GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cumhurbaşkanlığının, Türkiye'nin Milli Güvenliğine Yönelik Ayrılıkçı Hareketler, Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve Suriye'deki Tüm Terör Örgütlerinden Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Milli Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Türkiye'nin Güney Kara Sınırlarına Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir Meşruiyeti Olmayan Tek Taraflı Bölücü Girişimler ve Bunlarla İlgili Olabilecek Gelişmeler İstikametinde Türkiye'nin Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi
Yasama Yılı:4
Birleşim:3
Tarih:07.10.2020

AK PARTİ GRUBU ADINA FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanın belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için en son 8 Ekim 2019 tarihli ve 1231 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla, 30 Ekim 2020 tarihine kadar uzatılan izin süresinin bu tarihten itibaren bir yıl uzatılmasını Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 92'nci maddesi uyarınca talep eden Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin görüşmeleri üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin hemen başında, "iki devlet bir millet" düsturuyla ve çok güçlü kardeşlik bağlarıyla bağlı olduğumuz can Azerbaycan'ın topraklarını otuz yıldır işgal altında tutan ve son haftalarda fütursuzca Azerbaycan'a saldıran, masum sivilleri katleden, işgalci Ermenistan'ı en şiddetli şekilde kınıyor, bu haince saldırıları bir an önce durdurması ve işgal ettiği topraklardan behemehâl çekilmesi gerektiğini, bu yüce kürsüden bir kez daha ifade ediyoruz. Bu vesileyle, asker, sivil şehit olan tüm Azerbaycanlı kardeşlerimize Allah'tan rahmet, gazilere ve yaralılara da Rabbim'den acil şifalar diliyorum.

Evet, Karabağ, Azerbaycan'ın öz toprağıdır. Bugün, Azerbaycan kendi toprak bütünlüğünü sağlamak üzere büyük bir kararlılıkla ve güçlü silahlı kuvvetleriyle vatan muharebesini sürdürmektedir. Bu bölgedeki sorunların çözümü, işgalin sona ermesine bağlıdır. Tüm uluslararası toplum bu gerçeği görmeli ve mesele bu yönüyle ele alınmalıdır.

