| Konu: | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 26 |
| Tarih: | 09.12.2020 |
MHP GRUBU ADINA METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ile Kişisel Verileri Koruma Kurumu bütçelerini değerlendirmek üzere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İçinde bulunduğumuz coronavirüs salgın süreci bizlere, insana dair en temel hak olan yaşama hakkının kıymetini hatırlatmıştır. Tek başına dünyaya meydan okuyan insanlık, kimseye muhtaç olmayan insanlık, kelamını, selamını birbirinden sakınan insanlık, ciğerine çektiği havada dahi ortak olduğunu fark etmek zorunda kalmıştır. Küreselleşen, küreselleştikçe de bireyselleşen modern dünyanın, pandemi sürecinde özgürlük ve hak tanımlarının gerçeklikten ne kadar uzak, popüler ve balon olduğu anlaşılmıştır. Özgürlük, üretilmiş fikirlerin bireye dayatılarak savunulmasıyla bireyin kendini önemli hissetmesini sağlamak değildir. Özgürlüğün, yaratılışı kutsal ve değerli olan insana hizmet için bir şart, bir gereklilik olduğu malumdur.
İnsan hakları konusunda değerlendirme yaparken insan haklarını ihlal edenin de bu hakkı ihlal edene zamana ve zemine göre bazen özde, bazen sözde karşı çıkanın da insan olduğunu hatırlatmak isterim. İnsan fıtratı esfelisafilin ile eşrefimahlukat arasında gidip gelmektedir. Bu iki uç arasında insanı getirip götüren en önemli noktanın imanla başladığı, kültürel miras, geleneksel yapı ve toplumsal normlarla istenen tarafta kalınabileceği aşikârdır. Türk toplumu incelendiğinde insan hakları konusunda çok örneğe rastlarız. Bunlar hamasetten uzak, tarihî gerçeklerdir. Çanakkale şehitliklerini gezdiğimizde, düşman askerlerinin ölülerinin bile haklarının nasıl korunduğuna şahitlik edebilirsiniz. Bin yıl önce kurduğumuz devletin "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." felsefesi bugün de sosyal devlet anlayışına tekabül etmektedir. Bugünlerde yeni farkına varılmış, savunulan kadın ve çocuk haklarının nasıl korunacağını iki bin yıl öncesinde Göktürk Yazıtları'ndan öğrenebilirsiniz. Binlerce yıldır gittiği her coğrafyaya huzur ve insanlık götüren bu millete insan hakları konusunda ders vermeye esasında kimsenin hakkı yoktur. Dünyada katliamlardan kaçan milletlerin bugün ve son bin yıl içerisinde, çeşitli dönemlerde, kimlere sığındığını görün. Sığınırken, elma armut misali "Sağlıklı mı, tahsilli mi, dilimizi biliyor mu?" gibi kriterlerle seçilmediklerini hatırlayın. Medeniyetin ve demokrasinin beşiği olarak adlandırdığınız Batı'nın ise değil dindaşı, sınırına iki yüz kilometre uzak adasında yaşayan kendi ırkdaşını sadece mezhebi farklı olduğu için yüzlerce yıl açlığa mahkûm ettiğini unutmayalım. Hâlen de "Ayrım yok." diyerek ayırıyorlar. Aynı renk, aynı din ve aynı mezhepten olmadığınızda sizi yok hükmünde ve basit görüyorlar. "Kişi kendinden bilirmiş işi." misali emperyaller tüm dünyayı bir torbada harmanlarken kendi ortak hafızalarında bulunan "Böl, parçala, yönet." doktriniyle ulusların geçmişini unutturmaktadırlar.
