GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:6
Tarih:15.10.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve Değerli AK PARTİ Milletvekili; sizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, 8 ayrı kanunu kapsayan 17 maddeden oluşuyor. Gelenek hâline getirdiğiniz torba kanun serinizin son bölümünde, bütçe programından vakıf üniversitelerine, Cumhurbaşkanlığı raportörlerinden baz istasyonlarının ruhsat ve izinlerinde muafiyete kadar her konu var ama milletin gerçek gündemi yok. Örneğin, siftahsız dükkân kapatan esnaf yok, ürünü tarlada kalan çiftçi yok, girdi maliyetleri arttığı hâlde süt fiyatları baskılanan süt üreticileri, süt sanayicileri yok, kısa çalışma ödeneğiyle aylardır hayat mücadelesi veren işçi, emeklilikte yaşa takılan, 30 yaşına gelmesine rağmen işsiz olan gençler yok. Peki, ne var kanun teklifinde? İlk 4 maddede, şu anda uygulanmakta olan performans esaslı bütçeden program bütçe sistemine geçiş var. Kanun teklifiyle fonksiyonel sınıflandırma kaldırılıyor fakat onu neyin ikame edeceği büyük bir soru işareti. İhtiyacımız yeni bir bütçe sınıflandırması değil, politika dokümanları ile kaynak tahsisi arasında bağlantı kuracak bir bütçe sistemine geçmekti.

Yine, teklifte öngörülen hâliyle tüm ödenekler, anlam veremediğimiz bir şekilde çok sayıda farklı programa dağıtılacak. Bu durum, kamu idarelerine gereksiz bir iş yükü doğurarak kurumlarda odak kaybına da sebep olur. Eğer bu odak kaybı planlı değilse hatalıdır. Hâlbuki yapılması gereken çok basit: Az sayıda programı tespit edin ve kaynakları gerçekten o programdaki hedefe yönelik alanlara tahsis edin. Program bütçe yapısına bir bütçe gösterim sistemi olarak bakılmamalı, "hesap verme aracı" denilip geçilmemelidir. Hesap verme aracı iyi düzenlenmediği takdirde, gerçek anlamda hesap kontrolünün sağlanması mümkün değildir.

Bu sistemi hiçbir pilot uygulama dahi yapmadan, aşağıdan yukarı geri beslemeyle değil, tavandan tabana dikte ederek karşımıza getirdiğinizi görüyoruz. Böyle kritik bir karar alelacele değil, en az üç yıllık deneme neticesinde Meclis gündemine getirilmeliydi. Ama siz, her zamanki gibi "Ben yaptım oldu." anlayışıyla, dere geçerken at değiştirmeyi tercih ettiniz. Kontrolü kaybettiğiniz, yönetemediğinizi anladığınız her durumda apar topar yeni sistem getiriyorsunuz. Siz ilk düğmeyi yanlış iliklediğiniz için, artık ne yapsanız da düzen tutmuyor.

Değerli milletvekilleri, 2021 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi'nin bu hafta Meclise gelen program bütçe şeklinde hazırlandığını biliyoruz. Önemli olan, uygulamada bu sistemin oturtulabilmesi ve kusursuz şekilde çalışabilmesidir ancak daha da önemlisi, devlet kurumlarının henüz kabul edilmemiş bir kanuna göre bütçe hazırlamış olmasıdır. Bürokratlar kanunun daha Meclise dahi gelmeden kabul edileceğini biliyorlar. Bu durum, en hafif ifadeyle hem milletvekillerine hem de millet iradesinin temsil makamı Meclise yapılan saygısızlıktır, yasamanın üzerinde yürütme vesayetinin apaçık itirafıdır. Yıllardır yok saydığınız, etrafından dolaştığınız Türkiye Büyük Millet Meclisi sessiz milyonların sesi, kulağı, gözü, elidir. Millet Meclisi, halkların ve özgürlüklerin açıkça, herkesin gözünün önünde korunduğu ve geliştirildiği yerdir. Millet Meclisi, üstün millet iradesinin üstün kurumudur. Millet Meclisi, ısmarlama yasaların kabul edildiği mekân değil, milletin faydasına kararların alındığı, milleti ve refahını gözeten yuvadır. Bu sebeple, hiçbir şekilde Millet Meclisi bir kenara itilemez, itilmesine müsaade edilemez.

Ne yazık ki yüz elli yıllık Türk Parlamento tarihimizin en işlevsiz yıllarını hep beraber bu dönemde yaşıyoruz. Başkanlık sistemi, yaşadığımız bu verimsiz, sürekli aksayan, kuvvetler ayrılığından her gün uzaklaşan yasama süreçlerinin ana kaynağıdır. Bu nedenle, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem ülkenin ve milletin tek çıkış yoludur.

Sayın milletvekilleri, kanun teklifinin 6'ncı maddesiyle, tıp fakültesi kurmak isteyen vakıf üniversitelerinin kendisine ait, asgari 200 yatak kapasitesine sahip hastanesinin bulunması zorunluluğu getiriliyor. Tıp öğrencilerinin yeterli ve gerekli teorik uygulamaları alarak sağlık hizmetleri sunmaları hayati öneme sahiptir. Bu sebeple yapılacak düzenleme olumludur fakat eksiktir çünkü özel hastanelerle iş birliği yapan vakıf üniversiteleri bu düzenlemenin dışında tutulmuş, yeni kanuna uyum sağlaması yönünde bir zorunluluk belirtilmemiş, bir geçiş takvimi ise belirlenmemiştir. Özel hastanelerde eğitim gören tıp fakültesi öğrencilerinin temel standartları karşılamayan eğitim koşullarında mezun olma ihtimali dahi çok riskli ve tehlikelidir. Bu sebeple, mevcuttaki tıp fakültelerinin de kendi hastanesini kurması ve doğrudan uygulamalı eğitim vermesi konusunda bir düzenlemeyi de faydalı görüyoruz.

