| Konu: | İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 15 |
| Tarih: | 11.11.2020 |
TEKİN BİNGÖL (Ankara) - Hepimiz zor koşullarda çalışıyoruz ama pandemiyle mücadele bir savaş. Bu savaşın ön cephesindeki kahramanlar sağlık çalışanları ve şu ana kadar maalesef, 145 sağlık emekçisi hayatını kaybetti. Bunların her birisi şehit ve maalesef, biz bu sağlık çalışanlarına karşı son derece duyarsızız. Bizim süratle yapmamız gereken birkaç şey varsa bunların başında da bu Covid-19 belasını meslek hastalıkları grubuna almamız, yine, sağlık çalışanlarından hayatını kaybedenleri şehit olarak nitelendirmemiz gerekiyor. Bunu yapma iradesi var mı bu Parlamentoda? Maalesef, iktidar mensuplarında yok. Çünkü tek adam yönetimi, şirketleşen bir yönetim anlayışı mutlak itaati gerektirdiği için böyle bir şeyi bağımsız bir şekilde, kendi özgür iradeleriyle bu Parlamentoya getiremezler. Biz dayatacağız, direneceğiz. Sağlık emekçilerinin bu özverili, bu sıkıntılı, bu stresli süreçte yaptıkları çalışmaları hiç kimse ama zerre kadar vicdanı olan hiç kimse göz ardı etmemeli.
Değerli arkadaşlarım, görüşülen madde 38'inci madde. 43 üniversite hastanesinin 2020 yılındaki 12 milyar liralık ödeneğinin 3 milyarının terkinini öngörüyor, böyle bir düzenleme. Gören de zanneder ki hastanelere bir lütuf bahşediliyor. Oysa şu anda üniversite hastaneleri başta olmak üzere bütün hastanelerin içinde bulunduğu koşullar inanılmaz zor ve muhtemeldir ki bir süre sonra bu hastanelerde ameliyatlar dahi yapılamayacak, tetkikler dahi yapılamayacak. Bunu niçin söylüyorum? Bakın, utanç verici bir durum söz konusu. Bir yabancı firma grubu Türkiye'deki hastanelere tıbbi cihaz ve ilaç satıyor. 2,7 milyar dolar alacakları var. Alacaklarını tahsil edemiyorlar. Ne yapıyorlar? Büyükelçilerine Türkiye'yi şikâyet ediyorlar "Bizim alacaklarımızı Türkiye Hükûmeti ödemiyor." diye. Hiçbirimizin hiçbir yerde karşılaşmadığı, görmediği, sümen altı edilen bu gerçeği büyükelçi ifşa ediyor, kendi yurttaşlarının alacaklarını tahsil adına. Bundan daha büyük bir utanç olabilir mi? Çünkü şirketleşerek devlet yöneten anlayış iflas etmiştir, ekonomisi iflas etmiştir, dış politikası iflas etmiştir, eğitimi iflas etmiştir. Borç bununla sınırlı kalsa amenna; otuz aylık alacağı olan tıbbi cihaz ve ilaç veren firmalar var, otuz ay. Bu firmalara şöyle bir öneri getiriliyor: "Gelin, alacaklarınızın yüzde 25'inden vazgeçin ve uzun vadeli bir plan yapalım, taksitle ödeyelim." Evet, acaba siz bu öneriyi müşteri garantili yol yapan, köprü yapan yandaşlarınıza yapabilir misiniz? Onlara anında ödemelerini yapıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Sağlık Bakanlığının 2020 bütçesi 58 milyar lira. Bunun yarısı sağlık emekçilerinin maaşına, sigortasına, vergisine gidiyor, 15 milyar lirası işte o bahsettiğim şehir hastanelerine ödeniyor, geri kalan 14 milyar lirayla da gelin, Türkiye'deki bütün hastaneler -üniversite hastaneleri dâhil- ameliyat yapsınlar, tetkik yapsınlar, hasta muayene etsinler; bu bir mucize! Yani iflas eden devlet anlayışı, maalesef, üniversitelere ve devletin bütün kurumlarına yansımış durumda.
Peki, üniversiteler sadece ekonomik olarak mı zor durumda? Üniversiteler bilimsellikten ve çağdaşlıktan uzaklaştırıldı. Önce FETÖ mensupları üniversitelere rektör ve dekan atandı. Bunlar öyle bir anlayışla yönettiler ki sonra ortaklık bozulunca onlardan vazgeçtiler, yerlerine başka tarikatlara ve cemaatlere mensup şahısları, liyakate bakılmaksızın, bilgi birikimine bakılmaksınız getirip oralara rektör yaptılar, dekan yaptılar. Peki, ne oldu? Bir şartla, daha katı bir anlayışla, mutlak itaat istediler, mutlak itaat istediler, mutlak itaat, her şekilde, her adımınızda saraya danışacaksınız. Tek adam yönetimi böyle bir şey.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
TEKİN BİNGÖL (Devamla) - Peki, onlar ne yaptı? Onlar da itaatkâr olmanın mükâfatı olarak eşlerine, çocuklarına, yandaşlarına, yakınlarına, akrabalarına üniversitedeki kadroları peş keş çektiler.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinde bir silsile hâlinde o bahsettiğim FETÖ'cü rektörün başlattığı anlayış devam etti; 250'ye yakın yandaş, rektörün, dekanın akrabaları, çoluk çocukları, eşleri o üniversitede göreve başladı.
Bu Mersin Üniversitesinde de oldu, bu Karadeniz Teknik Üniversitesinde de oldu, birçok üniversitede durum bu. Müdahale edildi mi? Hayır. Niçin? İtaatkâr bir anlayış var. Bilim yok, araştırma yok, bilimsel makale yok, bunların hiçbiri önemli değil, bir tek şey önemli, siz tek adama itaat edecekseniz; itaatinizin karşılığında da eşinize dostunuza özelliklerine bakılmaksızın üniversitedeki olanakları peş keş çekeceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TEKİN BİNGÖL (Devamla) - İşte onun için diyoruz ekonomisi iflas eden bir ülkenin hiçbir şekilde demokratik bir anlayışla yönetilmesi mümkün değil. Bir bakanı azlederek bunları düzeltemezsiniz ama en kısa zamanda, hiç merak etmeyin, bu halk sizi azledecek ve Türkiye rahat bir nefes alacak. (CHP sıralarından alkışlar)