GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:12
Tarih:04.11.2020

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 239 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 3'üncü maddesi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifi genel anlamda bazı alacakların yeniden yapılandırılmasını, bir diğer deyişle devlete olan mali borçların affını düzenlemektedir. Bahse konu 3'üncü madde ise ilgili kanun hükümlerinden yararlanmak isteyen borçluların başvuruda bulunma koşulları ve ödeme şekillerine ilişkin hususları ve detayları hükme bağlamaktadır. Uzun zamandır sokaktan gelen bir ses vardı: "Vergi affı ne zaman çıkar?" Dikkat edelim, soru "Vergi affı çıkacak mı?" değildi, vatandaş af çıkacağından emindi, sadece zamanını merak ediyordu. Coronavirüs nedeniyle ortaya çıkan ekonomik zorluklar, mükelleflerin geçen yılın vergisini bu yılın zor şartlarında ödemek durumunda kalması vergisini ödeyemeyen kesimlerde beklenti oluşturmuştu ama beklentinin asıl nedeni ekonomideki kötü gidişatın yanında af bağımlılığı idi. Çünkü Hükûmetin farklı Maliye Bakanlarının "Bu, son af. Başka vergi affı yok." dillendirmelerine rağmen son on sekiz yılda 9 kez vergi affı getirildi ve işin ilginci daha geçtiğimiz vergi yapılandırmalarının taksiti bile ödenemedi. Keşke vatandaşı "Vergi ödemek anayasal yükümlülüktür, yükümlülüğünüzü yerine getiremiyorsunuz." diye suçlayacak lükse sahip olabilseydik ama vatandaş kazanmıyor, kazanamadığı için de vergisini ödeyemiyor, vergi de veremediği için alışkın olduğu üzere af bekliyor. Düşen tahsilat oranları, artan bütçe açığı vergi affının arz yönünü oluşturuyor. Arzın ve talebin bu denli arttığı durumlarda da vergi affı neredeyse kaçınılmaz oluyor.

Değerli milletvekilleri, bazı iktisatçılar vergilemenin bir sanat olduğunu söyler. Hatta bu konuda söylenmiş meşhur bir söz vardır: "Vergileme sanatı, kazı bağırtmadan ondan mümkün olduğunca fazla tüy almaktır." Sanat kısmı tartışılır ama iktidarın, vatandaşı yolunacak kaz olarak gördüğü tartışılmaz bir gerçektir.

Vergilemede en önemli unsur dengedir, vergi artışlarının temel kaynağı da bütçe açığıdır. Ancak bizim vergileme sistemimiz dengeden çok dengesizlik, orandan çok orantısızlık üzerine kurulu olunca bütçenin payına açık; çalışanın, üretenin, işçinin, çiftçinin payına da daha fazla vergi yükü düşmektedir.

Mevcut vergi sistemimiz dolaylı vergilere dayalıdır ve ülkemizde dolaylı vergi oranları da çok yüksektir. Tüketilen her kalemden dolaylı vergi alındığı gerçeği kadar bu vergi yükünün tamamının son tüketicinin sırtında olduğu da başka bir gerçektir. Bu durum, özellikle ekonomik kriz ve içerisinde bulunduğumuz salgın gibi olağanüstü durumlarda tüketimin azalmasına, ciddi anlamda devletin gelir kaybına sebep olmaktadır; işte, dönem tam da bu durumu yansıtmaktadır.

Açlık sınırının asgari ücret sınırını çoktan geçtiği, aileleriyle birlikte yaklaşık 40 milyon vatandaşımızın bu kadere teslim olduğu, iş yerlerinin arka arkaya kepenk kapattığı bir dönemde zorunlu harcamalara bile para yetmemektedir ve ne yazık ki bu kesime vergide af, vergi çeşitliliğinde azalma ya da vergi oranında indirim de uygulanmamaktadır.

Vatandaşın, adı belli vergiler dışında ödemek zorunda kaldığı asıl vergi ise enflasyon vergisidir. Enflasyon vergisi obez bir vergi türüdür; dolarla, euroyla, altınla günlük olarak beslenmekte, iktidarın bütçe açığını para basarak finanse etmeye çalışmasıyla da oranı her gün artmaktadır. Enflasyon vergisi de oransal olarak tabana yayılan eşitsiz bir vergi türüdür. Maaşı, geliri, kazancı Türk lirası olan ve tüketeceğinden fazla parası olmayan bu vergiyi ödemekle yükümlüyken dövizi olan, altına yatırım yapan bu vergi yükünü paylaşmak zorunda olmadığı gibi üstüne kazançlı bile çıkabilmektedir. Enflasyon vergisi de dolaylı vergiler gibi oranı düşmeyen, affa uğramayan, türü ve çeşitliliğine indirim uygulanmayan bir vergi türüdür.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere 2020 yılı ücret gelirlerinin 22 bin liraya kadar olan kısmı yüzde 15, 22-49 bin lira arasındaki kısmıysa yüzde 20 oranında vergilendirilmektedir. Asgari ücretle çalışanların ücretleri eylül ayından itibaren yüzde 20 gelir vergisi dilimine girmiştir, eylül ayında 25 lira az maaş alan asgari ücretliler ekim ayından yıl sonuna kadar aylık ücretlerinde 125 liraya varan düşüş yaşayacaktır. Asgari ücret gelir değil rızık, nafakadır; buna rağmen, her asgari ücretli, rızkından kazanç elde etmiş gibi vergilendirmeye tabi tutulmaktadır. Bir de ücretli olmasına rağmen vergilendirme dışında tutulan, hatta adlarına ödenen verginin bile asgari ücretliden alındığı bir kesim var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Kan bağı, siyasi bağ, candaş bağı, yandaş bağı nedeniyle makbul vatandaş sayılarak kamuya ait kuruluşların yönetim, denetim veya tasfiye kurullarında görevlendirilen, hatta birden fazla kuruluşta görev alan üyelerin ikinci ve üçüncü ücretleriyle ilgili vergi kamu kuruluşu tarafından karşılanmaktadır yani dolayısıyla bu kişilerin vergilerini bile vatandaşlarımız ödemektedir. İşte, bu iki grubun birincisine vergi affı, vergi oranında indirim, muafiyet uygulanmamaktadır; ikincisinden ise bırakın affı, ücretlerinden kaynaklı oluşan vergi bile alınmamaktadır. Bu mu adalet, bu mu eşitlik?

Gelirde adaletsizlik olduğu gibi alınan vergide de adaletsizlik söz konusu. Vatandaşlarımıza yüksek vergi oranlarıyla ödeyemeyecekleri şartlar oluşturarak üç beş yılda bir vergi affı yerine daha adil vergi oranlarıyla, ödeyebilecekleri ve sürdürülebilir bir vergi sistemi bir an önce hayata geçirilmelidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)