Azerbaycan'la uzun yıllardır devam eden askerî iş birliği faaliyetlerimiz, iki kardeş ülke arasındaki doğal bir ilişkidir. Bununla birlikte, Azerbaycan silahlı kuvvetleri, öz topraklarını kurtaracak azim, irade ve güce sahiptir. Türkiye ve Türkiye halkı, tüm imkânlarıyla, halkını ve meşru haklarını korumak, işgal edilen topraklarını işgalden kurtarmak üzere mücadelesini sürdüren Azerbaycan'ın ve Azerbaycan halkının yanındadır ve yanında olmaya devam edecektir. Bu vesileyle, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev'in kendi haklı mücadelesini yürütürken Ermenistan halkına verdiği o barışçıl mesajı çok önemsediğimizi, bu mesajın âdeta hem Ermenistan yönetimine hem de tüm dünyaya bir insanlık dersi olarak kabul edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Evet, ne Türkiye'nin ne Azerbaycan'ın Ermenistan halkıyla hiçbir sorunu yoktur. Bölgemizde barışı, huzuru, kardeşliği hem Türkiye hem Azerbaycan candan istemektedir ama iç politikada sıkışan, bundan dolayı Azerbaycan'a saldıran Ermenistan yönetimini de bu tavrından dolayı yaptığına pişman etmek Azerbaycan'ın en doğal hakkıdır. Bundan dolayı Azerbaycanlı kardeşlerimizi bu konuda desteklediğimizi, her zaman yanlarında olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk dış politikası üç temel sütun üzerine inşa edilmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" olarak ifade ettiği bölgesel ve küresel barış, insani değerlere bağlılık, millî güvenlik ve menfaatlerimizi esas alan ilkeli dış politika. AK PARTİ iktidarları, daha önceki tüm cumhuriyet hükûmetlerinin yaptığı gibi bölgesel ve küresel barışa çok önem verdi ve imkânlar ölçüsünde de katkı sundu; sorunların çözümü için inisiyatif aldı, çaba sarf etti, gayret gösterdi. Ancak küresel istikrarın sağlanması ve barışın kalıcı olması için oluşturulan uluslararası kurumlar, maalesef kendilerinden beklenen misyonu yerine getirmediği gibi, istikrarsızlığın ve çatışma ortamının yayılmasını âdeta teşvik ettiler. Bugün dünyada var olan çatışma alanlarının neredeyse tamamında tarafların en az biri Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi, bunu görmek durumundayız. Daha açık söylemek gerekirse, bugün Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun veto hakkına sahip ülkeleri, küresel istikrar ve sürdürülebilir barışçıl bir dünya için âdeta engel ve tehdit hâline gelmişlerdir. Bölgemizde barışın anahtarı konumunda bulunan Filistin meselesinde, Irak ve Suriye'de pek çok çatışma alanında, ABD, istikrarın ve barışın yanında değil, çatışma ve istikrarsızlığın tam göbeğinde yer almaktadır. Yine Gürcistan, Ukrayna, Libya ve Suriye gibi pek çok çatışma bölgesinde Rusya tarafsız değil, bizzat taraftır. Bir başka Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi Fransa, hepimiz çok iyi biliyoruz ki Doğu Akdeniz meselesinde, Karabağ meselesinde, Afrika'daki pek çok meselede istikrar ve güveni sağlayan bir çaba yerine, âdeta taraflardan biri olup istikrarsızlığı ve güvensizliği körükler bir rol üstlenmektedir. Artık, barışı ve istikrarı sağlamakla yükümlü uluslararası kurumlar işlevlerini yitirmiş, fonksiyonel olmaktan çıkmışlardır. Dünyamızın yeni bir küresel barış düzenine ihtiyacı olduğu açıktır. Güçlünün haklı değil, haklının güçlü olduğu bir dünya düzenine ihtiyaç her geçen gün daha da artmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımızın sürekli vurguladığı, burada popülizm olarak addedilen ancak her geçen gün dünyada daha fazla destek bulan, akis bulan "Dünya 5'ten büyüktür." ifadesi aslında biraz önce saydığım gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır. Evet, bugünkü düzen çökmüştür. Dünyanın yeni bir düzene ihtiyacı var ve bu düzen hakkaniyet çerçevesinde oluşturulmalıdır. En son, sizler de çok iyi biliyorsunuz, Hindistan, Brezilya, Almanya ve Japonya, Birleşmiş Milletlerin bugünkü yapısının barışı ve istikrarı desteklemediğini ve bir reforma gidilmesi ihtiyacı olduğunu, bize göre yetersiz ama sevindirici şekilde açıklamışlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüz süper güçlerinin sebep veya müdahil olduğu bölgesel çatışmalardan, krizlerden, gerilimlerden en çok etkilenen ülkeler maalesef bölge ülkeleridir. Ülkemiz, kendi çıkarmadığı, sebep olmadığı onlarca problemle mücadele eden, etkileri minimize etmeye çalışan, millî güvenliğini ve menfaatlerini korumaya çalışan ülkelerin de başında gelmektedir. Bugün burada müzakeresini yaptığımız Cumhurbaşkanlığı tezkeresi de bölgede dış müdahaleyle oluşturulan veya yayılan istikrarsızlığa karşı Türkiye'nin güvenliği, hak ve menfaatleri, bölgesel istikrar için atılması gereken adımlara yöneliktir. Saddam Hüseyin'i önce Kuveyt'i işgal için cesaretlendirip daha sonra bunu Irak'a müdahale gerekçesi yapan Amerika Birleşik Devletleri maalesef o günden bugüne bölgeyi daha güvensiz ve daha istikrarsız hâle getirmiştir. Bugün Irak, etnik ve mezhep çatışmalarının girdabında her geçen gün yeni bir problemle ve krizle mücadele etmektedir. 2017 yılında Bağdat'ı Millî Savunma Bakanı olarak Sayın Başbakanımızla birlikte ziyaret ettiğimde öyle derin bir üzüntü duydum ki, o bizim dilimizde olan "Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz." denilen Bağdat âdeta harabe hâldeydi, güvenlik duvarlarıyla âdeta Bağdat'ın merkezi çerçevelenmişti. Bizim medeniyetimizin bir dönem en önemli merkezlerinden biri olan Bağdat, maalesef, hâlâ bir taraftan güvenlik bir taraftan ekonomik bir taraftan da siyasi çalkantılarla boğuşmaya devam etmektedir.

