GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:22
Tarih:02.12.2020

MAHİR POLAT (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Günümüzde insanoğlunun çevresiyle olan ilişkisi kritik bir eşiğe ulaşmıştır. Çevre sorunlarının küresel ölçekte gelmiş olduğu nokta, doğanın devamlılığını, toplumun gelişimini ve tüm gezegenin geleceğini tehdit eder durumdadır. Sanayi uygarlığı, doğal kaynakların aşırı kullanımına dayalı olduğundan, doğayı ekonomik amaçlara boyun eğer duruma getirmiştir. Doğanın kendini yenileme gereksinimi insanlık tarafından göz ardı edilmiştir. Doğal çevrenin önemi giderek azalmış, doğaya özen gösterilmesi ve doğanın gelecek kuşaklara miras olarak bırakılması unutulmuştur. Sanayi Devrimi'nden sonra "Biz doğayı yeneriz." düşüncesiyle yüz elli yıllık bir serüvene girilmiş, bu serüvenin bedeli insanlık için çok ağır olmuştur. Artık, gelecek için, yaşamak için doğayla uzlaşma noktasına gelmiş bulunuyoruz. Hiçbir insan ya da toplum herhangi bir şeyi yoktan var edemediğinden üretim için ilk maddeyi doğadan, çevreden edinmek zorundadır.

Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu "sürdürülebilir kalkınma" kavramını "gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılamalarını tehlikeye sokmadan bugünkü ihtiyaçları karşılayan kalkınma" ifadesiyle ifade etmektedir.

Yine, partimizin İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi'nde dile getirdiği üzere, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya teslim etmek için üzerimize düşen sorumluluğun farkındayız. Canlı ve cansız varlıklar olarak bir ekosistemin parçasıyız. Sağlıklı işleyen bir ekosisteme sahip dünyada doğma hakkı, henüz doğmamış olan nesillerin de hakkıdır diyoruz. Sürdürülebilir yaşam anlayışı ışığında bu halk -az kaldı- Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında anayasal güvence altına alınacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Çevre söz konusu olduğunda saygı ve sorumluluk kavramları etik birer değer olarak ortaya çıkıyor. Ünlü bir düşünürün de dediği gibi "Hepimiz bu dünyada kiracıyız." Doğayı sömürmek ve onun üzerinden rant elde etmek, onun üzerinden tahribat yapmak yerine kendi evimiz olan doğayı anlamak ve onu canlı bir varlık olarak kabul ederek insan-doğa ilişkisini bu düzlemde sürdürmek zorundayız. Bir ağacı kesmek söz konusu olduğunda ağacın da, ağacı yuva bilen kuşun da, onun gölgesinde serinleyen çocuğun da hakkı olduğunu bilmek ve saygı duymak zorundayız. (CHP sıralarından alkışlar) Çevre sorunlarını yalnızca çevrenin kirletilmesi veya bilinçsiz kullanımı olarak düşünmemeliyiz. Toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel ve ahlaki boyutları olan geniş bir perspektife koymak zorundayız.

İnsanlık tarih boyunca doğayı taklit etmiş, ondan çeşitli faydalı modeller oluşturmuştur. Örneğin, hızlı trenler tasarlanırken balıkçıl kuşlardan esinlenmişlerdir, onların çıkardığı sesleri bertaraf etmek içinse baykuşun kanatları esin kaynağı olmuştur insanlığa; yusufçuk kuşları taklit edilerek helikopterler üretilmiştir. Doğanın bize öğrettikleri saymakla bitecek şeyler değildir. Bu örnekler bile insanoğlunun doğaya, türlere, çeşitliliğe sahip çıkması, saygı duyması için koskoca nedenler vermektedir.

Biz ülke olarak doğaya ne kadar sahip çıkıyoruz? Doğanın bize öğrettiklerinden neler öğreniyoruz? Koca hiç. Örneğin, Maden Kanunu kanunlaşırken, yasalaşırken Çevre Komisyonuna uğramadan geçer gider. TEMA Vakfının raporuna göre, Kaz Dağları'nın yüzde 79'u tamamen maden sahası olarak ayrılmış durumdadır. Anadolu'nun akciğerleri Kaz Dağları'nı çoraklaştıran bu uygulama sadece başlı başına Adalet ve Kalkınma Partisinin ve onun sermayesinin işidir.

Bilindiği üzere, 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen önce çıkarılan "imar barışı" adıyla bir uygulama başlatılmış, kaçak yapıların kayıt altına alınacağı sistem. 2018 yaz aylarında Ordu'da yaşanan sel felaketinde dere içinde yapılan ve İstanbul Sütlüce'de çöken binaların imar barışından faydalanıldığı anlaşılmıştır. Yine, 2019'da çöken, 21 yurttaşımıza mezar olan Kartal'daki binanın da imar barışı başvurusu vardır.

Bir başka sorunlu alan da enerjidir. Türkiye, enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için kömür kaynaklı termik santralleri kullanmış; bunun küresel ısınmaya etkisini ve hepimizin temiz hava hakkını gasbettiğini görmezden geliyoruz. Yine, HES ve JES'lerin büyük bir çoğunluğu ormanlık alanlara ormanları tahrip edecek şekilde konulmuştur. HES ve JES'lerin ekosisteme verdiği zararları ortadan kaldıracak önlemler almak gerekiyor. Enerji yatırımlarını yenilenebilir enerji olarak düzenlemek zorundayız. Yenilenebilir enerjinin ilk koşulu doğaya zarar vermemek, ona saygı duymaktır.

