GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin İlk Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:24
Tarih:07.12.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Değerli Başkan, Parlamentomuzun saygıdeğer mensupları; hepinizi İYİ PARTİ adına saygı ve hürmetle selamlarım.

Bugün, 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ve 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'yle ilgili partimizin görüşlerini belirtmek üzere huzurlarınızdayız.

Gerçekten bütün siyasi partilerin programlarında yer aldığı gibi, bütçeler, demokratik bir temel haktır; bütçe hakkı ve bütçe üzerinde karar verme hakkı. Bu anlamda bütün siyasi iktidarların meşruluğu, siyasi sistemlerin meşruluğu; bir, vergi salmanın vergi verenlerin iznine bağlı olması, iki, vergi harcamalarının mutlaka denetlenmesi ve vergi mükelleflerinin bilgisine sunulması. Denetimi yapılmayan harcamalar o harcamayı yapan hükûmetlerin meşruluğunu ortadan kaldırır. Bunu geçmişte hükûmeti meşruta olarak bir kavramla hep konuşup gelmişlerdir. Şimdi, bu bağlamda bakışımız da parti olarak budur. Bu anlamda, tabii olarak, bütçe yapmak hükûmet etmektir. Bu ne demek? Tabii olarak vergilerin toplanması için yetki alacaksınız, yaptığınız harcamaların kuruşuna kadar millete hesabını vereceksiniz ve de öngörülerinizin tutmasını sağlayacaksınız çünkü hükûmet etmek budur. 10 söyleyip 2 çıktığında hükûmet etmiş olmuyorsunuz, bunu tutarlılık içerisinde yaparsanız bütçe yürütmüş ve hükûmet etmiş oluyorsunuz.

Bu anlamda, ben Sayın Oktay'ın -çok teşekkür ederim- sözlerine bir miktar kısaca değinmek istiyorum burada. Önce şunu belirtmek istiyorum: Çok değerli arkadaşlar, bu bütçe AK PARTİ'nin bütçesi değil ve 2018 seçimlerinde millî irade Türkiye'de AK PARTİ'ye bir bütçe yapma yetkisi de vermedi. Bütçe yapma yetkisini Meclisin çoğunluğuna veriyor, dolayısıyla Cumhur İttifakı'nın çoğunluğuyla geçen kanunlar gibi bir bütçe söz konusu. Bu anlamda, AK PARTİ bütçeleri olarak sıralamak son derece yanlış ve ortaya çıkan millî iradeye de aykırı.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Cumhurbaşkanına veriyor yetkiyi, Parlamentoya değil.

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) - Evet, Cumhurbaşkanına verdiği yetki, bütçeyi hazırlayıp Meclise sunmaktır Sayın Muş; bu, daha önce hükûmetindi. Peki, bütçeyi kim onaylıyor? Meclis onaylıyor. Mecliste AK PARTİ'nin sayısı bütçeyi onaylamak için yeterli mi? Yetersiz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Belki siz oy verirsiniz.

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) - Dolayısıyla, burada bu bütçelere AK PARTİ bütçeleri demek yanlış. Zaten komisyon çalışmalarında da, baktığımızda, komisyon dizilişlerinde de bu millî iradeye uygun bir tavır yok. Plan ve Bütçe Komisyonu neden 15 kişi? Bu millet Mecliste AK PARTİ'ye çoğunluk verdi de veya eşitlik verdi de Plan ve Bütçeye onu mu yansıttı? Bu dizilişi özellikle burada belirtmek istiyorum; millî iradeyi yansıtmamız lazım.

İkincisi; tabii ki Türkiye'nin bugünkü fotoğrafı üzerinde duracağız ama Sayın Oktay, bir hatıra aklıma geldi. 2007 yılında Almanya'dayım, bir mühendisle tanıştım. 9 Kasım 1989'da Berlin Duvarı'nı geçen bir mühendis ve ona o zamanki Almanya'yı sordum; Doğu Almanya, Batı Almanya. Bana şöyle bir cevap verdi, dedi ki: "Biz Doğu Almanya'dayken bize hep şöyle derlerdi: 'Hep yirmi yıl ilerideyiz.' Bu hiç kısalmadı."

