| Konu: | Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 17 |
| Tarih: | 18.11.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
47 maddelik bir torba kanunu görüşüyoruz. İçinde Katma Değer Vergisi Kanunu'nda değişiklik var ama vatandaşın zorunlu harcamasını ilgilendiren bir KDV istisnası yok. Yatırımcı için "Borcu yoktur." yazısı istenmeyen bir Maden Kanunu değişikliği var. Elektrik Piyasası Kanunu'nda dağıtım şirketini koruyan düzenleme var ama ne borcu yüzünden elektriği kesilen vatandaş için bir düzenleme var ne de faturaya yansıyan vergi oranlarının indirilmesi için bir düzenleme var. Gerekçede niyet belli: "Biz vatandaşlarımızın dertleriyle değil yatırımcıların menfaatleriyle ilgileniyoruz." Bu niyet gerekçe yanında Komisyon görüşmeleri sırasında da defalarca ifade edildi. Önce kanun teklifinin getiriliş amacının kısa özetini gerekçeden okuyalım: "Yapılan değişikler ile maden, doğal gaz ve elektrik sektöründe faaliyet gösteren kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör yatırımcılarının faaliyetlerini daha sağlıklı ve hızlı bir şekilde gerçekleştirmesini temin etmek." Komisyonda teklifiyle ilgili sunum yapan AK PARTİ'si İstanbul Milletvekili Sayın Nevzat Şatıroğlu'nun niyete yönelik konuşmasından birkaç cümleyle devam edelim: "Öncelikle 3213 sayılı Maden Kanunu'nun 5 ayrı maddesinde yapılan düzenlemelerle tamamen yatırımcı ve işletmecilerimiz lehine birtakım kolaylıklar getirmeye çalıştık. Arazi ihtiyacına ilişkin düzenlemelerde de yine yatırımcı lehine kolaylıklar getirmeye çalıştık. Jeotermal kaynak kullanan işletmecilerden tahsis edilen idare payı işletmeci lehine daha hakkaniyetli, daha adaletli bir şekilde yeniden düzenlendi." Özetle kanun teklifi, işletmeci lehine, yatırımcı lehine düzenleme yapmak üzere hazırlanmış. Temel olarak enerji politikalarımızın esası, tüm tüketicilere yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve güvenilir bir şekilde sunulmasıdır. Vatandaş için elektrik kullanımı bir hak, enerji kaynakları ise toplumun ortak malıdır. Bu nedenle enerji ihtiyacının karşılanması kamu yararı dikkate alınarak yerine getirilmek zorundadır. Peki, kanun teklifine baktığımızda nihai tüketicinin düşük maliyetli, güvenilir enerji kullanımını sağlamak için bir düzenleme yapılmış mıdır? Genel gerekçede yazan hikâye dışında vatandaşın adı bir maddede dahi anılmamıştır.
Genel olarak enerji, özel olarak da enerji sektörü serbest piyasa kurallarına göre ve özel sermaye şirketlerine dayalı olarak yapılandırılmaktadır. İktidar için özel birkaç sermaye grubu, elektrik üretiminin yanı sıra dağıtımı da kontrol etmektedir. Hatta alım garantili elektrik üretim tesislerinin ihalelerinde sürekli tercih edilen bu gruplar kamudan en çok iş alan şirketler sıralamasında dünyada ilk sıralarda yer almıştır. Ekonominin dibe vurduğu, pandeminin de sıkıntıları katmerlediği bir ortamda yatırım yapma cesaretini gösteren her bir yatırımcıyı yürekten tebrik ediyor ve kazançlarında bereket diliyoruz.
Biz, sadece, enerji yatırımları yapanları korurken bu yatırımların maliyetine devlet kanalıyla ortak olan ana yatırımcının yani ekmeği bayat olan vatandaşın da korunmasını istiyoruz. Size bu konuda birkaç örnek vermek istiyorum: Elektrik enerjisi alanında özel üretici şirketlere, önceki dönemlerden devam eden yap-işlet-devret ve işletme hakkı devri uygulamalarına ek olarak yeni destek uygulamalarıyla 2018 yılında yaklaşık 32 milyar lira, 2019 yılında yaklaşık 47 milyar lira ödeme yapılmıştır. Bu ödemelerle sadece son iki yılda yaklaşık 18 milyar lira ve 23 milyar lira piyasa fiyatlarının üzerindeki ilave bedel özel şirketlere transfer edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifiyle; maden, enerji, petrol şirketlerinin önünde engel olarak duran mülkiyet hakları, koruma kanunları ve kamusal denetimler ortadan kaldırılıyor; enerji yatırımları için gereken taşınmazlar kolayca, kamu yararı şartı aranmaksızın istimlak ediliyor; şirketlerin yatırımlarında altyapı hizmetlerinin kamu tarafından sağlanması öngörülüyor. Dağıtım şirketlerinin denetim giderleri kamuya yükleniyor; doğal gaz dağıtım şirketlerinin görevleri kapsamındaki birçok hizmet yerel yönetimlerin sırtına yükleniyor; madencilik sektöründe borcu olanlar borcu olmayanlar ayrımı getiriliyor; araba lastikleri gibi havaya yoğun miktarda zehirli gaz salan maddeler, orman ürünleri ve çöp yakarak elde edilen enerji de yenilenebilir sayılarak teşvik ediliyor; Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması (YEKDEM)'in kapsamı genişletiliyor; maden işletmelerinin ruhsat sahaları dışında tesis kurabilmesinin önü açılıyor; Genel Kurula gelen her kanun teklifinde olduğu gibi Cumhurbaşkanına yetkiler veriliyor; faturasını düzenli ödeyen vatandaşın kayıp kaçak, çalıntı elektriğin bedelini üstlenmesi neredeyse kalıcı hâle getiriliyor; Cumhurbaşkanının izniyle mevzuattaki kanunlardan muaf enerji şirketlerinin kurulması sağlanıyor; kurulu güç sınırı olmaksızın YEKDEM'e dâhil edilen büyük, güçlü üretim tesislerine Ek-(1) sayılı Cetvele göre yapılan ödemeler, tarifeler üzerinde olumsuz yük getiriyor; büyük kurulu güçteki üretim şirketlerine kaynak aktarmak için yeni bir yol bulunuyor.
