GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:47
Tarih:02.01.2013

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, başta Sayın Başkanın ve Meclis üyelerinin yeni yılını kutluyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yıl da maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iradesinden yoksun yeni bir yıla girdi. Sekiz milletvekili hâlâ cezaevlerinde tutsak olarak tutulmaktadır. Bunu buradan bir kez daha huzurlarınızda kınamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, nefret suçu -kısaca ifade etmek gerekirse- nefret söylemi, ayrımcılıkla beslenen, ön yargı suçları olarak tanımlanmaktadır. Nefret suçları, dünya çapında, etnik, ulusal ve dinî kimlik, cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli olmak üzere, kişinin sağlık durumu, zihinsel ya da fiziksel engellilik durumu, toplumsal statü, siyasi veya felsefi görüş, eğitim durumu gibi özelliklere yönelik işlenen suçlar olarak tanımlanmaktadır.

Değerli arkadaşlar, çoğu zaman şiddet içeren bir eylem olarak ortaya çıkabileceği gibi, kişi veya grup, ırk, milliyet, etnik köken, dil, din, cinsiyet, felsefi ya da siyasal inanç, cinsel yönelim gibi özelliklerine karşı işlenen her türlü eylemi kapsar.

Birçok Batılı devletlerde, çağdaş hukuk sistemini benimsemiş devlette, "nefret suçu" kavramı kabul edilmiş ve ceza mevzuatlarına girmiştir. Örneğin, ABD, İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkelerin yanında, AGİT katılımcısı 34'ten fazla ülkenin yasal mevzuatında nefret suçları düzenlenmiştir. Oysa ülkemizde, nefret suçu olarak adlandırılabilecek çok sayıda eylem gerçekleştirilmiştir. AKP iktidarına ve Bakanlar Kuruluna baktığınız zaman nefret suçu anlamında ve nefret söylemi anlamında çok zengin olduğumuzu söyleyebiliriz. Örneğin, değerli arkadaşlar, Sağlık Bakanının söylemiş olduğunu, İçişleri Bakanının her gün konuştuklarını, geçtiğimiz dönem bakan olan Aliye Kavaf'ın söylemiş olduğunu nefret söyleminden sayabiliriz.

Ayrıca, yine Hükûmetin başındaki Sayın Başbakan da nefret söylemi konusunda Sayın Bakanlar Kurulu üyelerini ve milletvekillerini aratmayacak ölçüde deneyim sahibidir.

Bu eylemlerden en çok akılda kalan ise 2007 yılı 19 Ocağında işlenen Hrant Dink cinayetidir. Hrant Dink cinayeti şahsi bir husumet dolayısıyla işlenmemiştir, "nefret suçu" kavramı tam da burada devreye girmektedir. Hrant Dink, etnik kimliği nedeniyle öldürülmüştür. Yıllardan beri ekilen tohumlar, maalesef Hrant Dink'in vücudunda hayat bulmuştur.

Değerli arkadaşlar, eğer Hrant Dink'le ilgili, Hrant Dink'in katillerinin cezalandırılmasında, cezalandırılanlar, nefret suçu olmuş olsaydı çok daha ağır cezalarla cezalandırılabilirdi ancak AKP Hükûmetinin mantığı tam burada apaçık ortaya çıkmaktadır çünkü Hrant Dink cinayetinin işlenmesine götüren süreçte kim varsa hepsi terfi ettirilmiştir, en son terfi de maalesef burada, AKP'nin oylarıyla başdenetçi seçiminde olmuştur. 301'e dayalı Yargıtay kararıyla Hrant Dink'in ölümüne yol açan süreci başlatan kararın altında imzası bulunan bir zat başdenetçi olabilmiştir Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Yine, Ahmet Kaya'ya yapılan siyasi linç, ona yönelen saldırı bir nefret suçu olarak tarihimize geçmiş ve maalesef, Ahmet Kaya Fransa'da göçmen olarak hayatını kaybetmiştir.

Değerli arkadaşlar, nefret suçlarına, maalesef ülkemizde çok sayıda örnek verebiliriz. Bunlardan birisi, bir yandaş medyanın atmış olduğu bir başlık var ki insanları birbirinden ayrıştıran, birbirine düşman kılan bir başlıktır: "Cemevinde Şok Tören" diye atılan manşet. Maalesef, o gazete yıllardan beri insanları hedef göstermeye devam etmektedir.

Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi "Nefrete Karşı Bir Arada Yaşamı Savunmak" başlıklı bir rapor düzenlemiştir. Bu rapor, aslında Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmeli ve bu, derhâl kabul edilmelidir. Bu raporda kısaca şunlar söylenmektedir: "Kapsamlı bir nefret suçu yasası çıkarılmalıdır.

Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu, Ulusal İnsan Hakları Kurumu ve Kamu Denetçiliği Kurumu, mali ve idari özerklikleri güvence altına alacak şekilde etnik kurumlar olarak yapılandırılmalıdır.

Nefret suçlarını izleme ve raporlama mekanizmaları oluşturulmalı, bu alana ilişkin kamuya veri toplama ve arşivleme görevi verilmelidir.

Kamu görevlilerinin ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçlarıyla daha etkin mücadele edebilmelerine yönelik olarak hizmet içi eğitim verilebilmelidir.

Nefret suçu işleyen kamu görevlilerinin ayrımcı tutum ve davranışlarıyla yüzleşmelerini sağlayacak bir hassasiyet, eğitim programı hayata geçirilmelidir.