Türkiye, sanılanın tersine, su zengini bir ülke değildir, kişi başına düşen su oranı 1.519 metreküptür, su sıkıntısı çeken bir ülke olarak kabul edilmektedir. Türkiye İstatistik Kurumunun yapmış olduğu çalışmada 2030 yılında Türkiye'nin nüfusunun 100 milyonun üzerine çıkacağı tahmin ediliyor. Bu da yıllık kişi başına 1.100 metreküp yıl ortalaması su olduğunu gösteriyor. Gelişen ekonomi, nüfus ve büyüyen kentlerle Türkiye hızlıca su fakiri ülke olma yolunda ilerliyor değerli arkadaşlar. Ya tutkularımızdan ya çevreye ihanet etmekten vazgeçeceğiz. İçtiğimiz kahvenin, aldığımız duşun, yediğimiz etin, giydiğimiz pamuklu kıyafetin doğaya, suya zararlarını bileceğiz; bunları bileceğiz.

Şevketi bostanın ana vatanı olan Seferihisar'da insanlar karantinadayken JES yapmak için şirketin ağaç söktüğünü ve buna iktidarın göz yumduğunu, iktidarın bürokrasisinin buna ses çıkarmadığını ve yöre halkının onurlu elleriyle mücadele edip ağaç diktiğini de bileceğiz, unutmayacağız arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu kanun teklifinde ne var? Türkiye Çevre Ajansıyla, sorumluluk almadan fazlaca yetki, kadro, bütçe ve mali muafiyetleri olan, denetim yetkisiyle Çevre Bakanlığına rakip, hatta paralel olan bir kurum oluşturuluyor ama bir farkla, iç ve dış denetimden muaf olacak.

Çevrenin korunmasını öngören maddelerin, birkaç sempatik maddenin yanı sıra bolca rant maddesini de içermektedir. Ajansın organlarının bilimsel ve objektif kriterlere göre değil, partizanca belirleneceği aşikârdır. Danışma Kurulunun, Ajansın faaliyet alanlarında temayüz etmiş kişilerle teşkil edeceği söyleniyor. Yanlıştır. Danışma Kurulu, "ama"sız ve "fakat"sız, öncelikle çevre mühendislerinden, ziraat mühendislerinden, orman mühendislerinden, jeologlardan ve peyzaj mimarlarından oluşmak zorundadır, bunu yasalaştırmak zorundasınız.

Ülkemizin en somut sorunlarından birisi, devriiktidarınızda çokça söyledik; liyakatsizlik. Eğer bunu yerine getirmezsek bu kurumu da liyakatsiz yönetimlere teslim etmiş olacaksınız.

Yine teklifte, imar mevzuatı uyarınca büyükşehirlere bırakılan otoparklarla ilgili tasarruflar, ilçe belediyelerine verilmek isteniyor. Bu, yanlıştır çünkü kentlerde trafik bütüncüldür sinyalizasyonundan yaya geçitlerine, araç akışından otoparkına kadar; bunu bozarsanız kent trafiklerini de bozarsınız. Bundaki amaç, 31 Martta ana kentleri, büyükşehirleri kaybetmenizin faturasını belediyelere çıkarmaktır yani partizanca bir tutumdur.

Yine teklifte, ÇED süreçleriyle ilgili olumlu hiçbir şey yok. ÇED süreçleri gittikçe çetrefilli, içinden çıkılmaz hâl alacaktır.

Sahi, iktidar çevreyi ne kadar önemsiyor? Ormanlara bakıyoruz, sadece Kaz Dağları'ndaki ormanlarda 200 bin tane ağaç kesilmiş. Yine, 16 milyon insanın yaşadığı İstanbul'un akciğerleri olan kuzey ormanlarına baktığımızda, 2012 ve 2019 yılları arasında toplam 12 milyon 900 bin ağaç kesilmiş. Değerli arkadaşlar, ağaçlarımızı, ormanlarımızı maalesef devriiktidarınız döneminde çokça kaybetmişiz; bu da sorgulanması gereken çok önemli bir konu.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - 4 milyar ağaç diktik, 4 milyar.

MAHİR POLAT (Devamla) - Örnekler çok, raporlar uzun. Üzerinde yaşadığımız yeryüzü parçası ve onun havası ile kara sularına hep beraber "vatan" diyoruz. Ağaçlar bu vatanın birer parçası; dereler, kuşlar da dağlardan akan sular da denizlerimizdeki balıklar da bu vatanın birer parçası. Vatanımıza sahip çıkmak demek, toprağımızı, suyumuzu, ağacımızı da savunmak demektir. Vatanımıza sahip çıkmak demek, atalarımızın mirasını bozulmadan çocuklarımıza kavuşturmak demektir.

İktidara, vatanımıza daha fazla zarar vermeme çağrısı yaparken mücadeleden, doğayı savunmaktan hiçbir zaman yılmayacağımızı, hiçbir zaman boyun eğmeyeceğimizi, hiçbir zaman vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha belirtiyorum. Toprağımıza, ağacımıza, suyumuza yönelen her türlü ranta, her türlü peşkeşe karşı duracağız, vatanımızı sonuna kadar savunacağız diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)