Yedi yüz yıl hüküm sürdüğümüz topraklarda inandıkları dini yaşayan, kendi dillerini konuşan halklar, elli yılda, özgürlük ve insan hakları duayeni emperyallerin dillerini konuşur, dinlerine tapar hâle getirilmişlerdir. Bütün bunlar "medeni" dediğimiz ve "Bize demokrasi getirin." diye talepte bulunduğumuz emperyal güçlerin acı da olsa gerçekleridir. Meskût gerçekler ve içi boşaltılmış demokrasi ile insan hakları söylemleri, Bosna ve Ruanda kurgusu başta olmak üzere, Orta Doğu, Uzak Doğu ve Afrika'da yaşanan katliamlarda bu güçler adına tescillenmiştir. Psikolojide var olan yansıtma kavramı, insanın kınanan ve kötülenen durumlarını başkası üzerine yapıştırarak aslında kendi içinde var olduğunu bildiği duygulardan bir çeşit kaçış mekanizmasıdır. Bugün prensiplerine uymaya çalıştıklarımızın dünü, bugünü ve şeceresi ortadadır. Kâğıt üzerinde yazdıkları ile yaptıklarının çelişkisi dün, bugün ve yarın da hep olacaktır. Bizim güçlü, güvenli, bilgili ve özverili olarak, son yüzyılda kurulan algı imparatorluğunu ve beşinci kol faaliyetlerini yıkarak kendimize gelmemizin zamanıdır. Tarih yazana göre değişse de hakikat tektir. Dün de bugün de mazlumun sığındığı devlet Türk devletidir, mazlumu bağrına basan millet de Türk milletidir. Din, dil, ırk ayrımı yapmadan mazluma derman olan kültürümüzde biz olan bizdendir, bizimledir.
Cumhur İttifakı'yla içinde bulunduğumuz süreç, güçlü bir millî birlik ve kalkınma dönemidir. Bu dönem, aynı zamanda, benliğimize ve kültürümüze sahip çıkarak derinlere attığımız millî hafızamızı uyandırmanın tam zamanıdır.
Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'nin kabulü sonrası küresel, bölgesel, ulusal düzeyde sözleşmenin yaygınlaşması hedeflenerek ulusal insan hakları kurumları Paris Prensipleriyle asgari standartları belirlenerek kurulmaya başlanmıştır. 1990'lı yıllarda başlayan bu sürece Türkiye 2012 yılında Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuyla katılmıştır. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna ulusal kurumların çoğunda ve Kamu Denetçiliği Kurumunda olmayan güçlü yetkiler ve geniş görev alanları verilmiştir.
TİHEK'in, insan haklarına dair resen her alanda inceleme yetkisi mevcut olup tüm kurum ve kuruluşlara ayrımcılık ile insan hakları ihlalinin tespiti hâlinde yaptırım hakkı vardır. İşkence, gayriinsani muamele ve cezaya karşı bireysel başvuru yapılabilmesi de kanunla kurumun yetkileri arasına katılmıştır. Millî eğitim ile üniversite müfredatlarının belirlenmesinde de söz sahibi olan kurum, aynı zamanda bu programların yürütme ve denetlenmesine de katkı sağlamaktadır. Ayrıca, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri izleme ve yükümlü olduğu raporların sunumunun hazırlanması da bu kurumun görevleri arasında bulunmaktadır.
Oldukça sevindirici gelişmelerle izlediğimiz bu genç kurumun işlerliğini ve mevcut görevlerini hakkıyla yerine getirebilmesi için çaba sarf etmekten kaçınılmamalıdır. İlk planda, başvuru yapma aşamasında olduğu Birleşmiş Milletler akreditasyonunu alarak temsilci bulundurma hakkımızı elde etmesini sağlaması önemlidir. Kurumun kamuoyu ve uluslararası platformda tanıtımının yaygınlaşması, mevcut kadro beklentisinin de karşılanması hususu göz ardı edilmemelidir.
Üzerine değineceğim diğer bir konu ise 2016 yılında kişisel verilerin korunmasının da temel bir insan hakkı olduğu bilinciyle kurulan Kişisel Verileri Koruma Kurumunun bütçe değerlendirmesidir.