Sayın milletvekilleri, şunu çok iyi biliyoruz ki bölgede ABD ve Türkiye'nin sorunlara yaklaşımında çok belirgin farklar vardır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının her geçen gün daha kullanılabilir, fizibil hâle gelmesiyle önemini kaybetmeye başlayan petrol ve buna bağlı olarak oluşturulmuş olan politikalar artık değişmeye başlamıştır. Bugün Amerika Birleşik Devletleri'nin bölgemizdeki iki temel önceliği İsrail'in güvenliği ve İran'ın izolasyonudur. ABD yönetimi yanına iktidar hırsına kapılmış muhteris bazı yöneticileri alarak bölgeyi tekrar dizayn etmeye çalışmaktadır. Sözde büyük barış planıyla İsrail'in Filistin topraklarını işgalini meşrulaştırma ve yeni işgallere kapı açma niyetini ifşa etmiştir. Şu unutulmamalıdır ki dünyanın kilidi Orta Doğu'dur, bu kilidin anahtarı da Filistin'dir. Filistin meselesi hakkaniyet çerçevesinde çözülmedikçe bölgede barıştan, istikrardan ve güvenlikten söz etmek de mümkün olmayacaktır. ABD'nin bu tavrı bölgedeki radikalizmi daha da güçlendirecek, İran'ın bölgedeki nüfuzunun daha da artmasından başka hiçbir işe yaramayacaktır. İran'ın izolasyonu bölgemiz için ayrı bir endişe ve gerilim kaynağıdır. Meşruiyet ve hakkaniyet dışı her girişim, muhatabını mağdur durumuna düşürür ve güçlendirir. Bu da sorunları sadece daha da artırır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin güneyinde 1.289 kilometrelik sınır hattımız boyunca yaşanan istikrarsız ortam, geçmiş yıllardan bu yana sürdürdüğü riskleri barındırmaya devam etmekte, tarihsel bağlarımızın olduğu komşu coğrafyamızda küresel güçlerin yönlendirdiği ve desteklediği yerel güç unsurları ve terör yapıları, bölge barış ve istikrarına hizmet etmeyen çatışma ortamını alevlendirmekte, millî güvenliğimize yönelik kurgu ve eylemlerini sürdürmektedir. Geçtiğimiz on yıl içerisinde küresel bir oyun alanına dönüşen Suriye'de, rejim güçlerinin, DEAŞ ve PKK/PYD'yle birlikte diğer terör örgütlerinin oluşturduğu şiddete, yıkıma ve insani drama Türkiye sessiz kalmamış, pek çok ülkenin görmezden gelmeye devam ettiği olumsuz şartlardaki mazlumlara yardım etmeyi bir görev bilmiş, el uzatmıştır. Hâlihazırda, yerlerinden ve yurtlarından ayrılmak zorunda bırakılan 3,6 milyon insanı, Suriyeliyi misafir etmekteyiz. Türkiye, diğer taraftan, vatandaşlarımızı direkt olarak hedef alan Suriye kaynaklı terörist gruplar ile ülkemizin güneyinde oluşturulma niyetinde olan şer yapılanmalarına karşı zaruri bir müdahalede bulunmuş, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz Fırat Kalkanı Harekâtı'yla, Zeytin Dalı Harekâtı'yla, Barış Pınarı Harekâtı'yla, en son da Bahar Kalkanı Harekâtı'yla terörist unsurlara ve bölgede Türkiye'ye yönelik eylemde bulunan rejim unsurlarına gereken dersi vermiştir. Bu vesileyle, bu harekâtlarda ve vatan savunması için hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allah'tan bir kez daha rahmet diliyorum; yaralılarımıza, gazilerimize acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada bir konuyu özellikle vurgulamak gerekiyor. Bakınız, Suriye'deki demografik değişimle ilgili AK PARTİ'yi ve AK PARTİ iktidarını, Hükûmetlerimizi suçlamak en hafif tabirle insafsızlıktır. Türkiye'nin Suriye'de istediği demografik değişim değil, demokratik bir değişimdir. Türkiye, Suriye'de baştan beri halkın demokrasi taleplerine kulak tıkayan Esad'a "Bak, halkın taleplerine kulak ver, demokrasiye geçişle ilgili gerekli adımları at, biz de Türkiye Cumhuriyeti olarak sizin yanınızda olalım." mesajını defaatle, yüz yüze, telefonla, her türlü araçla bildirmiştir.

