GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:26
Tarih:09.12.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA FERİDUN BAHŞİ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargıtay, Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu, Hâkimler ve Savcılar Kurulu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı ve Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu bütçeleri üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı yeni bir adalet reformu müjdesi verdi. Bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde yine AK PARTİ iktidarı on sekiz yılını doldurdu. Bu süreçte defalarca yargı reform paketi açıklandı. Peki, bu kadar reformdan sonra ülkede adalet adına değişen bir şey olmuş mu? Mevcut Adalet Bakanına ve bir önceki Yargıtay Başkanına göre olmuş. Ne olmuş? Yargıya güven yüzde 80'lerden yüzde 20'lerin altına gelmiş. Yapılacağı söylenen yargı reformundan bir sonuç bekleyen var mı? Gördüğümüz kadarıyla AK PARTİ topluluğu beklemiyor, eski Adalet Bakanı Cemil Çiçek de beklemiyor. Zira, "Bize, topyekûn bir tevbe-i nasuh yani samimi tövbe lazım. 'Reform' kelimesi çok aşındı, kimse bir şey beklemesin." diyor. "Reform" kelimesini kim aşındırdı? Olağan yasal düzenlemeleri bile reform olarak ambalajlayıp kamuoyuna kim sundu? Hatta birbirine zıt düzenlemelerin ikisine birden kim reform adını verdi? Tabii ki iktidar. Hâlbuki tüm reform paketlerinin içi boş çıktı, hele de yargı paketleri. Hatırlıyor musunuz geçtiğimiz yıl büyük törenlerle Yargı Reformu Strateji Belgesi açıklanmıştı. Ne yapıldı? Birkaç rutin düzenleme, ardında da iktidarın çok istediği çoklu baro yasası ve idarenin yargı üzerindeki müdahalesi hep arttı, artmaya devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayan, siyasi davalarda yürütmeyle uyumlu kararlar veren hâkimler ödüllendiriliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde siyasetin yargıya baskısı gerekçesiyle ağır tazminat kararları veriliyor. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü "Demokratik hak ve özgürlük standartlarını yükseltecek bir şekilde yeni bir hamle yapmanın ekonomiye, siyasete, topluma, dış politikaya birçok olumlu etkisi olacak." diyorsa da Cumhurbaşkanı elde ettiği gücü paylaşmak istemiyor. Gücünü diğer güçlerle paylaşmak istemediğinden kuvvetler ayrılığı ilkesini de kabul edemiyor. Bu düşüncede olsaydı Türkiye'nin son kıymetli varlıklarını elinde toplayan Varlık Fonunun Başkanlığına kendisini atamazdı Varlık Fonunun her türlü faaliyetlerini ticari sır kapsamına almazdı, işlemlerini Meclis denetimi, Sayıştay denetimi ve yargı denetimi dışına çıkarmazdı. Tüm bu sebeplerle hukuk ve ekonomi reformu yapılacağına pek de inanmıyoruz.

Değerli arkadaşlar, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 1'inci maddesi "Bütün insanlar hür, haysiyet ve hakları bakımından eşit doğarlar." der. Türkiye'de herkes eşit ancak AK PARTİ yandaşları biraz daha fazla eşit. "Benden olan, benim gibi düşünen ve bana oy verenler" gibi değerlendirmeler her şeyin önüne geçti. Bakın, Adalet Bakanı yaptığı bir konuşmada "Yargı hiçbir kişi, kurum ve merciden emir, talimat, telkin almaz. Hiç kimse ve Adalet Bakanı da dâhil olmak üzere hiçbir kurum yargı yetkisini kullanan mahkemelere vekâleten konuşamaz." diyor yani "Yargının yegâne ideolojisi adalettir." diyor. Evet, Sayın Bakan, bu söyledikleriniz gerçekten de hukukun ilkeleri bakımından olması gerekenler. Ancak yargı ile siyasi iktidar arasındaki ilişki hakkını arayanları, yargıya başvuranları tedirgin etmeye devam ediyor. Siyasi iktidarın yargıyı biçimlendirmeye çalışması demokrasiyi zayıflatıyor ve hukukun zarar görmesine neden oluyor, insanımız özellikle siyasi davalarda yargıya güvenemiyor. Adalet reformu ihtiyacının temel sebebi, yargıya olan bu güven aşınmasıdır. Bu iktidar adil bir yargı sistemi getirebilir mi? Reform paketi yürütmenin yargı üzerindeki etkinliğini azaltabilir mi, buna inancınız var mı? Takdiri sizlere bırakıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargı reformunun gündemde olduğu bu dönemde adliye topluluğunun çözüm bekleyen bazı sorunlarına da değinmek istiyorum. Bugün Türkiye'de 14.958 hâkim, 6.894 savcı olmasına rağmen bunlar iş yükü altında ezilmektedir. Adli yargıda hâkimler normalin neredeyse hâlâ 5-6 katı dosyaya bakmakta, mahkemelere yıllık ortalama 1.000-1.500 dosya gelmektedir. Hâlbuki gelişmiş ülkelerde bir hâkimin yıllık baktığı dosya sayısı ortalama 200 civarındadır, bizim hâkimlerimiz üzerindeki -biraz önce söz ettiğim- siyasi baskı da cabası. Ayrıca, yıllardır halk arasındaki adıyla "yıpranma payı" yani itibari hizmet süresiyle ilgili yasa da bir türlü çıkarılamıyor. Hâkim, savcı meslektaşlarımız itibari hizmet süresi yasasının çıkarılmasını ve özlük haklarında iyileştirilmeler yapılmasını hâlâ talep ediyorlar.

