| Konu: | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 26 |
| Tarih: | 09.12.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2021 yılı Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesi üzerine söz aldım. Sizleri saygıyla selamlarım.
Şimdi ben, burada bugün makroekonomiyi konuşmayacağım, her ne kadar bu yeni sistemde Sayın Hazine ve Maliye Bakanı ekonominin genelinden sorumlu bir rol üstlenmiş olsa da bu hukuki değil. Çünkü Hazine ve Maliye Bakanlığının kanunda böyle bir yetkisi yok.
İkincisi, kurumsal olarak da Hazine ve Maliye Bakanlığının altyapısı makroekonominin yönetimine müsait değil. Bu, benim öteden beri dile getirdiğim bir konudur. Bu çarpıklığın bir an evvel giderilmesi lazım. Hele hele de bugün Adalet Bakanımız da buradaysa yani adaleti konuşuyorsak, kanunlara uymamız gerekir diye düşünüyorum ya da kanunu değiştireceksiniz.
Şimdi, bütçenin tümü üzerinde 1'inci gün yaptığım konuşmada şöyle bitirmiştim, onunla başlayacağım: "Eğer bir ülkede hukukun üstünlüğü hâkim değilse, bir ülkede şeffaf ve hesap verebilir yönetim anlayışı yoksa ve etkin denetim mekanizmaları yoksa, denetim mekanizmaları çalışmıyorsa o ülkede sürdürülebilir bir sosyoekonomik kalkınmadan söz etmek mümkün değildir." Dolayısıyla Adalet Bakanımız da buradayken, hazır reform çalışmaları da konuşulurken bu çerçevede hareket edilmesinin ben doğru olduğunu düşünüyorum.
Şimdi Sayın Millî Savunma Bakanı da burada. Tabii, ben savunma üzerine konuşmayacağım, benim uzmanlık alanım değil ancak savunma veya güvenlik meselesi, sadece savunma anlamında değil, bir de ekonomik güvenlik meselesi var. Aralık 2017 tarihinde, bundan tam üç yıl önce Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekiliyken bütçenin tümü üzerinde yaptığım konuşmada, şimdi tutanaklardan okuyorum, şöyle bir şey söylemişim: "4'üncü önemsediğim ve üzerinde durmak istediğim konu ekonomik güvenlik konusudur. 'Dış kaynağa bağımlı bir ekonomiyiz' diyoruz. 'Türkiye 15 Temmuzda bir işgalin eşiğinden döndü.' diyoruz. O formatta olmadı başka bir formatta Türkiye yeni ataklarla karşılaşabilir. Dolayısıyla ekonomik güvenlik konusu hiçbir şekilde ıskalanmaması gereken ve üzerinde hassasiyetle durmamız gereken bir konudur. Bunun için de yapacağımız en önemli şey dış bağımlılığımızı azaltmaktır, dış finansman bağımlılığımızı mutlak suretle azaltmak durumundayız." demişiz.
Şimdi, tabii, biz bunu söylediğimizde Türkiye'nin, daha doğrusu Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının rezervleri artı 37 milyar dolarmış, 37 milyar dolar. Bugün eksi 47 milyar dolar yani sanki biz bunun tersini yapın, ekonomik güvenlik konusu önemsiz demişçesine, böyle bir davranışla, bu kadar önemli bir konuda Hükûmet bir adım atmamış, tam tersine o günden bugüne 84 milyar dolar rezervi bozmuştur.
Şimdi, tabii, ben burada şunu söylüyorum: "15 Temmuzdan sonra başka bir formatta, başka ataklar olabilir." Tabii, biliyorsunuz Temmuz 2018'de Türkiye birtakım sıkıntılar yaşadı, ekonomik sıkıntılar yaşadı, kurla ilgili sıkıntılar yaşadı. Şimdi orada olup bitenler hemen bir kur atağı olarak adlandırıldı. Arkadaşlar, bana kalırsa bu bir kur atağı falan değildir yani bir finansal saldırı da olmamıştır Türkiye'ye. Türkiye'de siyaset gerginleşmiştir, dış politika gerginleşmiştir. Buna karşılık hem yerli yatırımcı hem de yabancı yatırımcı pozisyon almıştır. Yani burada içeridekiler yapmadı mı? Yani doların artacağı endişesi ortaya çıktığında insanlar dolar talep etmiştir. Finansal saldırı böyle olmaz ancak Türkiye -inşallah olmaz- bu tür saldırılarla karşılaşabilir. İşte, o yüzden hep diyoruz ki: "Ekonomimizi güçlendirelim, ekonomimizin kırılganlığını azaltalım." Ancak Hükûmetin bu konuda bir gayretinin olmadığını görüyoruz. Öneriyoruz, söylüyoruz fakat akla şu geliyor: Demek ki taşıma suyla değirmen dönmüyor. Yani ne kadar söyleseniz de kendilerinin böyle bir şey yapma niyeti yok. Yine ikaz ediyoruz, daha önceki konuşmalarımda iki konuda çok ciddi şekilde ikaz ettiğimi hatırlıyorum. Şunu demiştim: "Bakın, Türkiye bir ikiz açığa gidiyor." Bugün ikiz açıkla karşı karşıyayız. Bütçe açığı bir yanda, yüksek kamu açığı ve yüksek cari açık... Diğer taraftan ikinci önemsediğimiz ve sürekli ikaz ettiğimiz konu "Türkiye, bu gidişle bir bütçe açığı, borçlanma, faiz kısır döngüsüne girer." dedik, işte girdik oraya. Yani, dolayısıyla, lütfen bu önerileri dikkate alın ve faaliyetlerinizi ona göre sürdürmeye devam edin.