Şimdi, geliyoruz, bütün metinleri konuşuyoruz çok uzun süredir, bütün metinlerde hep ilerideyiz, hep ilerideyiz. Ben, esasen, bugün konuşmanızda 2023 hedeflerinden bahsetmenizi beklerdim. Bu 25 bin dolara ne kadar kaldı, 500 milyar dolarlık ihracata ne kadar var? Altı yıl bu 2023 hedeflerini konuştuk. Nerede bu hedefler? "Çöpe gitti." dediğimizde bozuluyorsunuz ama milletin bilgisinden bunları gizlememek lazım.

Mesela, ne oldu Onuncu Kalkınma Planı? Ne oldu On Birinci Kalkınma Planı? Daha başlamadan bitti. Nerede YEP'ler, hedefler ve sonuçlar? Nerede bütçelerinizin, bu bütçenin hedefleri ve sonuçları ki bu bütçeyle ilgili bu ifadelerde bulunuyoruz?

Milletin kör ve sağır olmadığı ve millete saygı duyulması gerektiği konusunda hassasiyet gösterilmesini bilhassa talep ediyoruz. Doğru bilgilendirmek, doğru siyaset yapmanın önemli bir parçasıdır.

Şimdi, cumhuriyetimizin 98'inci bütçesini yapıyoruz ve de partili Cumhurbaşkanlığı döneminin 3'üncü bütçesini yapıyoruz. Bu bütçe bizden, bu Meclisten ne istiyor? Diyor ki: "Ben 2021 yılında 1 trilyon 346 milyar lira harcama yapacağım. Bunun için 922 milyar lira vergi toplayacağım. 179 milyar lira diğer gelirlerim olacak ve 245 milyar liralık bir açığı da Hazine olarak bulup bu hizmetleri yerine getireceğim."

Değerli arkadaşlar, şimdi buradan bakıyoruz, nasıl bir atmosfer içerisinde bir bütçe yapıyoruz. Türkiye'nin bir ekonomik fotoğrafını çekelim, bakalım Sayın Oktay'ın bahsettiği fotoğrafla uyuşuyor mu?

Evet, çok değerli arkadaşlar, bugün 7 Aralık 2020, 663 milyar dolarlık bir Türkiye'deyiz. Fert başına millî gelirimiz mültecileri saymazsak 7.921 dolar. Neden "saymazsak" diyorum? Çünkü bu 663 milyar dolarda bunlar var. 5 milyon mültecinin ürettiği bu millî gelirde var ama paylaşımda bunu yapmıyoruz. Dolayısıyla 7.500 doların altında bir millî geliri konuşuyoruz esasında. Evet, geniş anlamda 10 milyon işsizi konuşuyoruz. Evet, 168 milyar liralık bir bütçe açığını konuşuyoruz ve dünya sıralamamızda 81'inciliği konuşuyoruz.

Evet, Sayın Oktay, siz temmuzda Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı makamına oturduğunuzda Türkiye size daha zengin bir Türkiye bırakmıştı. Daha zengin, 881 milyar dolarlık bir Türkiye, fert başına 10.500 dolarlık millî gelir bırakmıştı. Bakın, Türkiye'nin fotoğrafı bu, Türkiye fakirleşen bir süreçte. Bakın, TÜİK'in kendi resmî rakamları üzerinden gidiyoruz. Türkiye, 2008'e göre 111 milyar dolar daha fakir bir Türkiye, 2008'e göre ve 2008'de Türkiye, dünya sıralamasında fert başına millî gelir olarak 65'inci. Türkiye, 2013 yılına göre -çok değerli parlamenter arkadaşlar, aziz milletim- 288 milyar dolar daha fakir bir Türkiye. Bu var ya bu, Türkiye'nin millî gelirinin yarısı, bu yılki millî gelirin yarısı. Nasıl bir fakirleşme? Bu bir anlık fotoğraf değil, bu bir konjonktür. 2010 yılından beri, o berbat 2010 referandumundan beri fakirleşen bir Türkiye, yapısal tıkanmaya sürüklenen bir Türkiye ve 2010'da orta gelir tuzağını konuşan bir Türkiye'den fakirlik kapanına gelen bir Türkiye, yoksullaşan bir Türkiye; bu yapısal tıkanmanın önemli bir ayağı olan yoksulluğun park ettiği bir Türkiye'yi konuşuyoruz. 2018'de 881 milyar dolarımız var ve 72'nci sıradayız. 2020'yi bırakın, 2019 rakamlarıyla da konuşsak böyle.