Değerli milletvekilleri, yine adliye binalarında çalışan personelin bazı sorunlarını da sizinle paylaşmak istiyorum. Adliye çalışanları mesai süresine bakmaksızın diğer kamu kurumu çalışanlarına nazaran çok yüksek iş yükü ve düşük maaşla zor şartlarda çalışmaktadır; herkesin sıcak yatağında uyuduğu gecenin bir yarısı otopsiye giderler. Ülkedeki icra dosya sayısı 28 milyona ulaşmış, icra çalışanları her türlü tehditten nasibini alır. Ağır ceza mahkemeleri personelinin olumsuz davalar sonunda psikolojisi bozulur, komik keşif ücretiyle dağ taş demeden gezdirilir. Yargı çalışanlarının ek göstergeleri düşük olduğu için yaş haddine kadar çalışmak zorunda kalırlar. Denetimli Serbestlik görevlileri tüm gününü en ağır suçlar işlemiş hükümlülerle bir arada geçirir, sıkıntılarını çözmeye çalışır ancak kendilerine özel bir hizmet sınıfı dahi çok görülür. İşte bu sorunlarla her gün yüz yüze olan adliye çalışanlarımız ek göstergelerinin yükseltilmesini, iş riski tazminatı ile itibari hizmet sürelerinin özlük haklarına eklenmesini talep ediyorlar.

Değerli milletvekilleri, çözüm bekleyen bir başka konu ise ceza ve infaz koruma memurlarının sıkıntıları. Daha önce verdiğimiz yasa teklifleri, önergeler ve konuşmalarla gündeme getirdik ancak iktidar bu sorunları muhalefetin dile getirmesinden rahatsız olacak ki verilen yasa teklifleri komisyonda bekletiliyor, önergeler reddediliyor. Nedir bu sorunlar ve talepler? İnfaz koruma memurları ve diğer cezaevi personeli 3600 ek göstergenin gece gündüz demeden zorlu bir görev ifa eden tüm cezaevi çalışanlarını da kapsamasını istiyor. İnfaz koruma başmemurlarının kadrolarının 1'inci, infaz koruma memurlarının kadrolarının 3'üncü dereceye kadar yükseltilmesini talep ediyorlar. İşyurtlarından elde edilen kârdan bütün personelin yararlanmasını istiyorlar. Can güvenliği sebebiyle görevdeyken taşıdıkları silah ruhsatlarının emeklilikte de harç ve vergiden muaf tutulmasını istiyorlar. Cezaevlerinde genel idari hizmetler sınıfında çalışanların Emniyet hizmet sınıfına alınmalarını talep ediyorlar. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü bünyesinde infaz ve koruma memurları güç şartlar altında çalışmaktadır. Bu dile getirdiğimiz taleplerinin bir an önce karşılanmasını talep ediyorlar.

Değerli milletvekilleri, diğer bir konu ise kamu avukatlarının sorunları. Kamu kurum ve kuruluşlarının hukuk hizmetlerini yürüten, dava ve duruşmalarını takip eden, hukuki görüş veren, emek ve mesaisini sadece çalışmış olduğu kuruma vakfeden kamu avukatlarımız var. Kamu avukatlarının iş yükü de çok ağır. Sadece duruşmalar değil istinaf, temyiz, icra aşamaları da kamu avukatları tarafından yapılır ama maalesef bu olağanüstü gayretin karşılığı olan saygıyı göremiyorlar. Kamuda çalışan avukatlara âdeta üvey evlat muamelesi yapılıyor. Birçok hizmet sınıfının ek gösterge ve tazminatlarında iyileştirmeler yapılmış olmasına rağmen, maalesef avukatlık sınıfı iyileştirmeden mahrum bırakılmıştır. Yeni reform paketinde kamu avukatlarının da unutulmamasını talep ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

FERİDUN BAHŞİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, son olarak şunu da ifade etmek istiyorum: Hukuk devleti, sadece bir grubun, bir kesimin kendisini emin ve güvende hissettiği değil, ülkedeki tüm vatandaşların kendisini güvende, adaletten ve hukuktan emin hissettiği, yargıya sonuna kadar güvendiği bir devlettir.

Sözlerimi burada bitirirken "Ne mutlu Türk'üm diyene." diyor, bütçenin aziz milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)