Ben konuşmamın bundan sonraki kısmında daha çok bütçe ve kamu açığı meseleleri üzerinde yoğunlaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, 2020 yılında kamu kesiminin 297 milyar TL, eski parayla 297 katrilyon lira, millî gelire oran olarak da yüzde 6,1 oranında açık vermesi öngörülüyor Hükûmetin rakamlarına göre. Şimdi, bu rakam çok yüksek bir rakam. Bakın, 90'lı yıllar -hep söylüyoruz- kamu açıklarının çok yüksek olduğu yıllardı. Bu rakam, 90'lı yılların ortalaması kadar bir rakamdır. Dolayısıyla Türkiye, bu anlamda ciddi bir riskle karşı karşıyadır. Hatta kamu açığı daha üst bir rakam, bütçe açığı onun altındaki bir rakam, orada 90'lı yılların ortalamasının üzerine çıkmıştır. Hangi yılda? 2020 yılında bütçe açığı. Buraya dikkat etmek gerekiyor. Şimdi, tabii 90'lı yıllarda açığımız yüksekti ancak 2000'li yılların başından itibaren birtakım programlar uygulanmaya başladı ve Türkiye -teknik bir konu ama bir çok arkadaş artık biliyor- ciddi program tanımlı faiz dışı fazlalar verdi. Kasıt şudur: Yani eğer siz faiz yükünü düşürmek istiyorsanız, faizin dışındaki ve bir defalık gelirlerin dışındaki yani ana omurga gelir ve giderleriniz arasındaki farkı pozitifte tutmanız lazım ve Türkiye onu başardı. Siz, yüzde 4'lerde program tanımlı faiz dışı fazla devraldınız önceki iktidardan ancak bugün geldiğimiz durumda Türkiye'nin, yine Hükûmetin rakamlarına göre kamuda faiz dışı, program tanımlı bir faiz dışı fazla olmadığı gibi millî gelirin yüzde 5,1 oranında bir açık vardır; bu, sürdürülmesi mümkün olmayan bir şeydir, eğer bunu böyle... Ve bakıyorsunuz, ileriki yıllara, 2023'e kadar da bu açığın sürdürüleceğini -düşmekle birlikte- öngören bir program var. Bu programla Türkiye'nin faiz yükünü düşürme imkânınız olmayacaktır. Lütfen, burada daha dikkatli olun.
Şimdi, "Bütçe bozuluyor." deyince; yani "Bütçe açığı arttı, bütçe bozuluyor." diyoruz, arkadaşlar bozuluyor. Niye bozuluyor? Diyorlar ki "Ya, pandemiden oldu." Değil arkadaşlar, değil. Yani analizi, teşhisi yanlış yaparsak tedavimiz yanlış olur.
Bakın, ben hep Hükûmetin rakamlarından konuşuyorum, yıllık programda, Sayın Bakanım, oradan bakabilirsiniz, "Genel Devlet Yapısal Dengesi Analizi" diye bir tablo var, çok çok üst seviye bir dokümandır bu; bunu bizim koymamız nasip oldu o programa zamanında bürokratken.