Çok değerli arkadaşlar, biz esasen bu konuşmaları daha önceki bütçelerde de yaptık ve 2018 yılında 2019 yılının bütçesini konuşurken aynen şöyle dedim: "Türkiye, AK PARTİ 2007'nin gerisine düşüyor, AK PARTİ'nin gerisine düşüyor. Böyle giderseniz 2002'nin gerisine düşeceksiniz." Evet, bugün oradayız ama bir şeyi tahmin edemedim: 2002'de bile artıda olan Merkez Bankası rezervlerini eksi 55 milyar dolar gibi bir açıkla bırakacağınızı düşünemedik, bunu öngöremedik doğrusu. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Ve cumhuriyet tarihinin en büyük Merkez Bankası rezerv açığıyla karşı karşıyayız.

Çok değerli arkadaşlar, Türkiye çok büyük problemler yaşadı -ekonominin hesap edilebilir döneminden itibaren bakalım, 1960'tan itibaren bakalım- bunları farklı şekillerde aştı ama ilk defa hem hazine hem Merkez Bankası boş. İlk defa hem bütçe açığı koşturuyor hem cari açık koşturuyor. Bu, Türkiye'nin hastalığı değil. Türkiye ekonomisini çalışanlar bilirler. Türkiye büyürken cari açık verir ki biz bunu 2010'lu yıllarda çözmeliydik, dünya böyle çözdü. Dünya artık enflasyonu çözdü, dünya artık faizi çözdü. Zambiya'dan sonra enflasyonda dünyada 2'nci sırada bir ülke olduk. Üzülerek söylüyorum. Burada tek kale maç, kapatılmış bir medya dünyasını, bunları konuşuyoruz ama, konuşuyorsunuz ama gerçekler böyle değil. Ama dışarıdan görünüyor; içeride ne kadar güçlüyseniz dışarıda o kadar güçlüsünüz. Şimdi, diyebilir misiniz ki 2020 yılının Türkiyesi 2013 yılının Türkiyesinden dışarıda daha güçlüdür? Diyemezsiniz. O Türkiye de bizim, bu Türkiye de bizim ama bunu diyemezsiniz.

Şimdi, 2020 yılının dışında da 2019 yılı rakamlarını alsak da böyle. Bakın, 2016-2020 yılı, beş yıl, 1960'tan itibaren beşer yıllık dönemlerle bakın, en kötü büyümenin olduğu dönem, en düşük. Diyelim ki corona dönemi, artı 3 yazalım büyümeye en düşük ikinci büyüme dönemi, 1976-1980'den sonra. Bu performans, uzun süredir geliyor yapısal tıkanmaya. Neden? Çünkü siz 2007'den itibaren yapısal reformları bıraktınız, 2010 12 Eylül referandumuyla ve sonraki radikal süreçlerle, milletin gündeminden kopuk süreçlerle, FETÖ süreciyle, PKK'yla yürütülen çözüm süreciyle, devletin kodlarından ayrı yürütülmüş Suriye merkezli dış politika süreciyle bu yapısal reformların dışına çıktınız. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Ve en son, yüz elli yıllık Parlamento tarihimizin tersine, partili Cumhurbaşkanlığıyla Türk milletinin ayaklarına pranga vurdunuz ve bugün yürüyemiyoruz.

