, bütçe açığının 53 milyar gibi astronomik bir rakama ulaştığı görülmektedir.

Görüştüğümüz 2011 yılı bütçesinde de dış ticaret açığı 106 milyar dolar ile tavan yaptığından, bütçe açığının 18 milyar gibi düşük bir rakamla gerçekleştiği görülmektedir. Bu da bize, uygulanan ekonomi politikalarının ekonomimizin paritelerine ne kadar olumsuz yansıdığını açıkça göstermektedir. Bunun temel sebeplerinden biri, uzun yıllardan beri uygulanan düşük kur politikasıdır.

Bugün, Merkez Bankası ve devletin ilgili diğer kurumları, kurun olması gerektiği noktayı dolarda 2,3 TL olarak belirtmektedirler. 2002 yılında doların 1,5 TL olduğu göz önüne alınırsa enflasyona göre günümüze realize edilen kurun 3,8 TL civarında olacağı ayan beyan ortadadır.

Hükûmetin uyguladığı düşük kur politikasının neticesinde, yabancı mallara kendiliğinden yüzde 50 civarında damping yapılarak yerli üreticinin rekabet etme gücü ortadan kaldırılmaktadır. Bunun neticesinde de ithalat rakamları incelendiğinde, ham madde ve ara malı ithalatının toplam ithalatımız içindeki payının yüzde 75'lere ulaştığı görülmektedir. Yurt içindeki üretici üretim yapamaz bir hâle gelmiştir. Üretemeyen ekonomimiz işsizlik sorununu çözememekte, ham madde ve ara malı ithalatına olan bağımlılığı her geçen gün biraz daha artmaktadır.

Bu politikalar neticesinde, büyüdüğü hâlde iş ve istihdam sorunlarını çözemeyen bir ülke hâline gelmekteyiz. 2013 yılı bütçesine baktığımızda, bu politikanın devam ettirileceği açıkça görülmektedir.

2013 yılı bütçe gelirleri incelendiğinde, vergi gelirleri 63 milyar lira, ithalattan alınan KDV 61 milyar, dâhilden alınan KDV 36 milyar olarak hedeflenmiştir. Bütçe gelirleri hedeflerinden de anlaşılmaktadır ki düşük kur politikası devam edecek, yurt dışından gelen mallara yüzde 50 damping uygulanacak, ara malı ve ham madde ihtiyacı ithalatla karşılanacak, ara malı üretimi desteklenmeyecek, üretim büyümeyecek, istihdam artmayacak; bu nedenle de bütçe gelirleri, artan üretimin büyüttüğü ekonominin yaratacağı vergi gelirlerinin artmasıyla değil, ithalattan alınan KDV'yle sağlanacaktır.

Değerli milletvekilleri, düşük kur politikasının sadece ihracat yapan üreticilerin sorunu olduğu değerlendirmesi yanlıştır. Dünya gerçekleri göstermektedir ki pamuğun, mısırın ve bütün tarım ürünlerinin fiyatı İzmir, İstanbul borsalarında değil, New York, Liverpool gibi ticaret merkezlerinde dolar üzerinden fiyatlandırılmaktadır. Bu da bizim çiftçilerimizin ürettiği ürünün fiyatlandırılmasında dolar kurunun ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir. Bu nedenle, düşük kur politikası neticesinde 2002 yılından beri pamuğun kilogram fiyatı 1-1,2 TL arasında gidip gelmektedir. Ancak, bizim pamuk üreticisinin kullandığı mazot 2002'de 1 lira iken bugün 3,6 TL'ye çıkmıştır. Gübrenin 50 kilogramı ise 2002 yılında 10-15 lira iken bugün 70-75 lira civarındadır. Zeytinyağı on yıldır 3-4 lira arasında gidip gelmektedir. Bu nedenle, köylünün zeytin ağacının dibine gidecek hâli kalmamıştır. Mısır üreticisi ise daha garip bir durumla karşılaşmıştır. Hasattan önce 640-650 lira olan piyasada, her nedense Hükûmetimiz tarafından 595 lira taban fiyatının açıklanması neticesinde sezonda mısır fiyatı 565 lira olarak gerçekleşmiştir. Dünya fiyatları göz önüne alınmadan düşük tespit edilen mısır taban fiyatı, hasattan bir iki ay sonra 730-750 lira seviyelerine ulaşmış, bu durumdan dolayı da sezonda elinden mısırı çıkartan mısır üreticisi yüzde 30, yüzde 40 oranında -bir iki ay içinde- zarara uğratılmıştır.

Değerli milletvekilleri, dış ticaret açığının diğer önemli bir kalemi de enerji ithalatıdır. Enerji ihtiyacının yerel kaynaklardan temin edilmesi konusunda da Hükûmetimiz doğru politikalar üretmemektedir. Örneğin, dünyanın en büyük bor ve toryum rezervlerine sahip olduğumuzu övünçle dile getirdiğimiz hâlde, bu enerji ham maddelerinden enerji üretilmesiyle ilgili AR-GE faaliyetleri için hiçbir kaynak ayrılmamaktadır. Oysa biliyoruz ki dünyada birçok ülke bu ham maddelerden enerji üretmek için milyarlarca dolar AR-GE harcaması yapmaktadır.

Son günlerde tartışmasını yaptığımız yerli araba üretiminin, enteresan, rasyonel bir üretim olacağı kanısında değilim. Böyle bir proje Amerika'yı yeniden keşfetmeye benzer ve ölü doğar fakat boru enerji olarak kullanan bir yerli üretim hem yeni bir teknoloji hem de yaratıcı bir girişim olacak, ülkemize dünya çapında değer kazandıracaktır.

Değerli milletvekilleri, on yıldır Hükûmet tarafından uygulanan bu yanlış politikalar neticesinde, vatandaşımız, gelir üretememesi sonucunda temel insani ihtiyaçlarını karşılayabilmek için borç batağına saplanmıştır.

Devletimizin resmî istatistiklerine göre, vatandaşımızın bütçesinin de on yılda dengesini yitirdiği ve büyük açıklar verdiği ayan beyan ortadadır. Vatandaşın banka borcu 2002 yılında 6,5 katrilyon iken 2012 yılı sonunda 250 milyar seviyesine gelmiştir yani 40 katı artmıştır. 2012 Haziranı sonunda 13 milyon kişiyi geçmiştir borcu olan tüketici sayısı. Batık kredi miktarı 2002 yılında 778 milyon iken 8 katrilyonu geçmiş bulunmaktadır.

Biraz önce Bakanımızın söylediği pariteleri gayrisafi yurt içi oranına indirgediğimizde belki tehlikeli olarak görülmemektedir ama o gelişmiş ülkelerdeki o seviyedeki borçluluk seviyesinin?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN AYDIN (Devamla) - ...bugün gelişmiş ülkeleri dahi ne duruma düşürdüğü hepimizce malumdur.

2011 bütçesine grup olarak bu nedenlerden dolayı "ret" oyu vereceğimizi bildirir, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aydın.