Şimdi, burada 2017 yılında -teknik detayına girmeyeceğim- yapısal olarak... 2017 yılında, bakın, pandemi var mı? Yok. Efendim, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi de yok veya "kur atakları" dediğiniz hususların da olmadığı bir yıl. Yapısal açık Türkiye'nin "Genel Devlet..." açısından yüzde 4,1 millî gelire oran olarak. Bu; 2018 yılında yüzde 5,3'e çıkıyor açığımız, 2019 yılında yüzde 5,6'ya çıkıyor. Bakın, buraya kadar pandemi yok. 2020 yılında tam tersine -yapısal dengede çünkü bir kısım düzeltmeler yapılıyor gerçek açığı bulmak için- yüzde 5,4 olarak gerçekleşiyor, 2021 yılı için de yüzde 4,6 öngörüyorsunuz. Yani şunu söylemeye çalışıyorum: Türkiye'nin bütçe dengesi veya kamu dengesi yapısal olarak bozulmuştur, yapısal olarak bozuktur. Buna "Pandemiden oldu." dersek yanlış yaparız. Bunların hepsinde, şu verdiğim analizde pandemi etkisi dışarı alınmıştır. Pandeminin dışında Türkiye'nin bütçe dengelerinde ciddi bir bozulma vardır ve bunlar 1990'lı yılların bütçe dengelerini hatırlatmaktadır ama bunun yanı sıra 1990'lı yıllarda sağlam bir ödemeler dengemiz vardı, cari açığımız yoktu. Geçen gün burada söyledim, AK PARTİ'den önceki on sekiz yıllık dönemde, sadece, toplam on sekiz yılın toplamında 21 milyar dolardır Türkiye'nin cari açığı ama şimdi, şu anda 562 milyar dolara gelmiş bir cari açık var toplamda, bunun üzerine 1990'lı yılların bütçe açığı; Türkiye bunun ikisini birlikte taşıyamaz, ben bir kez daha ikaz etme görevimi yapayım ancak bundan sonra siz nasıl yaparsanız kendiniz bilirsiniz.
Şimdi, tabii, keşke bu pandemi döneminde vatandaşımıza doğrudan transfer yapabilseydik arkadaşlar, bu bir defalık olurdu. Bakın, bir defalık gelir veya gider bütçede yapısal olarak bir bozukluğa neden olmaz. Eğer o dönem onu finanse ediyorsanız, bir defalık giderlerin hiçbir sorunu olmaz. Yani şimdi, bakıyorsunuz, hazinenin ciddi bir borçlanması var. Hazine, ocak-kasım döneminde ihtiyacının 106 milyar TL üzerinde borçlanma yapıyor; keşke bunun 40-50 milyar lirasını esnafımıza verebilseydik.
Bakın, bu pandemi döneminde esnaf için bütçeden 1 kuruş para harcanmadı. Yani işini kaybedenler için kısa çalışma ödeneği ve işte, ücretsiz izin ödenekleri verildi, onlar da İşsizlik Sigortası Fonu'ndan verildi; onu birazdan izah edeceğim, orası da ciddi risk altına girdi. Niye İşsizlik Sigortası Fonu'ndan veriyoruz? Bunları bütçeden verilmesi gereken... İşçinin parasından niye veriyoruz? Kaldı ki, verdiğiniz bütün para millî gelirin 0,7'si kadardır Sayın Bakanım. Yani kimi yerlerde "562 milyar TL." deniliyor, destek verildi. Ya, bankaların verdiği kredileri niye yazıyorsunuz? Millete borç verdiniz, o borçların ödeme vakti geldi; bu borçlar nasıl ödenecek? Bunları niye düşünmüyorsunuz? Bu ayrı bir risk, yani Türkiye... Bundan şunu söylemeye çalışıyorum: Bazen diyorlar ki arkadaşlar: "Ya, efendim, işte, başka ülkelerde de bozuldu." Başka ülkelere, bozulan ülkelere -ben hepsini inceledim- bakıyorsunuz, yapısal olarak bir bozulma değil; pandemi nedeniyle vermiş milletine parasını, vatandaşına parasını, bütçe açığını artırmış. Evet, keşke siz de öyle yapsaydınız. Siz, bunu başka nedenlerle bozdunuz -bunlara, işte, artık "müteahhitler" mi dersiniz, başka, işte, ne diyecekseniz deyin, yani onun analizi ayrı bir konu ama bu şekilde bozdunuz- şimdi vatandaşa 1 kuruş veremiyorsunuz; doğrudan transfer anlamında söylüyorum. İki yüz gündür kahveci kahvehanesini açmamış, kafeciler, servis şoförleri, okul kantinleri; millet kan ağlıyor, bunlara para vermek durumundayız. Ondan sonra bakıyorsunuz, ya, faizleri yüzde 31 arttırıyoruz biz bu bütçede, faiz ödenekleri yüzde 31 artıyor 2021 yılında çiftçilerin doğrudan gelir desteği ödemeleri yüzde 0 arttırılıyor. Böyle bir adalet olur mu? Çiftçinin durumu çok mu iyi? Hiç olmazsa, niye enflasyon kadar arttırmıyorsunuz? Böyle bütçe yapılır mı? Türkiye Cumhuriyeti devleti bugüne kadar böyle bir bütçe yapmadı, hiç olmazsa, çiftçinin ödeneklerini her defasında enflasyon kadar arttırmıştır.