Bakın, bu bütçeyle ilgili, ekonomik sıkıntılarımızın olduğu... 2001 yılı ekonomik sıkıntılarımızın olduğu bir yıldı. 2002 yılının bütçesine bakın, arkadaşlar, 2002 yılının bütçesinde bir enerji göreceksiniz, bir çıkış bütçesi olduğunu göreceksiniz. 2002 yılı bütçesini hazırlayanların nasıl bir çıkış planı ve heyecanı içerisinde olduğunu o bütçeye baktığınızda görüyorsunuz. 1994'teki krizden sonra 1995 yılı bütçesini hazırlayanlarda da bunu görüyorsunuz. Ama bu bütçenin enerjisi yok değerli arkadaşlar. Bu bütçe bize ne diyor yani? Bu bütçenin bir vizyonu yok. Bu bütçenin bize tarif ettiği bir yön yok. Bu bütçe enflasyonla mücadele bütçesi mi? Hayır. İşsizlikle mücadele bütçesi mi? Hayır. Büyüme bütçesi mi? Hayır. Ne? Bu bütçe "Ne yapalım?" bütçesi olmuş, "Ne yapalım?" Alt alta koyup "Ne yapalım?" bütçesi olmuş, ben söyleyeyim "Ne yapalım?" Gelin arkadaşlar...

Bu bütçeyi hazırlayan arkadaki siyasi kadronun enerjisinin tükenmişliği her hâlükârda belli. Zaten bu bütçe sevk edildikten sonra... Düşünün, bir ülkede bütçeyi sevk ediyorsunuz, sonra arkadan usulca reform konuşmaya başlıyorsunuz. Böyle bir şey olur mu ya? Atı çıkarıyorsunuz koşturmaya, arkadan siz başlıyorsunuz koşmaya. Böyle samimi bir düşünce olduğuna inanıyor musunuz? Ya reform yapacaksanız bunu bütçeye koyarsınız, herkes de bilir, dünya âlem de bilir; bu bir reform bütçesidir.

Bu, bir bütçe vizyonundan yoksun, belki de tarihin bilinen en düşük profilli bütçesi. O nedenle şunu samimiyetle söylüyorum: Gelin, gelin, Meclis olarak bir orta vadeli bütçe yapalım, orta vadeli bir plan ve bunun üzerine Türkiye'ye bir çıkış planı yapalım ve 2021 yılında millî iradeye gidelim, seçime gidelim. Bu bütçeyi ve bu orta vadeli planı bugünden yapalım, ortak, biz İYİ PARTİ olarak buna varız ve 2021 yılında da milletimize gidelim, millî iradeye başvuralım, Türkiye'yi çıkışa götürecek yeni bir siyasi iklime kavuşalım. Yeni bir siyasi iklim olmaksızın Türkiye'nin buradan çıkış yolunun mümkün olmadığı her hâlükârda görülmektedir. Bu fakirlik kapanından ancak siyasal iradenin değişimiyle çıkılır.

Çok değerli arkadaşlar, Sayın Oktay çok güzel şeyler söyledi KÖİ'lerle ilgili. Biz de bu konuda birkaç şey söylemek istiyoruz bütçe çerçevesinde. Bir kere şunu söyleyelim ki kamu harcamaları başında söyledim konuşmamın- denetlenemiyor ise o harcamaları yapan siyasi iradenin meşruluğu sorgulanır. Dünyanın her yerinde, her aklı başında ülkesinde, demokratik ülkesinde kamu harcamaları ve işlemleri kamuoyunun bilgisine amadedir.

Bakın, şimdi, bizim Sakarya Milletvekili arkadaşımız Enerji Bakanlığına başvuruyor, soru, diyor ki: "Avrupa'da doğal gaz fiyatlarının 110 dolar civarında olduğu, Türkiye'de de 250-280 dolar civarında olduğu bilgisi var. Bu konunun tarafımıza açıklanmasını..." Ülkeyi savaşa sokabilen Parlamentonun Türkiye'nin doğal gaz fiyatlarında bilgi alması yasak. "Ticari sır"mış, cevap bu. Kozmik odaya girildi bu ülkede, bu sözleşmelere girilmedi. "Ticari sır", cevap. Şimdi, nasıl denetleyeceğiz?

