GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:6
Tarih:15.10.2020

YUNUS EMRE (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında, bugün, yine Azerbaycan'da sivil hedeflere saldırı olduğu haberlerini basında gördük. Tekrar bu saldırıları şiddetle kınıyorum, Azerbaycanlı kardeşlerimize dayanışma duygularımı iletiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin, genel, demokrasiden uzaklaşma resmi içerisinde yine çok kapsamlı bir sorunla karşı karşıyayız. Anayasa Mahkemesinin bir kurum olarak ne yazık ki hedefe oturtulduğu günleri yaşıyoruz. Biz, Türkiye olarak gerçekten Anayasa'yla yaşamayı çok erken kabul etmiş bir toplumuz. Türk milleti olarak çok erken bir tarihte Anayasa'yla yaşamaya geçmiş bir toplumuz, bunu tercih etmiş bir toplumuz. Anayasa'yla yaşamak demek, doğal olarak Anayasa'nın üstünlüğünü kabul etmek demektir. Ancak şunu da hatırlatmak gerekir ki temel bir soruyu bu beraberinde getirir: Anayasanın üstünlüğü nasıl korunacaktır? Yani, bir ülkede, demokratik bir işleyişin mümkün olabilmesi için Anayasa'nın üstünlüğü bir temel prensiptir ve demokratik toplumların buna bulabildiği en temel çözümlerin, en temel çarelerin başında bir kurum olarak Anayasa Mahkemesi gelmektedir. Anayasa Mahkemesine ilişkin saldırılarda, tabii, iki konuyu öne çıkarmak durumundayız: Birisi, İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu'nun açıklamaları; birisi de Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin açıklamaları. Sayın Bahçeli açıklamalarında Anayasa Mahkemesi yerine bir yüce mahkeme, deyim yerindeyse bir Divan-ı Ali kurulmasını öneriyor.

Değerli arkadaşlarım, Divan-ı Ali, biliyorsunuz, aslında 1876 Anayasası'yla bizim sistemimize giren bir kuruluş. Baktım gelirken, 1876 Anayasası'nda, Kanun-ı Esasi'de 31'inci maddede ve 92'nci maddede düzenlenmiş ancak çok temel bir farklılık var; adı üzerinde Divan-ı Ali, Yüce Divan işleviyle sınırlı bir kuruluştan bahsediyoruz. Yani öyle ya da böyle vekillerin -o dönemki deyimle vekillerin yani bakanların- yargılanmasıyla ilgili bir kuruluştan bahsediyoruz. Bugün dünyada da Türkiye'de de Anayasa Mahkemesi, bu Yüce Divan işlevinden çok daha farklı önemli işlevleri olan bir kuruluş. Anayasa Mahkemesi, norm denetimi yapan yani düzenlemelerin Anayasa'ya uygunluğunu denetleyen bir kuruluş ve tabii bizim sistemimize 2010'da girdikten sonra bireysel başvuruyla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'yle ve Anayasa'yla garanti altına alınmış temel insan haklarının ihlaliyle ilgili karar veren bir kuruluş. Yani bu öneriyle, aslında, Anayasa Mahkemesinin bu işlevlerinin ortadan kaldırılmasına dönük bir girişimle karşı karşıyayız. Bu, gerçekten 21'inci yüzyıl Türkiyesi için çok acı, çok dramatik bir manzara.

Değerli arkadaşlarım, bir defa bireysel başvuru meselesinde şunu hatırlatmam gerekiyor: Biliyorsunuz, biz Avrupa Konseyinin kurucu üyelerinden birisiyiz ve 1954 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraf olmuş bir ülkeyiz ve yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine 1987 yılında bireysel başvuru yolunu kabul etmiş ve yine, 1990'da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu yargılama yetkisini kabul etmiş bir ülkeyiz. İşte bu şartlar içerisinde, Türkiye, 2010'da, bunun bir adım ötesine de geçmek suretiyle bireysel başvuruyu sizin iktidarınız döneminde, AK PARTİ iktidarı döneminde kabul etmiş oldu. Şunu hatırlatmam gerekti: Bakın, burada, CHP iktidarında Avrupa Konseyine katılan Türkiye'yi, Demokrat Parti iktidarı döneminde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraf olan Türkiye'yi, Anavatan Partisi iktidarı döneminde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yetkisini kabul eden Türkiye'yi yaşıyoruz, gördük, bu noktaya gelmiş bulunduk. Özetle, bu bir tarihsel gelişmedir. Türkiye'nin insan hakları alanında yaşadığı önemli bir hak kazanımı sürecidir. Bunun, gerçekten tersine çevrilmeye çalışılması, Anayasa Mahkemesinin bu işlevinin ortadan kaldırılacağı bir çağrının yapılmış olması Türkiye için çok acıdır.

Değerli arkadaşlarım, şunu da hatırlatmam gerekli: Anayasa Mahkemesinin böyle bir işlevinin sorun hâline getirilmesi, temelde -Enis Berberoğlu olayında olduğu gibi- çok temel insan hakları ihlallerinin Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edilmesine karşılık, ne yazık ki Türkiye'deki iktidar bloğunun verdiği tepkidir. Şunu hatırlatmam gerekli arkadaşlar: Bu süreç olmazsa, bireysel başvuru süreci olmazsa, netice itibarıyla, yurttaşlarımızı birçok temel hak arama yönteminden mahrum etmiş olacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

YUNUS EMRE (Devamla) - Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Türkiye'den çok daha fazla sayıda dava gidecek ve yine, Türkiye'deki bireysel başvuru sürecinin ve bu bahsettiğim hukuki süreçlerin etkin bir hak arama yolu olmaktan ne yazık ki çıkması gibi bir kapının aralanması durumuyla karşı karşıya kalabiliriz.

Özetle, Türkiye için çok temel bir mesele. Bunu, Enis Berberoğlu'yla ilgili İstanbul'daki ağır ceza mahkemesinin aldığı kararla da gördük ki bu bir Enis Berberoğlu meselesi değil, bir bireysel hak arama mücadelesinin ötesinde, Türkiye'de Anayasa'nın varlığı, yokluğu meselesidir. Tabii ki Türkiye'nin uluslararası itibarını önemsiyoruz, tabii ki ekonomik gelişmeyi önemsiyoruz, demokrasi-ekonomik gelişme ilişkisini önemsiyoruz ama en temel olarak biz demokrasiyi, insan haklarını bir değer olarak önemsiyoruz, yurttaşlarımız için, milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı için önemsiyoruz.

Bu duygularla ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)