Şimdi, diğer bir husus Sayın Bakanım, burası da hakikaten kritik; gelir gider tarafını geçtik, şimdi, işin bir de finansman tarafında ciddi sıkıntılarımız var. Tabii, yeni sisteme geçildi, Hazine Müsteşarlığı kaldırıldı. Ya, Hazine Müsteşarlığını kaldırmanın -bakın- bu ülkeye maliyetini şimdi size anlatacağım. Tabii Hazine Müsteşarlığı olduğu zaman bir kurumsal yapısı var, müsteşar kendisi imza atıyor. Şimdi müsteşarlık bir genel müdürlüğe düşürüldü, Bakanlığın içerisine alındı, zaten liyakatten de uzaklaşıldığı için hiç kimse ağzını açıp kimseye bir şey söyleyemiyor.
2018'in Temmuzundan bugüne kadar yanlış borçlanma stratejisi, yani altına ve dövize dayalı borçlanmadan dolayı gelen ilave maliyet, yani yurt içi normal iç faize göre borçlanmanın üzerindeki maliyeti 135 milyar TL olmuştur bu ülkeye. Pandemide 8 milyar lira vereceksin bütçeden, onun 17 katını bir avuç faiz lobisine vereceksin; neresinde bunun adalet ve bunun altından nasıl kalkacağız? İşte, o yüzden tekrar bir borç-faiz kısır döngüsüne girmiştir diyoruz.
Şimdi, bir bakıyorsunuz, tabii ilişkilerde de yani hiçbir şeffaflık filan kalmadı, hele borçlanma tarafında. Kamu bankalarına olağanüstü para veriliyor, bizim hesaplarımıza göre 36 milyar lira civarında, değilse Sayın Bakan burada izah etsin bize. Kamu bankalarına vadesiz mevduat yatırıyoruz; milletten yüzde 15'lerle borçlanıyoruz, kamu bankasına yatırıyoruz. Niye? Çünkü kamu bankasına başka bir görev verdik. Devletin bir sistemi var, bunlara "görev zararı" şeklinde görevini verin, herkes de bilsin, ödeneğine de bütçe yazın. Zaten nihayetinde bütçe finanse ediyor ama o kadar böyle çapraşık, karmaşık, gösterilmeyen, şeffaf olmayan ilişkiler tercih edilmiş ki bugüne kadar. Sayın Bakanım, şahsınıza alınmayın lütfen, siz daha yeni geldiniz ama ben kurumsal ve Hükûmete yönelik bir eleştiri yapıyorum; siz devam ederseniz size de bu eleştirileri elbette ki yapacağız bundan sonra.
Şimdi, dolayısıyla böyle baktığınızda, benim hesabıma göre 34 milyar lira kamu bankalarında Hazinenin mevduatı var. Yani ondan sonra oradan da işte kimi fonluyorsunuz, bilmiyoruz. Vatandaşa biz gittik, AK PARTİ'nin yoğun olduğu illere Sayın Akşener'le ziyaretlerimiz oldu; orada vatandaş diyor ki: "Biz kredi alamadık." Yani bu kredi de adil dağıtılmadı ama nihayetinde bütçeden sübvanse ettiğiniz bir şey fakat bütçeye yazmıyorsunuz, burada şeffaf olmamız lazım.
Türkiye iç borç çevirme oranları; yani piyasaya -şimdi, tabii açığımız olduğu için ve borcumuz çok yüksek olduğu için aşırı da yükseldi- ne yapıyoruz? Piyasaya bir ödeme yapıyoruz; bu faiz ve anapara, piyasadan da para topluyoruz tekrar.
