| Konu: | SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 08.01.2013 |
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve teklifler üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, on yıllık iktidarında AK PARTİ'nin hem sağlıkta hem sosyal güvenlikte istikrarlı bir politikası, stratejisi olmadığı için her sene dört beş tane böylesi yasa önümüze geliyor. Bu yasalar da genellikle yeni çıkarılmış yasaların uygulamalarındaki hataları düzeltmeye yönelik. Bunun içinde de benzer bir durumla karşı karşıyayız. Yani sağlık giderlerinin kişilerden tahsil edilmemesi olayı, kısmen olsun, yine emekli ve yaşlılık aylığı alanların kamuya ait iş yerlerinde çalışmaya başlamalarından dolayı kesilmesi gereken aylıkları konusunda fiilî çalışma süresine göre kesinti yapılması, İŞKUR'a eleman alınması, 25 yaş öğrenciler konusu, yüz yirmi gün yine öğrencilerin sigorta konusu? Küçük küçük eklentiler var.
Tabii, biz bu konularda alt komisyon da, üst komisyonda anlattıklarımızla sonuç alamadık, kısmen bazı noktalar var, bu nedenle kerhen bir "Evet" desek dahi bunun önergelerle düzeltilmesi konusunda çabamız olacak.
Burada aslında temel konulardaki birkaç sakatlığı dile getirmek istiyorum: Bunlardan birincisi -çok önemli bir konu bu- sağlık ve eğitim, bütçenin en fazla payın ayrıldığı iki bakanlıktır. Böyle olunca da bu iki bakanlıktaki çalışmaların planlanması çok önem arz ediyor. İŞKUR, Türkiye'de işsizlik oranının hızla arttığı bir süreçte 4.000 yeni sözleşmeli personel alırken bir bakıma daha kaliteli bir yerleştirme, hizmet verme hedefi dikkate alınarak yapılmış gibi gözüküyor ama, mesela, şöyle bir kıyaslama yapın: İşverenlerin yüzde 5 primini devlet ödüyor ve bütçeye maliyeti senede 4,5 milyar, ama 4+4+4'le öğrenim süresini uzatıyorsunuz. Kişinin bakmakla görevli olduğu çocukların üç aydı, zorla yüz yirmi güne yükseltebildik komisyon tartışmalarında.
Bunun yanında daha farklı eksiklikler de var. Örneğin, hemen şunu söyleyeyim: 25 yaş konusuna gelelim. 25 yaştan sonra sosyal güvenlik hakkı yok. Yükseköğrenimde okuyan çocuklarınız vardır muhakkak. 25 yaşta, genellikle 3'üncü sınıf veya 4'üncü sınıfta oluyorlar ve bitirmemiş oluyorlar. Bitirince de stajdan önce bir master olayı başlıyor. Bu 25 yaş olayında sosyal güvenlikleri yok çocuklarınızın örneğin, dışarıda okuyor veya içeride.
Çalışanlar: Zaten ücretler ve maaşlar gerçekten çok düşük ve emekli olan bir işçi veya bir başka sosyal güvenlik mensubu ikinci kez çalışmak istediği zaman cezalandırılıyor, kendisinden sosyal güvenlik destek primi kesintisi yapılıyor. Bu, anlaşılmaz bir şey. Yani çalışmak isteyen birini, bir BAĞ-KUR'luyu veya bir tarım alanında veya bir başka alanda birisini "Niye çalışıyorsun?" diye cezalandırıyorsunuz. Zaten emeklilik yaşı ortalamasını çok yükseklere çekmişsiniz. Böyle olunca da siz kalkıyorsunuz, "Niye çalışıyorsunuz?" diye cezalandırıyorsunuz, ondan sonra da bir nevi prim yapılandırmasına doğru gidiyorsunuz.
Bir garip eleman alma anlayışınız var. Dil bilmez, dil bilme şartı olan kadroya alırsınız, yurt dışına gönderirsiniz, "Gidin, dil öğrenin." dersiniz. Bir sene, iki sene dil öğrendikten sonra o şartı yerine getirmiş olur. Dünyanın hiçbir yerinde bu yok. En çok üniversiteli işsiz, Türkiye'dedir ve en çok üniversiteli işsizin Türkiye'de olduğu gerçeği karşısında, dil bilen insanın olduğu gerçeği karşısında, dil bilen insanı almıyorsunuz, dil bilmeyen insanı alıyorsunuz, sonra da kursa gönderiyorsunuz.
