| Konu: | Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 8 |
| Tarih: | 21.10.2020 |
RIDVAN TURAN (Mersin) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İki türlü tarım yapılabilir; bunlardan bir tanesi insanın doğayı taklit ettiği tarım pratikleri, diğeri de doğaya dikte ettiği tarım pratikleri. Tarihsel olarak bakıldığında, tarımın bir pratik olarak çıkışı insanın doğayı taklit etmesine dayanır. İnsan doğayı taklit ederken az girdiye, az enerjiye, yoğun istihdama ihtiyaç duyar, ekolojik dengeyi bozmaz. Ne zaman ki insan doğaya dikte etmeye başlarsa, "Şu kadar topraktan, bu kadar ürünü, şu tarihte elde edeceğim." derse -biz buna kapitalizm diyoruz kısaca- fazla gübre, fazla yakıt, fosil yakıtlar, hormon ve sair kimyasalları kullanmak zorunda kalır. Endüstriyel tarım pratiklerinin handikabı da bu ikincisinde yatmaktadır çünkü endüstriyel tarım pratikleri ve kapitalizm, doğayı bir kaynak olarak görür. Bizler doğayı kaynak olarak değil, varlık olarak görürüz. Doğayı kaynak olarak gördüğünüz için, doğada bulunan her şeyin geri planında bir kazanç esası görürsünüz.
Şimdi, şu gariban hayvanların avlanma meselesi: Deniyor ki "Ya, bizim kültürümüzde var bu iş. Hani az sayıda insan bunu yapıyor ama bizim kültümüzde var." Vallahi, kültür denen şey insanın ürettiği, yarattığı her şeydir, bunun içerisinde iyisi de vardır, kötüsü de vardır. Kültürümüzde var diye bir şeyi savunmak saçmalığın dik âlâsıdır. Savaşlar da kültürümüzde vardır, insanların birbirini boğazlaması, toprak için insanların birbirini öldürmesi, bütün toplumların, bütün sınıflı toplumların kültüründe olan şeydir. Kültüründe var diye bunu savunmak ve desteklemek mümkün değil, aynı avcılığın olduğu gibi.
Değerli arkadaşlar, şimdi, Merkez Av Komisyonu şöyle bir janjanlı yapıya kavuşturulacak; ne olacak: Bir akademisyen gelecek fen edebiyat fakültesinden; nasıl geleceği ayrı, kimin seçeceği, atayacağı ayrı mesele. 3 de doğa ve çevre kurumlarından insan gelecek. Böylece Merkez Av Komisyonu daha büyük bir cüsseye sahip olacak ve iddia o ki hangi hayvanların katledilip katledilmeyeceğine daha bilimsel bir perspektifle cevap verecek. Şimdi, bir defa meseleyi şuradan ele almak gerekir: O 3 doğa, çevre örgütünden kimlerin geleceğine nasıl karar verileceği de ayrı mesele, bu konuda partizanlık yapacağınıza eminiz ama bunlar olmasa bile mesele şu: Burada, bilimin yaratmış olduğu meşruiyet alanı, toplumsal muhalefetin yaratmış olduğu meşruiyet alanı kullanılarak zaten doğada az sayıda kalmış olan canlıların, hayvanların ölüm fermanı imzalanıyor. O meşruluğa yani Merkezi Av Komisyonunu genişletmiş olmaktan kaynaklı oluşturduğunuz ve üretmeyi düşündüğünüz meşruiyet zeminine dayanarak bu hayvanların ölüm fermanına imza atıyorsunuz. Aranızda toy gören var mı ya? Bağırtlak gören var mı? Kaç tane kınalı keklik kaldı memlekette? Çengel boynuzlu dağ keçisi gördünüz mü arkadaşlar? Görmediniz, bunlar bitti, pek çok şeyin bittiği gibi.
Şimdi Merkezi Av Komisyonu oturacak, şu, şu hayvanların -üveyik, bağırtlak gibi hayvanların da zaten nesli tükeniyor- öldürülmesine karar verecek. Avcılık -lâmı cimi yok- bir spor değildir. Başka bir canlıyı yok ederek bir spor yapmak mümkün değildir. Ne İslamen ne vicdanen ne insaniyet olarak bunu kabul etmek mümkün değildir arkadaşlar. Avcılık bir katilliktir ve geri planında silah tekellerinin olağanüstü mali hacimlere ulaşmış kriminal bir dünyası vardır. Geldi bir Merkezi Av Komisyonu Başkanı Komisyona, bakın, dinleyin ha, diyor ki: "Biz üçüncü gücüz." Birinci güç kim? Asker; sonra polis, sonra da avcılarmış. Terörle mücadeleden tutun, bilmem ne kolluk gücüne kadar hangi maddeden, hangi yasadan bu meşruiyeti kendilerine devşiriyorlar bilinmez ama "Biz üçüncü gücüz." diyor ve doğaseverlere, çevre koruyucularına karşı ölüm tehdidinde bulunuyorlar, biliyor musunuz, duydunuz mu bunu daha önce, bilmiyorum.
Şimdi, buradan hareketle, Merkezi Av Komisyonunu genişleterek avcılığa meşruiyet alanı kazandırmaya dönük her türlü faaliyetin, biz, HDP olarak hayvanları katletmeye destek önergesi olduğunu düşünüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
RIDVAN TURAN (Devamla) - 250'den fazla doğa ve çevre örgütü bu önergelerin karşısında arkadaşlar. Avcılığın meşru bir zemine bağlanması değil, avcılığın yasaklanması esas olmalıdır. Kaliforniya ormanlarının yok olması kurtların gidişiyle meydana geldi, biliyor musunuz? Kaliforniya ormanları önemli ölçüde, yıllarca araştırıldıktan sonra "Ya, kurtlar azalınca niye ormanlar yok oluyor?" denildi. Oysa burada çok hassas bir ekolojik denge vardı, sizin gözetmediğiniz ve geri planında para gördüğünüz denge; o da şuydu: Musların ve geyiklerin popülasyonunu kontrol altında tutan kurtlardı, kurtlar büyük bir hızla öldürüldüğünde geyikler ormanı talan ettiler.
Şimdi, sportif amaçlarla ABD Büyükelçisi gelmiş, bilmem ne ülkesinin temsilcisi gelmiş, bu memlekette onlara avcılık yaptıracaksınız; yazıktır, günahtır. Günahtır gerçekten, bu mazlumlara kıymayın bu kadar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RIDVAN TURAN (Devamla) - Son cümlem...
BAŞKAN - Buyurunuz.
RIDVAN TURAN (Devamla) - Paranın dışında çocuklarımıza bırakacağımız bir ülkemizin olduğunu unutmadan buna el kaldırın ve Kızılderili şefin dediği gibi, bir gün AKP'liler de paranın yenmeyecek bir şey olduğunu görecek değerli arkadaşlar.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)