| Konu: | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 08.12.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ABDUL AHAT ANDİCAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, aziz Türk milleti; bugün Türkiye Cumhuriyeti için bir beka sorunu olarak gördüğüm bir konuyu burada tartışmak istiyorum. "Biz on dört yıldır kesintisiz siyasi iktidarız ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var. Elbette çok sevindirici, ümit verici gelişmeler yaşandı. İmam-hatiplere olan ilginin artması, tüm okullarda Kur'an-ı Kerim, siyerinebi, Osmanlıca gibi derslerin seçmeli olarak okutulması başlı başına çok güzel şeylerdir. Bununla birlikte ülkemizin ihtiyacı, milletimizin talebi, bizim hayalimiz olan nesillerin yetiştirilmesi konusunda hâlâ gerideyiz." Bu sözleri Sayın AKP Genel Başkanı 2017'de Ensar Vakfında söylüyor. Bu yıl ekim ayında da benzer bir konuşma yapıyor; muktedir olmakla iktidar olmanın farklı şeyler olduğunu söylüyor ve bu noktadan yola çıkarak gerçek iktidarın fikrî iktidar olduğunu söylüyor ve on sekiz yıllık siyasi iktidarlarına rağmen fikrî iktidar olamadıklarını söylüyor yani gerçek iktidar olamadıklarını söylüyor. Ve burada söylediği ilginç bir cümle var: "Genç bir nüfusa sahibiz ama medeniyet tasavvurumuzu hâlâ hayata geçiremiyoruz." Sayın AKP Genel Başkanının medeniyet tasavvurunu niçin hayata geçiremediğini de konuşmalarındaki şu cümlelerden anlıyoruz: "Medyadan sinemaya, bilim-teknolojiden hukuka kadar pek çok alanda hâlâ etkin yerlerde ülkesine ve milletine yabancı zihniyetteki kişiler, ekipler ve hizipler var." diyor ve ekliyor: "Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirilmek üzere çıkılan yolun en sığından, en bayağısından, en çarpığından Batı taklitçiliğine dönüşmüş olması cumhuriyetimizin en büyük kaybıdır."
Bütün bu ifadeler önümüze şöyle bir fotoğraf koyuyor değerli milletvekilleri: Sayın Erdoğan'ın Türkiye için bir medeniyet tasavvuru var, anlaşılır bir şey. Bu tasavvurun gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel, Batı taklitçisi olarak yozlaşmış cumhuriyet nesilleridir. Yine, Sayın Erdoğan'ın kendi ifadesiyle -tırnak içinde söylüyorum- bunların yerine dindar ve kindar nesiller geldiği zaman AKP'nin gerçek iktidarı tamamlanmış olacaktır. Bu noktada "Sayın Erdoğan'ın medeniyet tasavvuru nedir?" diye bir soru aklınıza muhtemelen geliyor. Bunu da siyaset merdiveninin basamaklarını tırmandığı 1990'lı yıllarda yaptığı bir konuşmadan anlıyoruz. Şöyle diyor Sayın Erdoğan: "21'inci asır inanıyorum ki İslam medeniyetinin öne geçtiği bir asır olacaktır. Bu yeni medeniyet dalgasına kim katkıda bulunursa o katkıda bulunanlar ecrini katbekat fazlasıyla alacaktır. Bu yeni medeniyetin, İslam medeniyetinin onurlu yükselişine katkıda bulunamayanlar ise zillet içerisinde kalmaya mahkûmdurlar." Sayın Erdoğan geçen yıl Din Şûrası'ndaki konuşmasında da şunları söylüyor: "Ticaretimizden beşerî münasebetlerimize, eğitim öğretimden evliliğe, temizlikten kılık kıyafete yaşantımızın her safhasını düzenleyen -falan- dine inanıyoruz. Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz." Sayın Erdoğan'ın bu sözleri bir sade vatandaş Erdoğan olarak doğrudur ama Cumhurbaşkanı kimliğiyle söylüyorsa ve devleti oraya yerleştiriyorsa doğru değildir arkadaşlar.
Son olarak, bu yakınlarda, AKP'de Disiplin Kuruluna gönderilen parti kurucusu İhsan Arslan'ın "Evet, Türkiye'de solcu arkadaşlarımızın ütopyaları vardı, ülkücü arkadaşların Kızılelması vardı, bizim de İslam'ı yaşadığımız toplumda hâkim kılmak -tırnak içinde- şeriat devleti kurmak gibi bir idealimiz vardı." sözlerini hatırladığınız zaman, bütün bu ifadeleri üste üste koyduğunuz zaman, Sayın Erdoğan'ın "İslamileştirilmiş bir Türkiye ve yeniden canlandırılmış bir İslam medeniyeti" hayal ettiği açık olarak ortaya çıkmaktadır.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Vay vay vay! Geç kalmışsın. CHP onu yirmi sene önceki...