TÜRK TELEKOM, yüzlerce söylenti var. 14 Kasım 2015'te ihale olmuş, parayı yatırmışlar, kredi almışlar, kredi ve temettülerle beraber gitmişler. Minimumu 10 milyar 450 milyon dolar, minimumu. Rivayetler muhtelif, bakır satışlarından, kurumlar vergisi muafiyetinden 20-30 milyara gidiyor. Peki, biz bunu neden denetleyemiyoruz, bu neden bilgimize amade değil? Millete dönüp ne diyeceğiz? Biz bunu sormazsak Allah bize sormaz mı? Suskun toplum mu olacağız? Dünyada konuşmayan, sorgulamayan, denetlenmeyen bir toplumun ilerlemesinin mümkün olmadığını binlerce yıllık tarih gösterdi.

Efendim, şehir hastaneleri... Bakın, ben yine sordum, bu Plan Bütçede Sayın Bakana sordum. Bursa'da Rönesans bir şehir hastanesi yapmış, ne güzel. Biz de iktidara gelirsek, samimiyetle söylüyorum, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesini yeniden, modern bir şekilde yapıp şehrin doğusunda da bir başka hastane yapmayı düşünüyoruz, ne güzel ama bunu kaça kiraladınız ya? Kaç tane? 19 tane. Şimdi bıraktı Sağlık Bakanlığı, Bütçeden biliyorum. Bunun kaça kiralandığını... Bir şahsa bir lise, bir okul yaptırıyor ve bunu kiralıyor. Bunun kaç liraya kiralandığını vergi verenlerin bilme hakkı yok mu? Yoksa nasıl denetleyeceğiz bunu? Nasıl bir meşruiyet olacak? Neresinden tutacağız bunun?

Şimdi, çok değerli arkadaşlar, başka KÖİ'ler ve ihaleler var. Şimdi, burada bir köprü ve 13 milyar 15 milyon 630 bin, bu Osmangazi Köprüsü. Ben bunu, bu rakamla beraber bilen bir arkadaşa gösterdim. Bana verdiği cevap şu, dedi ki: "Hocam, bu, yeni kurdansa, yani bu, 8 lira civarındansa iyi bir iş olmuş, aşağı yukarı 1 milyar 650 milyon dolara iyi bir iş olmuş ama bu, ortalama kurdansa, yani 6,90'dansa, o zaman burada bir 300-350 milyon dolarlık bir fark var." Peki, bunun tamamı dolarsa dedim. (İYİ PARTİ, CHP ve HDP sıralarından alkışlar) Dedi ki: "Hocam, bunun 4 tane direğinde 160 ton altın yoksa böyle bir köprü yoktur." (İYİ PARTİ, CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

Şimdi, Sayın Oktay, değerli arkadaşlar; bir alan var Türkiye'de, FETÖ hiç girmemiş; dış güçler girmemiş, girememiş; Almanya, Amerika zaten uğrayamamış: KÖİ'ler, kamu ihaleleri. Öyle korunmuş ki, arzu ederdik ki bunu yönetenler Türkiye'nin Adalet Bakanlığını da, İçişleri Bakanlığını da, Millî Eğitim Bakanlığını da yürütseydiler de oralara da girmeseydi bu dış güçler. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, biz sizden şunu istiyoruz: Bakın, şu vereceğim bilgilerin yanlış olduğunu ama böyle üst perdeden değil de elinizdeki resmî belgelere dayanarak söylemenizi. Gerçek rakamı biz bilmek istiyoruz. Bu bizim bildiğimiz, bulduğumuz bir hesap ve biz bunu sorduk Sayın Oktay, size de sorduk. Plan Bütçedeki arkadaşımız Sayın Erhan Bey, Sayın Erhan Usta 17 Kasımda Hazine ve Maliye Bakanına sordu, 19 Kasımda Ulaştırma Bakanına sordu, 27 Kasımda bizzat size sordu, henüz bir cevap alamadı.

