GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:13
Tarih:05.11.2020

HÜDA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, dün 4 Kasım idi, AKP'nin Türkiye politik tarihine kara bir sicil olarak düşürdüğü sivil darbenin yıl dönümüydü. Bu vesileyle cezaevinde bulunan başta Figen Yüksekdağ olmak üzere Gülser Yıldırım, Selahattin Demirtaş, Abdullah Zeydan, İdris Baluken vekillerimiz başta olmak üzere diğer tüm arkadaşlarımızı sevgiyle, hasretle burada selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir taraftan İzmir depremi ki "Daha büyüğü gelecek." diye "Asıl deprem olacak." diye böyle bir iddia da var bilim adamları tarafından, bu kadar vahim günler yaşıyoruz ama bizler burada ekmek alamayan insanların artık yaşamını daha da ağırlaştıracak, insanları güvencesizleştirecek, insanların bir parçacık -yıllardır bizim bildiğimiz kıdem tazminatıydı, farklı sosyal güvenceler başta olmak üzere bunlarla ilgili- bir zerre güvenceleri varsa bütün bunları da yok edecek ama zenginlerin, yandaşların varlığını daha da yükseltecek yasaları tartışmaya, gündemleştirmeye devam ediyoruz. Türkiye'yi nasıl kalkındıralım, nasıl önlem alalım? Bütün bunlar bir tarafta, biz hâlâ küresel ve yerel kapitalizmi beslemekle, var etmekle, güçlendirmekle uğraşıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bir de tabii ki her afet sonrası, her acı ve dram sonrası farklı tartışmalar gündeme geliyor. Bunları konuşmak da istemiyorum aslında, gündem etmek de hoş bir şey değil ama ne yazık ki AKP iktidarında her tür acıyı, dramı, başarısızlığı; ihmalden doğan, ehliyetsizlikten doğan kötü sonuçları; vahim dramları dine bağlamak, kadere bağlamak, Allah'a bağlamakla ilgili söylemler gırla gidiyor. Dolayısıyla bunlara bilimsel anlamda, siyasi anlamda cevap vermeye çalışanlara da "Siz inancımıza saldırıyorsunuz." diye de cahilce iddialar, saldırılar ortaya çıkıyor.

Değerli arkadaşlar, iktidarda olma sorumluluğuna sahip olarak vatandaşlara "Keşke riskli binalarda oturmak tercih edilmeseydi." ifadesi gündeme geldi biliyorsunuz. Arkadaşlar, vatandaşın tercihlerine, düşüncelerine bile AKP iktidarı müdahale ediyor ama acı ve kayıp olunca vatandaşın tercihine yönlendirme yapılıyor, saygı duyuluyor. Vatandaş tercih etmediği hâlde bugün AKP iktidarıyla yaşamak zorunda bırakılıyor. Vatandaş, borçlu olmayı, kredisini ödememeyi tercih etmediği hâlde geçim mücadelesi vermeye devam ediyor. Vatandaş, evine ekmek götüremiyorken sarayda adını bilmediği meyvelerin yenmesini hiç tercih etmemişti. Vatandaş, saray eşrafı günde 10 milyon harcarken, israf ederken, sarayın bir su bardağının değerinden daha düşük bir asgari ücrete bir ay mahkûm olmayı hiç tercih etmemişti ama bütün bunları AKP iktidarı vatandaşa yaşatıyor.

Naci Görür, bir bilim insanı, saygın, değerli bilim adamlarımızdan birisi. "Deprem, ne yapalım Allah'tan geldi diyebileceğimiz bir şey değil." dedi "Maalesef kaynak sağlanamadığı için araştırmalarımızı yapamıyoruz." dedi. Bir bilim insanının bundan daha doğal bir söylemi olabilir mi? İsterler ki kaynak aktarılsın, bilimsel çalışmalarını yapsınlar ve bir deprem ülkesi olan Türkiye'de, 7'nin üzerinde her zaman deprem yaşama riskinin yüksek olduğu bir ülkede -ki bunun 10 binlerce kaybını verdik- tabii ki kaynaklar bu alanlara aktarılsın, israf edilmesin, sarayların üzerine saraylar yapılmasın, makam araçları üzerine makam araçları alınmasın -israfın bini bir para ama- insanlar, yoksul insanlar kalitesiz binaların altında ölmesin. Bilim insanlarının elbette ki vazifesi budur, bunu söylemekten daha doğal bir şey yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

Buyurun.

HÜDA KAYA (Devamla) - Başkanım, hemen tamamlamaya çalışayım.

Teşekkür ederim.

Ama İsmail Kılıçarslan diye bir yandaş gazeteci kalkıyor, nasıl bir cevap veriyor? Şu cevabı okurken ben utandım, bir insan olarak utandım. Kendisinin inançlı olduğunu iddia eden bir insanın her kelimesinde utanması, yüzünün kızarması lazım bu verdiği cevaptan dolayı. "Durduk yere Müslümanların inançlarına hakaret ettiğin için 'höst' -affedersiniz- derler. Deprem de başımıza gelen diğer her şey gibi, ama her şey gibi Allah'tan gelir efendi. Bu, senin için böyle olmayabilir ama bunun böyle olmaması üzerimizde tepineceğin anlamına gelmez." gibi büyük bir cehaletin yansımasını ortaya koydu. Bu iddialar, bu saldırılar ya büyük bir cehalet ya da gerçekten bilerek ve isteyerek Allah'a hakarettir. Çünkü Allah demektedir ki Şûrâ suresi 30'uncu ayette: "Başınıza gelen her musibet ellerinizle yaptıklarınız sebebiyledir."

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)