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) - İslami medeniyetin ön şartı da İslamileştirilmiş bir devlet modeli olarak ortaya çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlar, öncelikle Sayın Cumhurbaşkanına birkaç konuyu hatırlatmak istiyorum. Öncelikle kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'de yönetenlerden bahsedilir ama günümüz anlamında, siyaset anlamında herhangi bir devlet biçiminden bahsedilmemiştir. Yani, Kur'an'da bulunan siyasi terimlere bakıldığında "devlet" sözcüğü bir yerde, Haşr suresinde, 7'nci ayette geçer.
(Hatip tarafından Haşr suresinin 7'nci ayetikerimesinin okunması)
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) - Burada geçer ve devlet burada "varlık" olarak "zenginlik" olarak kullanılmıştır, bizim anladığımız manada değil. Zaten Peygamberimizin Müslümanlara kendisinden sonra bir halife ve yönetim biçimi önermediği de hatırlanırsa dinimizin bize İslami bir devlet modeli önermediği açıktır. Zaten "devlet" sözcüğü de Abbasiler Dönemi'nden itibaren İslami literatüre girmiştir.
Medeniyete gelince, medeniyet, bir toplumsal kültürün özellikle üç alanda, bilim, hukuk ve sanat alanlarında başarıları aracılığıyla diğer kültürlere kendisini kabul ettirmesiyle ortaya çıkar. Bu üç alandaki başarılar o toplumun malı olmaktan çıkar, diğer kültürlerin de hâkim unsuru hâline gelir ve bu şekilde diğer kültürler de onu benimsediklerinde medeniyet ortaya çıkar. Sayın AKP Genel Başkanı da dindar nesil yetişmesine rağmen ilimde, sanatta, kültürde sıkıntılarla karşı karşıya kaldıklarını ve medeniyet tasavvurunun bu yüzden gerçekleşmediğini söylüyor. Sayın Erdoğan, bunun basit bir nedeni var: Biat kültürüyle yetiştirilen nesillerle bilim, hukuk ve sanat alanlarında diğer kültürlerle yarışıp onlara hâkimiyet sağlayabilecek başarılar elde etmek mümkün değildir. Arkadaşlar, işte bu nedenle demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan cumhuriyet; yetiştirdiği fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller sayesinde, Anadolu'da, bugün İslam devletlerinin ve Türk devletleri dâhil bütün dünya devletlerinin model olarak kabul edebileceği bir devlet hâline gelmiştir. Geçenlerde Sözcü İbrahim Kalın şöyle bir demeçte bulundu, bir "tweet" attı, Sayın Kalın şöyle diyor: "Bize yüz elli yıldır 'modernleşme' adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı." Yüz elli yıldır bize, Türk milletine başkalarının hikâyeleri anlatılmış. "Artık kendi hikâyemizi yazmanın zamanı geldi." diyor on sekiz yıllık iktidardan sonra. Ve böylece Sayın Erdoğan'ın hayaline destek veriyor. Sayın Kalın, siz de Sayın Erdoğan da yanılıyorsunuz. Cumhuriyetin hikâyesi sizin için başkalarının hikâyesi olabilir ama bizim için Çanakkale'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da emperyalistlere karşı savaşırken kan döken, şehit olan aziz Mehmetçiklerin yazdığı bir hikâyedir. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Batı emperyalizmine karşı mücadele ederken Osmanlı'nın küllerinden modern bir devlet yaratmayı, inşa etmeyi becerebilen Türk milletinin hikâyesidir. Birilerinin sözde hikâyeleri, bundan sonra yapacaklarını iddia ettikleri, sözde yazacaklarını hikâye ettikleri sözde hikâyeleriyle gölgelenemeyecek bir hikâyedir. Türk milleti var oldukça, bu coğrafyada yaşadıkça da bu hikâye hem yazılmaya devam edecektir hem anlatılmaya devam edecektir.
Son olarak Sayın Cumhurbaşkanına seslenmek istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanı, eğer bu ülke, işgalci emperyalistlerin istediği şekilde bir İslam devleti olarak kalsaydı -siyasi manada söylüyorum, yanlış anlaşılmasın- bugün hâlâ sömürge olan ve Batılı ülkeler tarafından kuklalarla yönetilen sıradan bir Orta Doğu ülkesi olarak kalırdı. Onu İslam ülkelerinin ve üçüncü dünyanın gıpta ettiği, Batı'yla yarışabilen bir ülke hâline getiren özelliği, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olmasıdır. Bu gerçeği kabul edin Sayın Cumhurbaşkanı dolayısıyla cumhuriyeti kuranlarla ve cumhuriyet değerleriyle mücadeleyi bırakın. Günümüz İslam dünyasıyla asla gerçekleşmeyecek olan hayalleriniz için bu ülkeyi araç olarak kullanmaktan vazgeçin. Aksi takdirde, iktidarınız bittiğinde tarih sizi bir dipnot olarak kaydedecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)