Jeotermal kaynaklar ve doğal mineralli sulardan elde edilen idare payının tamamının kaynağın bulunduğu ilde yaşayan halkın müşterek ihtiyaçlarının karşılanması için kullanılması söz konusuyken, yapılan düzenlemeyle, yerel kaynaklardan elde edilen gelirlerin tamamının yerel idarelere verilmesi, merkezî idarenin takdirine bırakılıyor. Söz konusu düzenlemeyle, İzmir, Manisa, Aydın, Denizli, Muğla, Balıkesir, Ankara, Kayseri, Diyarbakır, Malatya, Şanlıurfa, Erzurum, Mardin, Adana, Mersin, Hatay gibi jeotermal kaynaklar açısından zengin olan büyükşehirler başta olmak üzere jeotermal kaynakların bulunduğu yerlerde kaynakların gelirleri yerel yönetimlere değil merkezî yönetime bağlı yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıklarına gidecektir. Sonuç olarak, yerelde yaşayan halk, jeotermal kaynakların ve doğal mineralli suların çevreye olumsuz etkilerine maruz bırakılırken gelir kaynakları ve rantı ise merkezî idareye sunulacaktır ve bu düzenlemeler Genel Kurula getirilip oylandığı için yasama iradesinden geçmiş kabul ediliyor.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ'si iktidarlarının madencilikten gelir beklentisi yüksek. İktidar bu konuda insan sağlığını, çevreyi, tarım, hayvancılık ve ormanı feda edilebilir küçük ayrıntılar kabul ediyor -bunu yıllardır değiştirilen mera kanunlarında da gördük, tarım ve orman alanlarının kullanımına ilişkin kanun değişikliklerinde de gördük- ancak gelir beklentisi yüksek madencilik yatırımlarından kamu adına alması gereken devlet hakkını almıyor, alamıyor. Hepsini zan altına bırakmak istemem ama bazı maden firmaları çıkardıkları değerli madenleri kayıt dışı bırakıyor. Ne demek kayıt dışı bırakmak? Örneğin, 10 ton maden çıkardıysa 1 ton gösteriyor ve doğal olarak madenler nedeniyle yatırılması gereken devlet hakkı da hazineye eksik yatırılıyor. Anlaşılan, gördüğümüz, kanun teklifindeki "borcu yoktur" yazısıyla da bu maden şirketleri korumaya alınıyor.
Söz madencilikten açılmışken dile getirmemiz gereken başka bir husus daha var. Biliyorsunuz, görevden affı kabul edilen Hazine ve Maliye Bakanı, Varlık Fonunun Yönetim Kurulu Başkan Vekili Sayın Berat Albayrak bu görevinden hâlâ istifa etmedi. Sayın Albayrak'ın yönetiminde bulunduğu Türkiye Varlık Fonu, değer yarattığı şirketlerden lisans, kâr ve kira geliri elde ederek kendini finanse edebilen bir yapı oluşturmayı hedeflemektedir. Varlık Fonu bu amaçla bazen, kâr getireceğini düşündüğü, ipotek verebileceği kuruluşları doğrudan bünyesine katmakta, bazen de kendi şirketini kendi kurmaktadır. İşte, Maden Holding 23 Ocak 2020 tarihinde bu amaçla kurulmuş ve kısa zamanda 20 maden ruhsatını devralmıştır.
Konuyu farklı bakış açılarıyla değerlendirebiliriz. İyi niyetli bir yaklaşımla iktidar, Etibank, Türkiye Demir Çelik İşletmeleri, Karadeniz Bakır İşletmeleri, Türkiye Kömür İşletmeleri ve Türkiye Taşkömürü Kurumu gibi madencilik alanında uzman kamu kuruluşlarını özelleştirerek içini boşaltarak heba ettiğini kabul etmiş ve madenciliği tekrar kamusal bir kimliğe kavuşturmak istemiş olabilir. Yine iyimser bir yaklaşımla, madencilik sektörünün de özel sektörden alamadığı devlet hakkını yetim hakkı olarak kabul edip bu geliri doğrudan hazineye katmak istemiş olabilir. Gerçekçi bir yaklaşımla bakacak olursak da devletin elinde özelleştirecek kurum kalmadığı için yeni bir kurum oluşturup kamu-özel iş birliğinin ve kamu ihalelerinin her daim gediklisi şirketlere, büyük ölçüde kamusal denetim dışında olan Varlık Fonu güvencesiyle kaynak aktarımı yolunu açacaktır. Bence bu üç yaklaşım içinde en doğru olanı da budur. Düzenleme üzerinde söylenecek çok söz var ama süre de kısıtlı.
Huzurlarınızdan ayrılırken yüce Türk milletimize sağlıklı günler diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)