Şimdi, 90'lı yılların hikâyesi neydi? Piyasaya 100 ödüyorsa piyasadan 200 topluyordu devlet. O yüzden ne diyorduk? Bankalar millete kredi vermiyor, özel sektöre yatırım kredisi vermiyor; Hazineye kredi veren bir bankacılık sistemi vardı. İş oraya gidiyor arkadaşlar. Borç çevirme oranı, geçen ben buna farklı rakam kullanmıştım, orada faizi katmadan söylemiştim ama anapara, faiz olarak söyleyelim, yüzde 149 ocak-kasım döneminde. Piyasaya faiz ve ana para olarak 100 lira ödemişiz, 149 lira almışız. Nasıl bu millet yatırım yapacak da bu ülke büyüyecek? Bu neden kaynaklanıyor? İşte, açıklarımızdan kaynaklanıyor, bu açıkları düşürün diyoruz, kötü bir şey söylemiyoruz burada size. Bakıyorsunuz borçlanmanın vade yapısı her geçen gün kısalıyor. Yani AK PARTİ hükûmetleri devraldığı, o sağlam miras üzerinden devraldı o yapı üzerinden hakikaten çok kısa olan borçlanmanın vade yapısı 2007, 2008'lere kadar ama ondan sonra bakıyorsunuz, şimdi hızla bu vadeler de düşüyor. Sadece Temmuz 2018'le mukayese edeyim, iç borçta stok vade yapısı 4,2 yıl iken- stok vade yapısı bu, borçlanmanın vade yapısı daha da düşük- Ekim 2020'de 2,8 yıla düşüyor, bu da güven kaybına neden oluyor, belirsizlikler daha da fazla artıyor. Dolayısıyla yapılan yanlışları lütfen gözden geçirin. Bu Hazine Müsteşarlığının kaldırılması bu anlamda yanlış olmuştur. Aslında çok fazla söze gerek yok, bu Hükûmet Borçlanma Genel Müdürlüğü kurdu. Yani doksan sekiz yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Borçlanma Genel Müdürlüğü kurmak size nasip oldu, çok şükür!
Şimdi, diğer bir husus, Risk Analizi Genel Müdürlüğü kurdunuz. Ben merak ediyorum, bunların bir tane çalışmasını lütfen paylaşın. Bu kamu-özel işbirliği projeleri bu milletin sırtına 154 milyar lira bir yük bindirmiştir, bunun riskini analiz ettiniz mi? Ettiyseniz bize bunları söyleyin fakat biz bunları defalarca sorduk. Size de sordum Sayın Bakan, size de sordum Plan ve Bütçe Komisyonunda: "Ne kadar ödenek koydunuz? Hukuki muhtemel yükümlüler ne kadardır bu kamu-özel işbirliği projelerinden dolayı? Sırtımızda ciddi bir yük var, neyle karşı karşıyayız?" diye soruyoruz, sizlerden herhangi bir şekilde cevap alamıyoruz.
Kamu bankalarına sermaye veriyorsunuz. Bakın 68 milyar TL Varlık Fonuna kamu bankalarına verilmek üzere alttan kâğıt verildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayınız sözlerinizi.
ERHAN USTA (Devamla) - Teşekkür ederim.
Hiçbir yerde bunların hesabı kitabı yok. Dolayısıyla buraları şeffaflaştırmak lazım, buraları düzgün yapmak lazım.
Zaten ben bu Kamu İhale Kurumunu anlamış değilim. Kamu İhale Kurumu hakkında Dünya Bankası 2019 çalışması var, Kamu İhale Kanunu'nun istisnalarını düzenleyen 3'üncü maddesi 30 kez değiştirilmiş, toplam değişiklik 195 olmuş, dünyada en fazla kamudan ihale alan 10 şirketten 5 tanesi Türk şirketi. Ben burada soruyorum: Dağıtım şirketlerini şartnamelerdeki -şimdi vaktim çok azaldı ama bunu söyleyeceğim, bu belki daha önemli bunu söyleyeyim- yani bu dağıtım şirketleriyle ilgili geçen EPDK bir karar çıkardı; bu kararda ne yapıyor? Bütün idari masrafları yani otel masraflarını dağıtım şirketlerinin hepsi tarifeye bindiriyor. Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Nerede bizim Kamu İhale Kurumu? Bunlar başlangıçta ihale sözleşmesinde var mıydı? Veya 3'üncü havalimanıyla ilgili bir sürü şartname değişikliği yapıldı, Osmangazi Köprüsü'nde şartname değişikliği yapıldı. Bunlara niye Kamu İhale Kurumu ses çıkarmıyor? Adı olan kendisi olmayan bir Kamu İhale Kurumuyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla, buradan mazeret uydurmaya başladınız; hatalar, arızalar zaten ortaya çıktı. Mazeret uydurmayın, mazeret uydurmak acizliktir. Milletimiz size bir yetki verdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) - Devleti ve milleti refaha ulaştıracak şekilde bu yetkinizi kullanın diyorum.
Bütün bunlara rağmen, eleştirilerimize rağmen Bakanlıklarımızın bütçelerinin de hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Çok sağ olun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)