Bakın, 7 Nisan 2008'de Gebze-İzmir Otoyol ihalesine çıkılıyor. İlan edilen sözleşmede 35 kuruş kilometre/yol, 35 lira köprü geçişi -mümkünse, müsait olan arkadaşlar bunları not alabilir veya tutanaktan alabilirler, televizyon başındaki milletimiz de not edebilir- ve 35 bin araç garanti ediliyor; sonra birinci zeyilnameyle 45 liraya çıkıyor geçiş, sonra 26,55 dolara çıkıyor, sonra 30 dolara çıkıyor zeyilnameyle, sonra 35 dolara çıkıyor ve 40 bin araç garantisiyle ve 27 Eylül 2010 tarihinde sözleşme yapılıyor yirmi iki yıl dört ay yapım süresiyle -yedi yıl yapım, on beş yıl işletme- yalnız yapım da kısmi bölünüyor yani köprü ayrı bir proje, Gebze-Orhangazi ikinci, Orhangazi-Bursa üçüncü, Bursa-Balıkesir dördüncü, Balıkesir-İzmir beşinci proje olarak, her biri bağımsız gibi ve sözleşmede deniyor ki: "Bunlar birbirinden bağımsız bitirilebilir." Ve diyor ki sözleşme de: "Bitirilirse ödeme başlar." Ne kadar ödeme? On beş yıl ama sözleşme öyle demiyor. Bir ödeme başlar... Yani normalde 2021'de bitecek sözleşme, 2020'de yatırım bitecek; on beş yıl ödenecek, 2035'te ödeme bitecek. Peki, 2016'da bitti köprü, 2016'dan 2031 yılına kadar mı yani dört yıl öne mi çekecek? Hayır. "Ödeme süresi uzayacak." diyor.

Şimdi, çok değerli arkadaşlar, Sayın Oktay; bakın, bizim öğrendiğimiz şey şu: Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nü de yapan Japon firma bu köprüyü yapan firma ve bu köprüye teklifi 1,470 milyar dolar ve bütün çalışmalarda bu köprünün maliyeti -temel 1,2 milyar dolar- 1,430 çıkıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada 35 dolarla başlayan ödemenin bir özelliği var: İlan tarihinden itibaren, 2008'den itibaren Amerikan enflasyonu oranında artıyor. Yani, açıldığında 35 dolardan değil, açıldığında 42 dolardan başlıyor, ortalama 46 dolar 74 sent. Şimdi, bizim hesabımıza göre sadece... Ve bu birinci köprü İstanbul'da üç buçuk-dört yıl, ikinci köprü de aşağı yukarı üç yıl civarında bitiyor yani, bu köprülerin dört yılı geçeni yok, dünya tecrübesi böyle. Dolayısıyla, köprü üç yıl dört ayda bitiyor ve üç yıl sekiz ay erken bitiyor, bin üç yüz elli dört gün erken bitiyor. Bin üç yüz elli dört gün ne ödeme var? 2 milyar 130 milyon 248 bin dolar ilave ödeme var. Köprünün maliyeti bizdeki hesaba göre 1,470. Değerli arkadaşlar, bu neden sözleşmede yok? Sizden ricamız: Bu bilgileri lütfen elinizdeki resmî belgelerle doğrulayın ve kamuoyunu aydınlatın, biz de burada kamuoyunun aydınlatılmasına bir vesile olalım.