Eğer, Esad 2011 yılında barışçıl gösterilere varil bombasıyla müdahale etmek, ağır silahlar kullanarak kendi insanını katletmek yerine "Evet, ben sizi anlıyorum, belirli bir takvim içerisinde demokrasiye geçeceğiz." ifadesini kullansaydı bugün Suriye bambaşka bir Suriye olurdu ve bölge de bambaşka bir bölge olurdu. Bundan dolayı Esad'ı suçlamak gerekirken dönüp dolaşıp iktidarımızı suçlamak hakkaniyetle bağdaşmaz. Türkiye, Suriye'nin istikrarı için, Suriye'nin demokratikleşmesi için elinden geleni bugüne kadar gerçekten yapmıştır, bundan sonra da yapmaya devam edecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle burada şunu vurgulamak istiyoruz: Suriye'de mevcut durum Türkiye'nin ortaya çıkardığı bir durum değildir. Bunun müsebbibi Esad rejiminin kendisidir. Türkiye bunu engellemek için her türlü gayreti gösterdiği hâlde Türkiye'yi Suriye'de istikrarı bozmaya çalışan, Türkiye'nin Suriye'nin toprak bütünlüğünü sözde savunuyor gibi gözüküp de aslında Suriye'de işgalci konumuna gelebilecek ifadeler kullanmak gerçekten bu kürsünün mehabetine yakışmamıştır.

Türkiye, Suriye'nin toprak bütünlüğüne dün de saygılıydı, bugün de saygılı, yarın da saygılı olacaktır ama Suriye'nin toprak bütünlüğü demek, Esed rejiminin Suriye'nin her metrekaresinde zulmüne devam etmesi değildir. Esad rejiminin zulmü ile Suriye'nin toprak bütünlüğünü birbirine karıştırmak artık kabul edilebilir bir şey değil, daha fazla ileride ifadeler kullanmak istemiyorum.

Bir başka ifadede de "Efendim, Suriye'de Kürtlerin, Arapların, şunların, bunların oluşturacağı bir demokratik yapıya Türkiye müsaade etmiyor." Hayır, tam tersi, Türkiye bölgede yaşayan tüm insanların, hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm insanların Suriye'de demokratik bir yapı içerisinde temsil edilmesi noktasında en çok gayret gösteren ülkelerin başında gelmektedir.

Değerli arkadaşlarım, haksızlık yapmayın. Kobani olayları olduğunda sınırları açan Türkiye'dir. Oradaki Kürt kardeşlerimize elini uzatan Türkiye'dir. "Efendim, şu gün niye gitmediniz, bugün niye gitmediniz?" Devletin kararları öyle, hadi bugün birisi yaptı, yarın ben oraya gideyim olmuyor, Meclisten yetki alacaksınız; birtakım süreçleri ne yapacaksınız, tamamlayacaksınız. Türkiye hiçbir Kürt kardeşinin burnunun kanamasına rıza göstermemiştir, bundan sonra da göstermeyecektir. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Ama Kürt eşittir PYD, PKK derseniz işte bu denklemi biz kabul etmiyoruz. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Bugüne kadar PKK, PYD'nin Kürtlerin en büyük düşmanı olduğunu bizzat bilen insanlarız. Yani PKK'yı, PYD'yi, YPG'yi demokrasi havarisi gibi gösterenler oradaki diğer Kürt unsurlarının ortadan kaldırılması, öldürülmesi, hayatlarına son verilmesi için PYD'nin, PKK'nın yaptığı bir sürü hain eylemi niye kınamıyor? Yani PKK, PYD öldürürse meşru ama birisi PKK, PYD'nin bu eylemlerine karşı çıkarsa bu meşru değil, böyle bir şeyi asla kabul etmiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Ya, bu mu tartışılan? Çarpıtmayın, çarpıtmayın, konuşulan konular bunlar değil.