Şimdi, burada çok önemli bir konu daha var, basın çalışanları konusunda. Bu daha önceki tartışmalarda oldu, 5510 sayılı Yasa 40'ıncı madde, meşhur. "Gazetecilerin yıpranma hakkı" denilen bir olay var. Bir de sağlıkta radyasyon alanında çalışanların iş riski denen bir olay vardı. Bu konuya çok haksızca bir yaklaşım içindesiniz. Ya, bu kabul edilebilir bir yaklaşım biçimi değildir. Ne yapıyorsunuz? Yasadan çıkartıyorsunuz, Anayasa Mahkemesinden sonra, çıkarılan yasalarda da yer vermiyorsunuz.
Oysaki bazı meslekler vardır, örneğin, Sayın Elitaş Kayserilidir, orada bir -ÇİNKUR- iş kolu vardır, çinko; on beş yıl çalışanlar emekli olur, değil mi? Ama hiçbir işçi orada on beş yılını tamamlayamaz çünkü zehir olan bir iş koludur ve çok zor bir iş koludur. Bu iş kolunda on beş yıl çalışanlar emekli olur. Ben öyle bilirim. Şimdi, bazı iş kolları vardır, otuz yıl çalışır, altmış beş yaş. Bu, ayrı bir konudur.
Şimdi, radyasyonda, MR'da çalışan, bilmem sağlıkta çalışan, hastanede çalışanlar var. Onların iş riskini görmüyoruz, güvenliğini dikkate almıyoruz.
Gazetecilerin durumu? Van depreminde 2 tane gazeteci hayatını kaybetti. Toplumsal olayların ortasındadır gazeteciler. Kameramanlar, gazeteciler, her gün bir riskle karşı karşıyadır. Yirmi dört saat, bazen üç gün durmadan depremde, olağanüstü koşullarda görev yaparlar.
Peki, bu risk, bu görev, bu iş kolları nedeniyle fiilî hizmet zammı konusunda bunların 2 puanlık bir artışı, neden işverenlerin yüzde 5 primini devlet karşılayınca olabiliyor da -bunların sayısı çok değil- niye bunlar için olamıyor?
Şimdi, burada, bu konuda Meclis olarak hakikaten kötü sınav veriyoruz arkadaşlar. Sık sık bu konu dikkate geliyor, 2 puan artışla ve işte 90 gün, -gün sayısıyla- bundan basın çalışanlarının, emekçilerinin yararlanması gerekiyor, doğru olan bu. Bunu yapmalıyız yani aslında dört parti grubunun yapması gereken bir şey. Tabii, benim size gazetecilik iş kolunda yıpranma olayını, risklerini, savaş muhabirliğinden depreme her türlü olayda nasıl sıkıntılar olduğunu anlatmama gerek yok, hepiniz biliyorsunuz ama bu yok, bir eksiklik var.
Şimdi, dikkat ediyorum, bir yasama süreci kalitesizliği var. Yani süreçler kalitesiz işliyor, yasama sürecinde muhalefet dikkate alınmıyor. Öyle bir aceleye getiriliyor ki bakın, size bir örnek vereceğim: Sağlık Bakanlığının -ki Sosyal Güvenlik Bakanlığını yakından ilgilendiriyor- kamu özel iş birliği modeliyle hastane yaptırılması olayı bugün komisyonda görüşüldü.
Bakın, komisyonda görüşüyoruz -biz Plan ve Bütçe Komisyonundayız- bize son dakika bir teklif geldi. Şu teklife baktık, tarihi 4 yani cuma günü. Sonra baktık, bu teklif komisyona geldi, Sayın Bakanın haberi yok, asıl komisyon olan Sağlık Komisyonunun haberi yok. Sonra arkasındaki şeylere baktık.
Evet, şöyle bakarsanız arkadaşlar, şu önerge. Şu arkasına bakın, Sağlık, Aile Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna gitmemiş, altta Plan ve Bütçe Komisyonu var. Havale tarihi kaç? 7 Ocak yani dün. Bugün ne? 8. Ya, İç Tüzük 36'ya göre arkadaşlar, kırk sekiz saat geçmeden komisyonda bir konuyu görüşemezsiniz. Bırakın onu, Sağlık Komisyonunda görüşmeden Bütçe Komisyonunda görüşemezsiniz. Şimdi, İç Tüzük'ü yok sayıyorsunuz, usulü tartıştırıyorsunuz. Ondan sonra geliyor alt komisyona gidiyor. Şimdi, siz buradan sağlık, buradan sosyal devlet, buradan güvenlik politikası çıkarabilir misiniz? Söyler misiniz, bundan kaliteli bir yasama çıkar mı? Çıkmaz. O zaman yasa gelir buraya, parmak hesabı yapılır, bu parmak hesabına göre de buradan çıkar yasa. Sonra, iki ay sonra tekrar böyle bir yasayla karşımıza gelirsiniz.
