| Konu: | Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 8 |
| Tarih: | 21.10.2020 |
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 221 sıra sayılı Teklif'in 16'ncı maddesi üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerekçenin ilk cümlesi "Tarım ülkemiz için öncelikli bir faaliyet alanıdır. Özellikle son yaşanan Covid-19 salgını da tekrar göstermiştir ki gıda güvenliği ve güvenilirliği, diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemiz için de hayati bir meseledir." diye başlıyor. Değerli milletvekilleri, bu haklı ve yerinde tespitin iktidar tarafından yapılmış olması ülkemiz açısından sevindiricidir. Hâliyle bu tespiti görünce tarım sektörünün yapısal sorunlarının çözümü noktasında doğru adımlar atılacağı beklentisi yükseliyor ancak cumhuriyetin ilk yıllarında ekonominin lokomotifi olan tarım sektörü her geçen gün kan kaybediyor.
Gerekçeden devam edeceğim: "2002 yılında 37 milyar TL olan tarımsal hasılamız 7,5 kat artarak 2019 yılında 275 milyar TL'ye yükselmiştir." denilerek kamuoyuna istatistik oyunlarla yanıltıcı bilgi veriliyor. Peki, gerçekten 7,5 kat bir artış söz konusu mudur? Değerli milletvekilleri, dönemin döviz kurları üzerinden gerekçede açıklanan rakamı dolara çevirdiğinizde 23 milyar dolara karşılık 2019 yılında 34 milyar dolarlık bir tarımsal hasıla gerçekleştiğini görürsünüz. Söylendiği gibi 7,5 katlık bir artış olsaydı tarımsal hasılamızın 172 milyar dolar seviyelerinde olması gerekirdi.
Çiftçimizin hâli ortada; çiftçi gırtlağına kadar borç içerisinde, her hasat dönemi öncesi sıfırlanan gümrük kotaları nedeniyle canından bezmiş durumda.
Gerekçenin her satırında birbirinden ilginç cümleler serpiştirilmiş. Bunlardan biri de "Her ne kadar kendi kendine yeten bir tarım sektörümüz bulunmakta ise de..." De'si ne kardeşim? Uygulanan politikaların etkisiyle ülkemiz tarımda net ithalatçı bir konuma gelmiştir. Kendi kendine yeten bir tarım sektörümüz vardı, evet ama artık saptan samana her şeyi ithal eden bir ülke olduk. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, son dönem tarım ihracatımız toplamı 77,6 milyar dolar, ithalata ödediğimiz rakam ise 104,6 milyar dolardır; fark tam 27 milyar dolar yani kendi üreticimizi değil, yabancı ülke çiftçilerini desteklemişiz.
Çiftçinin, sanayicinin ve esnafın yüzü artık gülmüyor. Hâliyle bizim üreticilerimiz de fakirleşmiş, borçlanmış; kimi bankaya kimisi de tefecilere. 2002'de bir çiftçinin bankalara ortalama borcu bin lira iken 2019 yılında bu rakam 52 bin lira olmuş. Sonuç mu? Sonuç, üretimden uzaklaşan çiftçi gerçeği.
2003 yılında Çiftçi Kayıt Sistemi'nde 2 milyon 765 bin kişi varken 2019 yılında bu rakam 2 milyon 83 bin kişiye düştü; 682 bin üretici artık tarımsal üretim yapmıyor. 2002 yılında 900 bin kişi tarım BAĞ-KUR'luyken yüzde 35 azalarak Nisan 2020'de 585 bin kişiye düştü. Tarım sektörünün gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payı 2002 yılında yüzde 10,3 iken 2019'da yüzde 6,4'e geriledi. Çöküş bu hızla sürerse ülkemizin sonu bir felakettir değerli arkadaşlar.
Çiftçi 2014 yılının ilk gününde 10 bin lirayla dolar almış olsaydı elinde 4.596 doları olacaktı. Aynı çiftçi bugün 10 bin lirasını dolara çevirse eline geçecek para 1.269 dolardır. Bu çiftçi niye üretsin arkadaşlar? Fakirleşmenin boyutunu tek başına bu bile açıklamakta görmeyen gözlere, duymayan kulaklara. (CHP sıralarından alkışlar)
Buna bir çare bulmak zorundayız. İktidar, muhalefet el ele vererek 83 milyonu uçurumun kenarından çekmeliyiz. Tarımsal üretimin artırılması için gerekli yapısal önlemleri ivedilikle hayata geçirmeliyiz.
Allah rızası için rakamlarla algı oluşturma telaşından vazgeçin de şu çiftçinin, köylünün derdine derman olmaya çalışın. Çiftçiye ÖTV'siz mazotu verin, millete verdiğiniz sözleri yerine getirin. Millet size dümeni verdi gemiyi kazasız belasız limana yanaştırın diye, siz de biraz gayret edin.
Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)