Ve sonuç: On dokuz yıl on dört gün işletme boyunca ortalama 46,74 dolardan bu köprünün maliyeti 13 milyar 15 milyon dolar, 2035 yılı bittiğinde bu köprüye Türk milleti, hazine, millet neyse ödeyeceği para bu; 3 milyar 944 milyon dolar da yol ve toplam 16 milyar 959 milyon dolar. Türkiye'nin sınırları 249 bin kilometre arkadaşlar, köprüyü yapıyoruz, Türkiye'nin sınırlarını da otoban yapıyoruz, ortada bir 300-350 milyon dolar para kalıyor, onu da millete serpiyoruz. Tank paleti 50 milyon dolar için verdik ya, sadece kârında 212 tane 50 milyon dolar var. Bize Allah nasip eder, milletimiz kredi verirse köprüyü ödeyecek fiyat 9,3 dolar, 80 lira; yarısı geçenden yarısı hazineden. Böyle yaptığınızda bu maliyetlerle on-on iki yılda bu köprü ödeniyor. Bizim talebimiz KÖİ'lerin ve bunun, bu sözleşmelerin birlikte kamuoyuna aktarılması.

Çok değerli arkadaşlar, hazırlığımız tabii, buna göre değildi ama konu itibarıyla biraz süre aldı. Şimdi, esasen bu denetim, bütçe yürütme ve bütçe hakkının bir parçasıdır. Eğer bu denetimi yapamazsak bütçeden, bütçe hakkından konuşmamızın anlamı yok. Tekrar ediyorum, biz burada bu bilgilerimizin resmî bilgilerle doğrulanmasını istiyoruz. Bütün bu çalışmamızla bu bilgilerin doğrusunu -bu veya değil- kamuoyuyla paylaşırsak buna bir vesile olmuş olacağız.

Çok değerli arkadaşlarım, yapısal tıkanma, yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla devam ediyor. Bakın, yasaklı bir Türkiye'deyiz; basına tekrar, özellikle İYİ PARTİ'yi görünmez kılmakla başlayan cezalar yağdı. Ben AK PARTİ'li arkadaşlara sadece şunu hatırlatmak istiyorum: 14 Ağustos 2001, AK PARTİ'nin Bilkent Otel'de kurulduğu gün Sayın Erdoğan dört kanaldan canlı yayına katıldı; Sayın Bakan da burada, bunun şahididir. Arkasından Bülent Bey, Abdullah Bey katıldılar ve biz o güne "yasaklı Türkiye" diyorduk, "yasaklı Türkiye" diyorduk. 25 Ekim 2017'de Sayın Meral Akşener parti kurdu, beş ay sonra ancak fotoğrafını bir televizyon kanalından gösterebildik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) - Çok değerli arkadaşlar, adaletin ve liyakatin düştüğü toplumlarda ilerleme olmaz. Bakın, sorunlarımızın önemli bir nedeni konuşamamamızdandır. Konuşamayanlar sorunlarını çözemezler ve konuşamayan bir Türkiye sorunlarını çözemiyor, evimizdeki gibi. Bunların altında boğuluyoruz. Konuşan bir Türkiye'den korkmamak lazım. İlerlemeci liderlik konuşan toplum ister, ilerlemeci olmayan liderlik konuşmalardan korkar ve korkak liderliklerdir. Bugünkü Türkiye, Türkiye'nin fotoğrafı değildir, çok güçlü bir Türkiye vardır.

Bakın, güçlü bir Türkiye için ihtiyaç duyduğumuz her şeyin sahibiyiz, her şeyin. İnanın, bu ülkeye liyakat ve adaletin kesin giriş yaptığına inanılsın, üç ay içerisinde bu coğrafyada büyük bir coşku olur ve bu coğrafya kendi enerjisi ve kendi kaynaklarıyla yükselen bir Türkiye olur; aynen sizin bir zamanlar, 2007'de yaptığınız gibi ve ondan daha yüksek bir çıkış olur. Yenilenmiş bir Avrupa Birliği stratejisiyle, bölgede istikrarı arayan ekonomik coğrafyayı bu anlamda merkezine koyan bir anlayışla, üretim ve istihdam merkezli bir ekonomik büyüme modeliyle Türkiye 21'inci yüzyılın ikinci yarısında güçlü dünyada yerini alacaktır. İnşallah, tam talebimiz, 2021 yılında böyle bir çıkış için millî iradeye gidilmesidir.

Ben tekrar bütçenin hayırlara vesile olması, ülkemizin sorunlarını çözmesine katkısı olması dileğiyle teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)