Şimdi, tabii, ben size biraz daha ilginç bir şey anlatayım. Yabancılar bizi daha iyi gözlüyorlar yani bizim sosyal politikalar, sosyal güvenlik ilerleme raporumuz nedir diye. Şöyle iki tane rapor var: Bu kırmızı olan çakma bir rapor. Kendi raporumuzu kendimiz yazmışız, Avrupa Birliği Bakanlığı yazmış: Türkiye tarafından hazırlanan "2012 yılı ilerleme raporu." Daha Avrupa Birliğine aday üye olup da kendi raporunu yazan ilk ülke olma rekorunu elimizde tuttuk arkadaşlar. Kendi raporumuzu yazmışız, kendi kendimize not vermişiz. Kendi ev ödevimizde kendi kendimize not vermişiz. Şimdi, bunu Avrupa Birliği Bakanlığı bastı, bugün hepinize dağıtıldı ama içine bakın, lütfen, sizden rica ediyorum, biraz size gelen kitaplara bakın. Aranızda sendikacılar var?
Sayın Bakan da geldi. Hoş geldiniz Sayın Bakanım.
Sayın Bakan, sivil havacılıkta grev yasağı yasasını bu Mecliste çıkardık mı, çıkarmadık mı?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Çıkardık.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) - Alelacele, alelacele?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Hava iş kolunda. Çıktı değil mi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yirmi dört saatte?
MUSA ÇAM (İzmir) - Korsan taksiyle beraber.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Peki, Sermaye Piyasası Kanunu'nda da grev yasağı var mıydı, yok muydu? Vardı.
MUSA ÇAM (İzmir) - Var, getirdiler.
HASİP KAPLAN (Devamla) - E, bu, bizim kendi ilerleme raporumuz, bir bakan arkadaşınız hazırlamış, açıyorum, sayfa 147: "Sivil havacılık iş kolundaki grev yasağı kaldırılmıştır." Arkadaşlar, buna bir alkış istiyorum ben, alkış. Buna ne diyebilirsiniz? Bu alkışlanır işte. Hem yasak koyacaksınız, hem kendi raporunuzu yazıp "kaldırdık" diyeceksiniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kaldırdık canım, kaldırmadık mı?
İZZET ÇETİN (Ankara) - Kaldırmadın, unuttun, unuttun yasa bilmediğinden! Yasa yapmayı bilmediğinden kalktı o.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi, bakın, grev ve lokavt yapılamayacak iş kolları sayılmış, diyor ki: Buralarda "grev, lokavt yasa kapsamından çıkarılmıştır: Hastaneler, dispanserler, eczaneler, klinikler, iş yerleri, eğitim ve öğretim kurumları?"
Şimdi, burada İŞKUR olayı da var. Şimdi, bu İŞKUR olayının da olduğu bu rapor bizim kendi raporumuz. Şimdi, bu raporu doğru okuyabilmek için biraz da orijinal rapora döneceğiz. Bu da Avrupa Birliğinin, Avrupa Komisyonunun raporu arkadaşlar. Avrupa Komisyonu ne diyor? Şöyle çıkaracağız, defterikebirden notlarınıza bakacağız. "İş hukuku alanında Avrupa Birliği müktesebatına uyum konusunda ilerleme kaydedilmemiştir." diyor. Şimdi, bu raporda diyor ki: "ILO'nun uluslararası sözleşmelerinin hepsinin gereği yerine getirilmiş." Burada ne diyor? "İlerleme kaydedilmemiştir."
Bir de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıyla ilgili öyle bir eleştiri var ki, "Personel alımı devam etmiş, Bakanlığın çocuk işçiliğiyle mücadele konusunda da bazı çalışmaları olmuş, ancak idari kapasitesinin artırılması yeterli değil." diyor. Yine, "Sosyal diyalog konusunda sınırlı ilerleme?" ve böyle devam ediyor.