Değerli milletvekilleri, kişisel geçmişe baktığımızda bir kafa kâğıdıyla başlayan, sonrasında ehliyet ve üniversite kimlik kartından ibaret olan kişisel veri kavramı, cüzdanlara sığmayan kredi kartlarına, kulüp kimlikleriyle dolan kabarık cüzdanlara dönüşmüş ve günümüzde bilişimle sanal teknolojiye evrilmiştir. Bu hızlı değişim toplumda kabul görmekle birlikte güvenli kullanım kültürü henüz oluşmamıştır. Bugün internetten yaptığımız alışverişlerden sağlık muayenelerimize, dava dosyalarımızdan cep telefonu kayıtlarımıza kadar her şey bir yerlerde beklemekte, ailemizin en kıymetli fotoğrafları "bulut"larda saklanmaktadır. Bu hızlı değişim sürecini yaygınca kullanıyor olsak da bir kafa kâğıdını gözümüz gibi koruduğumuz günlerden çok uzaktayız. Bugün yeni doğan bir çocuğun doğum anından itibaren her adımı kayıt altındadır. Kendisinin ulaşamayacağı bilgiler bile hastane kayıtlarından başlayarak bütün bir ömrü boyunca veri olarak işlenmeye devam edecektir.
Sayın milletvekilleri, bilişim ve gelişen teknolojiye ayak uydurmak zorundayız. Bilimin, teknolojinin getirdiği yeniliklere, bireyin ve toplumun yaşayacağı gelişmelere karşı uyumu sağlamak, haklarını korumak ve bu bilinci yerleştirmek devletlerin en önemli görevlerindendir. Dünyaya entegre bir şekilde yerinde ve zamanında kurulan Kişisel Verilerin Korunması Kurumunun yetkili, yeterli ve gelişen teknolojiyle uyumlu güncelliğinin geliştirilmesi zorunluluktur.
Dünyada veri kavramı 4.0 Endüstri devrimiyle siber ve fiziksel sistemleri devreye almış, insanlık bu değişime uymaya çalışırken bilişim endüstrisi 5.0 toplum için insansız teknolojiye geçmiştir. Burada bilişimin endüstriyel gelişiminin dışında dikkat çeken en önemli değişim, toplum mühendisliği yapıldığı gerçeğidir. Toplum mühendisliğinin yapılabilmesi için gerekli olan ana unsur ise bilimsel çalışmanın hamuru ve ham maddesi olan veri olgusudur. Bizler için sadece boy, kilo, yaş, cinsiyet olarak yazıp geçtiğimiz bilgilerimizin yazılımlarla anlamlı istatistiksel bilgiler hâline getirilip sadece pazarlama aracı ve kişiye mahsus reklamcılık olarak değil, toplum algısı ve eğilimlerinin de tespit edilebileceğini unutmamamız gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, artık Türkçe tabiriyle büyük veri savaşları başlamıştır. Bu geniş verilerin silah olarak kullanıldığı günümüzde savunma bariyerimiz Kişisel Verileri Koruma Kurumu denetiminde çok sağlam korunmalıdır. Bu yeni dönemde dünyaya yön veren devletlerden olabilme şansımızın çok yüksek olduğunu da belirtmekte fayda görüyorum. Sağlık başta olmak üzere, elektronik kayıt sistemiyle güçlü bir altyapıya sahip olan ülkemizde kişisel verileri ulusal altyapıda koruyarak yerli ve millî analizler yapabilmemiz zaruret arz etmektedir. Özellikle Kişisel Verileri Koruma Kurumu iş birliğinde bilim insanlarımızın birlikte çalışarak ham maddesi bol olan bu kaynaktan verileri ulusal sınırlar içerisinde koruyarak, başkaları tarafından yapılması beklenen analizleri yaparak önce kendimize sonra da küresel ölçekte dünyaya yön vermemiz gerekmektedir. Dünya bilim literatüründe büyük veri treninin lokomotifi olmak hayal değildir.
Bu bağlamda kurumun millî, gayretli ve özverili çalışmalarının artarak devamını diliyorum. 2021 bütçesinin necip Türk milletine ve insanlığa hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)