| Konu: | Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 23 |
| Tarih: | 03.12.2020 |
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 232 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 9'uncu maddesi üzerinde partimiz adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir AKP klasiğiyle daha karşı karşıyayız. Torbada her şeyden bir parça bulmak mümkün. Teklifle çevre, karayolları, kamu ihale, il özel idaresi, büyükşehir belediyesi, belediye gelirleri ve belediye kanunlarıyla ilgili mevzuatlarda değişiklik yapılıyor. Teklifle Türkiye Çevre Ajansı kuruluyor ve iktidar çevrelerinde yaratılan yeni, ballı kadrolar için tatlı bir heyecan başlıyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, "çevre" ve "çevrenin korunması" ancak bütüncül bir siyasal duruşla konuya yaklaşılması hâlinde anlam ifade edecek kavramlardır. Müzakerelerini sürdürdüğünüz bu yasa teklifiyle ülkemizin yaşadığı çevre felaketlerinin önüne geçilemeyeceği aşikârdır. Üzerinde yaşadığımız gezegenin insan hayatının devam etmesi için gerekli fiziksel ve biyolojik koşullar bakımından tehdit altında olduğu noktasında hemen hemen tüm dünya hemfikir ancak yaşanan çevre krizi kendiliğinden oluşan bir durum değil. Bunu tetikleyen birçok nedenden bahsedebiliriz. İnsanların çevreyle etkileşim kurma biçimi süreci şekillendiriyor ancak bunda belirleyici olan ise bugün dünyamızda egemen olan kapitalizmin kâr maksimizasyonu esaslı üretim modelidir. Siyasal iktidarların egemenlerin perspektifinden olaylara bakması yağma ve talan düzenine çanak tutması da çevre krizini derinleştiriyor.
Su ve hava kirliliği küresel bir sorun ve her geçen gün büyüyor. İklim krizi su stresli ülkeler arasında tanımlanabilecek ülkemizi tehdit ediyor. Artan hava kirliliği özellikle yaşlıları, hastaları ve çocukları vuruyor. Akciğer kanserine, bronşite ve kalp hastalıklarına neden oluyor. Dünyada her yıl yaklaşık 3 milyon insan bunun etkilerinden ötürü hayatını kaybediyor fakat vahşi kapitalizmin silahşoru konumundaki aktörler küçük detaylarla uğraşarak halkın gözünü boyamaya devam ediyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Çanakkale Milletvekili olarak benim yüreğim sızlıyor. Kaz Dağları'nda yürütülen altın arama faaliyetleri nedeniyle bölgemizde ekolojik bir yıkım yaşandı, 10 binlerce ağaç katledildi. Ülkemizin oksijen çadırı olarak tabir ettiğimiz Kaz Dağları âdeta Afrika çöllerine çevrildi ve bu ülkenin çevreyle bütüncül yaklaşıma sahip çıkması gereken bütün kurumları bu katliamı izlediler. Bu katliam yapılırken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tarım Orman Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Enerji Bakanlığının yetkilileri nerelerdeydi? Kamu bürokrasisi topyekûn tatile mi çıkmıştı? TEMA Vakfının raporuna göre Kaz Dağları'nın yüzde 79'una çeşitli gruplarda maden ruhsatı verilmiştir. Çanakkaleli hemşehrilerim Kaz Dağları'nda yaşam alanı mücadelesi veriyor, kendilerine kesilen 100 binlerce liralık cezaları ödeyebilmek için dayanışma çağrıları yapıyor. Ne yapacaksınız? Çanakkale'nin her tarafını delik deşik edip, yaşam alanlarını yok etmek isteyen çok uluslu ya da yerli-yabancı ortaklı kuruluşların yaşamı yok etmelerine seyirci mi kalacaksınız? Bunun bir sınırı, bunun bir sonu olmayacak mı? Bunu soruyorum çünkü bu teklifi getiren anlayış ile o katliama seyirci kalan anlayış aynı. Bu teklifte dün kaybettiğiniz büyükşehirlerin gelir kaynaklarının ellerinden alınması var, ballı kadrolar var "sıfır atık" adı altında Kamu İhale Mevzuatı'na tabi olmayan yandaş şirketlere peşkeş çekilebilecek kaynaklar var.
Türkiye'deki plastik atık ithalatı son on beş yılda 173 kat artmış, Avrupa'dan plastik çöp alımında ülkemiz 1'inci olmuştur ancak bu teklifte Avrupa'dan çöp ithal etme rekoru kıran ülkenin bir plastik atık merkezine dönüşmesini önleyecek bir yaklaşım yok.
Büyüme, gelişme, kalkınma gibi iktisadi kavramlar ne yazık ki süreç içinde siyasal iktidarlar eliyle ekolojik yıkımın perdesi olarak kullanılıyor.
Yaşadığımız felaketler ancak insan-doğa ilişkisinin emek eksenli değerlendirilmesi ve sürdürülebilirlik ilkesinin merkeze alınmasıyla çözülebilir. Daha basit anlatayım: Bırakın dereler özgür aksın, ağaçları kesmeyin, havayı kirletmeyin.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)