Şimdi, ben bunu niye size okudum? Bu, bugün size dağıtıldı arkadaşlar. Bu, daha önce size dağıtılmıştı. Şunu açın, şu raporun yarısı İngilizcedir. Avrupa Komisyonunun raporu var burada. Bu Avrupa Komisyonu raporunu okuyun ve ona denk gelen Türkçe tercümelere bakın. Size sadece bir iki tane okuyacağım.
Bakın, bu Avrupa Komisyonu başka bir kurum, bir tüzel kişiliktir, ne yazdıysa aslına uygun çevirmek, milletvekillerini de bu şekilde doğru bilgilendirmek Bakanlığın görevi değil mi? Ne yazdıysa komisyon onun aynısını yazmak lazım.
Şimdi, çevirdim baktım şöyle -bu bendeki orijinali, Avrupa Komisyonundan almışım, bu da çevirisi- diyor ki -Avrupa Komisyonunun-orijinalinde: "Ermeni soykırımı." Bizimki çevirmiş, "sözde Ermeni soykırımı" demiş. Şimdi, çeviri bu. Orada "sözde" kelimesi var mı? Yok. E, yoksa sen niye koyuyorsun? Sen, hangi etik çeviri kuralıyla, anlayışıyla bunu koyarsın?
Bakın, onu geçtik, şöyle bir kelime var? Kavramlar önemlidir, ben kavram? Avrupa Komisyonu ne dediyse burada her milletvekilinin onu bilme hakkı vardır, onu ona göre değerlendirecek. E, bunlar, Sayın Bakanın cebinden basılmıyor matbaada, vatandaşın vergisiyle basılıyor hazine olarak. Bakın, ne yazıyor raporun bir bölümünde: "Ekümenik Patrik Bartholomeos." Bizimki nasıl çevirmiş: "Fener Rum Patriği." Şimdi, ne kadar büyük fark bu, bunu bilen biri için söylüyorum.
Şimdi, geçiyorum, lütfen şu cümleye dikkat edelim; bu çeviri, bu orijinal çeviri bende; bu Bakanlığın çevirisi: "28 Aralıkta Uludere'de 34 sivil Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından öldürülmüştür. Yetkililer, bir çok STK'nın hava saldırısının gerçekleştiği yere gitmesini engellemiştir. Şubat ayında Meclis İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde, Uludere köylülerinin öldürülmesini araştırmak üzere bir alt komisyon kurulmuştur." Bu, orijinal raporda geçen. Peki, bizde ne yazılmış: "28 Aralıkta Uludere'de 34 sivil yaşamını yitirmiştir." Üç satır olmuş üç kelime. Şimdi, arkadaşlar, bunu bu şekilde alırsak ve oradaki raporlarla buradaki ILO raporlarını, sözleşmeleri, İŞKUR'u, işsizlik oranlarını, TÜİK rakamlarını alırsak kendi kendimizi kandırmış oluruz.
İster kabul edelim ister etmeyelim, bizim gönlümüzden kopan, inandığımız bir şey eşit iki toplumlu bağımsız bir Kıbrıs cumhuriyetidir, eşit Türk ve Rum kesimi. O konuda çok netiz ama Kıbrıs kesimi Avrupa Birliğine alındı, geçen dönem Avrupa Birliği dönem sözcüsüydü, İrlanda şimdi. Şimdi, oraya nasıl üyedir? Üyedir -bakın, bir üyenin veto hakkı var- o üye de "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak geçiyor. Rum kesimi için geçen kavram, üyelikte "Kıbrıs Cumhuriyeti." Bizde nasıl geçiyor? Çeviriye baktım, "Kıbrıs Cumhuriyeti" diyor Avrupa Komisyonun İngilizcesinde, bizim Bakanlığımızın çevirisine baktım "Güney Kıbrıs Rum Yönetimi" diyor.
Şimdi, ben size fazla çıkarmadım, dört beş tane çok hassas konuda çeviri çarpıtma rakamlarını, kavramlarını çıkardım iş güvenlik kolundan tutun şeye kadar. Şimdi, diyeceksiniz ki: "Sayın Bakanımız bu Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nu çöpe atmıştı." Arkadaşlar, bunu -bu ikisi zararlı maddedir- uzaklaştırın kendinizden, doğru bilgi içermiyor. Ben size bunu söylüyorum ve bir Bakanlık, Hükûmet Meclisin üyelerine eğer doğru bilgi vermiyorsa ciddi, vahim bir hata vardır ve biz de sosyal güvenlik konusunda, bu konularda daha özenli olunmasını tavsiye ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) - Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.