Kanun teklifinin 7'nci ve 8'inci maddelerine baktığımızda, Cumhurbaşkanlığı raportör istihdamı düzenlemesini görmekteyiz. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesiyle birlikte lağvedilen devlet kurumlarındaki uzmanlar farklı kurumlara, alakasız görevlere gönderilerek hem yılların birikimi hem de kurumsal hafıza yok edilmiş, kariyer meslekleri heba edilmişti. Bu kanun teklifiyle ise Cumhurbaşkanlığı raportörlüğü kariyer meslek olarak tanımlanacak. Devlet aklı ve kurumsal hafızaya sahip kariyer memurlarının yetiştirilmesi devletimizin geleceği için önemlidir ancak bu alelacele hazırlanan maddeyi nereden tutarsak elimizde kalıyor.

Raportörün herhangi bir uzmanlık alanı bulunmamakla birlikte, gerekli tüm konularda atanabileceği söyleniyor. Bu kadar geniş bir alanda bir kariyer meslek oluşturulması mümkün değil.

Ayrıca, düzenlemede öngörülen Cumhurbaşkanlığı raportör kadrolarında bulunanlardan hizmetine ihtiyaç kalmayanların başka kurumlara gönderilebilmesi sakıncalı bir durumdur. Cumhuriyetin ilk dönemlerinden beri uygulanan kariyer meslek anlayışıyla hiçbir şekilde bağdaşmayan bu tutum, liyakate değil, itaate dayalı bir yapının işaretidir. Yani anlıyoruz ki itaat yoksa iş güvencesi de yoktur.

Yine, o teklifte yer alan "İhtiyaca göre yabancı dil aranabilir." ifadesi de çok sakıncalıdır. Bir devlet görevi için yabancı dil ihtiyacı ya vardır ya yoktur. Ki bir kariyer mesleği oluşturuyorsanız bunda yabancı dil zorunluluğu zaten kanunla belirlenmiştir. Tüm bu ifadeler objektiflikten uzak bir tablo çiziyor, "Adama göre iş mi, işe göre adam mı?" sorusunu akla getiriyor. Devlet kadrolarında yapılacak her türlü atamada liyakat ve ehliyetin esas alınması, kayırmacılık ve nepotizmden uzak durulması hukuk devletinin en temel ilkesidir. Cumhurbaşkanlığı dâhil her kurum buna riayet etmek zorundadır.

Değerli milletvekilleri, şimdi, gelelim, milletin asıl gündemi ekonomiye. Süt üreticilerinin mağduriyetini dile getirmek istiyorum. Ulusal Süt Konseyi çiğ süt için litre başına 2,3 lira fiyat belirlemişti. Çiğ süt fiyatları aradan geçen on dört aylık süre içinde brüt 2 lira 30 kuruşta sabitlenirken bu tarihler arasında yem fiyatları yüzde 15,4; saman yüzde 21,2; mısır silajı yüzde 21,1; yonca otuysa yüzde 15,2 oranında arttı. Maliyetlerdeki bu artışlar üreticileri zor durumda bıraktı. Belirlenen referans fiyatının bugüne kadar sabit kalması, damızlık vasfı ve süt verimi yüksek hayvanların kesime gitmesine neden oluyor. Bir sektörü daha yok ediyorsunuz. Çiğ süt fiyatının belirlenmesiyle ilgili toplantıya üreticilerin temsilcisi Ulusal Süt Konseyi çağrılmamış, fiyat bürokratlar tarafından belirlenmiş, dolayısıyla Konsey tamamen devre dışı kalmıştır. Tarım ve Orman Bakanlığıyla yapılan görüşmeler sonucunda çiğ süt destek primi litre başına 40 kuruş olarak belirlenmiş. Yine, basında yer alan haberlere göre, Gıda Komitesi toplantısında Bakanlığın sanayicilere ve market zinciri yöneticilerine "Zam yapmayın." uyarısında bulunduğu iddia edilmiştir. "Süte biz komik bir zam yapıyoruz ama siz bunu yoğurda, peynire yansıtmayın, böylece enflasyon artmasın." diyerek ekonomi yönetilemez. İktidar, piyasa ekonomisini emir komutayla baskı altına alabileceği hatasına düşmektedir. Piyasa emir dinlemez, piyasa kendi dengesini kendi yaratır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.

Türkiye ekonomisini düzeltmek istiyorsanız, öncelikle şeffaf ve tutarlı bir ekonomi yönetimini benimsemeniz ve piyasa ekonomisinin kendi dinamiklerini işletmesine izin vermeniz gerekmektedir. İçinde bulunduğunuz bu otoriter ekonomi yaklaşımı ne üretimin artmasına ne enflasyonun azalmasına ne alım gücünün artmasına ne de milletimizin yoksullaşmasına çare olmayacaktır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)