Kamu kurumları, STK'lar eş güdümlü mücadele yürütmeli, STK'ları nefret suçlarıyla mücadelede çözüm ortağı olarak kabul etmelidir.

Eğitim sistemi çoğulcu ve özgürlükçü değerleri güçlendiren bir yapıya kavuşturulmalı, müfredata ayrımcılık ve nefret suçlarına ilişkin farkındalık yaratmaya yönelik içerik eklenmelidir."

Şimdi, önemle ifade etmek isterim ki Türkiye çağdaş, demokratik bir hukuk devleti ise, AKP Hükûmeti ileri demokrasi dersleri vereceğine, "nefret suçu" kavramını ceza mevzuatına yerleştirmelidir. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Nefret suçu yasa tasarısı hakkında verilen kanun teklifini hatırlatmak isterim. AKP'nin tutumu ne oldu? Bunu reddetmek oldu.

Değerli arkadaşlar, nefret suçu söylemi de? Büyük acılar yaşanmış, Sivas katliamı yaşanmış ve Sivas katliamı sonrasında Başbakan buna "Hayırlı olsun." diyebilmiş. Maraş ve Çorum katliamları yaşanmış, hâlâ yüzleşilememiş; Roman vatandaşlarımıza dönük saldırılar yaşanmış, bazı illerde Kürt yurttaşlarımıza dönük saldırılar yaşanmış; Trabzon'da Rahip Santoro cinayeti, Hrant Dink cinayeti, Malatya'daki Zirve Yayınevi cinayeti ve LGBT cinayetleri maalesef artan hızla devam etmektedir. Şimdi, bu LGBT konusunda bir bakanın söylediği söz, geçmiş bir bakanın söylediği söz hâlâ hafızalarımızda yerini korumaktadır, LGBT'lerle ilgili "Onlar hastalardır, derhâl tedavi edilmelidir." demiştir.

Değerli arkadaşlar, yine Başbakan, maalesef miting meydanlarında ana muhalefet partisinin genel başkanının ismini söyleyerek durmuş, 81 ilde bir mezhebi yuhalatmış ve ardından onu susturmaya gitmiştir. Bu, belki dünya tarihinde en açıkça işlenmiş nefret söylemlerinden birisidir. Bu da, eğer Ceza Yasamızda nefret suçu olmuş olsaydı, nefret suçlarından yargılanacak birinci sanık Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı olacaktı. Yine, kendi gibi düşünmeyen bir başka siyasi partinin inançlarıyla dalga geçmiş, onların inançlarıyla ilgili "Zerdüşt" diyebilmiştir.

Değerli arkadaşlar, dillerinden Mevlânâ'yı, Yunus Emre'yi, Hacı Bektaş'ı düşürmeyenler, maalesef ülkemizde nefret tohumlarını ekmekten geri durmamışlardır.

Yine, bir bakan, "Gözlerin görmediğin hâlde sana iş vermişiz, daha ne yapalım." diyen bu ülkenin Sağlık Bakanı hâlâ koltuğunda oturmaktadır ve engelli yurttaşlarımızla ilgili bu söylemiş olduğu şey hâlâ kulaklarımızdadır.

Yine, bu ülkede "Biz Yezidi de olsa teröre bulaşmadığı sürece, insana insan olduğu için yine değer veririz." diyen, bir ülkenin Başbakanıdır ve bu ülkede yaşayan az sayıdaki Ezidilerin tepkisini çekmiştir.

Nefret suçlarına yönelik düzenleme bütün demokratik kitle örgütleri tarafından, sivil toplum kuruluşları tarafından istenmesine rağmen, maalesef bu konuda adım atılamamıştır.

Değerli arkadaşlar, yaşamın her alanında maalesef nefret söylemi devam etmektedir. Bizler Cumhuriyet Halk Partisi olarak "Önce insan" diyoruz; önce insan, önce insan, önce insan? Etnik kimliğine, mezhebine, doğum yerine, cüzdanının kalınlığına, kişisel durumuna, cinsiyetine, sağlık durumuna bakılmadan "Önce insan." diyoruz. İnsan, hiçbir ayrıma tabi tutulmaksızın, her ortamda -işe girerken, yükselirken, milletvekili olurken- insanın sadece insan kimliğine bakılmalıdır. Mezhebinden dolayı, etnik kimliğinden dolayı, engelli konumundan dolayı asla suçlanmamalıdır, asla dışlanmamalıdır, işe girerken, yükselirken bunlar göz önünde bulundurulmamalıdır.

Yine, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında beraber görev yapmaktan büyük onur duyduğum Şafak Pavey'le ilgili, yine bir yandaş medyanın söylediği sözü size hatırlatmak isterim. Demiştir ki: "Sakat ama CHP'li." Değerli arkadaşlar, maalesef, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında sadece Cumhuriyet Halk Partili birkaç milletvekili buna tepki göstermiştir. O insan hâlâ o koca gövdesiyle bir gazetede köşe yazıları yazmakta ve ağzından hâlâ nefret söylemi düşmemektedir.

Değerli arkadaşlar, ne zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi bu tür insanlara ortak tepki gösterebilirse, Türkiye'de nefret söylemi artık daha azalır.

Biraz önce yapılan tartışmaların da bu araştırma önergesinin kimliğine uygun olmadığını belirtiyor, önergenin lehinde oy kullanacağımı belirterek hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ağbaba.