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Burada, değerli milletvekilleri, şunu da özellikle ifade etmek durumundayız. Biraz önce Sayın Erozan burada ifade etti. Evet, PKK'nın artık miadı doldu, herkes buna hazır. Savunma Bakanlığım döneminde hem Demokrat Savunma Bakanı Amerika Birleşik Devletlerinin hem de Cumhuriyetçi Savunma Bakanı bana da bizzat ifade ettiler: "PKK'ya karşı siz her türlü desteği hak ediyorsunuz, biz size PKK konusunda elimizden gelen tüm desteği vereceğiz." Arkasından gelecek cümleyi çok iyi bildiğimiz için daha onlar sözünü bitirmeden şunu ifade ettik: "Sayın Bakan, bizim için PYD-YPG eşittir PKK'dır. Eğer PKK'nın tasfiyesi karşılığında PYD-YPG'yi meşrulaştırmak gibi bir niyetiniz varsa cümlenizi hiç tamamlamayın." (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Çünkü biliyoruz ki PKK, YPG ve PYD...

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Mutasyona uğramışlar.

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Mutasyon bile değil sayın hocam, mutasyon bile değil! PYD-YPG, PKK'nın Suriye kolu; bu, CIA belgelerinde açık. Aslında bütün Batılı istihbarat örgütleri, PYD-YPG'nin PKK'nın Suriye kolu olduğunu kendi ülkelerine, devletlerine rapor etmişler ama onların Orta Doğu'daki politikaları gereği... Allah gani gani rahmet eylesin, merhum Necmettin Erbakan, altmış sene önce, elli sene önce şu kürsüde bunları defalarca anlattı. "Bakın, bölge uzun vadede şekillendirilecek, bölgede arzımevutun gerçekleşmesi için pek çok adım atılacak." diye bu kürsüde defalarca konuşmuştu. Biz, çocukluğumuzda dinledik, gençlik yıllarımızda dinledik. Şimdi, Amerika ve özellikle Amerika'nın etrafında kümelenen bazı ülkeler bu planı harekete geçirmek için orada PYD'yi, PKK'yı bir maşa olarak kullanıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Işık, sözlerinizi tamamlayın.

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum.

Buna karşı bütün Kürt kardeşlerimizin dikkatli olması ve bu oyunun farkında olması bölgenin huzuru, barışı, esenliği ve selameti için olmazsa olmazdır.

Biz, aynı şekilde Irak'ın da toprak bütünlüğüne saygılıyız ama Irak'tan Türkiye'ye gelen tehditlere karşı sessiz kalmayacağımızı daha önce uygulamalarımızda gösterdik, bundan sonra da göstermeye devam edeceğiz.

İşte, bugün müzakeresini yaptığımız tezkere, bu noktalarda Türkiye'nin elini güçlendirecek, Türkiye'nin terörle mücadelesinde, bölgemizdeki oldubittilere karşı bölgemizi birtakım çevrelerin özellikle dizayn etmesi karşısında hükûmetimizin elini güçlendirecek yetkiyi vermek içindir. Kahraman Silahlı Kuvvetlerimiz -bir dönem Savunma Bakanı olarak çalıştığım için gerçekten bahtiyarım- bu konuda üzerlerine düşenin en iyisini yapıyor ve inanıyorum ki yapmaya devam edecek. Bu bölgede Türkiye'ye rağmen kimsenin oyun kurması mümkün değildir. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Türkiye'ye rağmen hiç kimse bölgeyi dizayn edemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Sayın Başkanım son cümlem, bitiriyorum.

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Bunun için Türkiye hem masada hem de gerekirse sahada olmaya devam edecektir. Meclisimiz bu yetkiyi inanıyorum ki verecektir. Biz AK PARTİ Grubu olarak bu tezkereyi destekleyeceğimizi ifade ediyor, bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)