| Konu: | YARGILAMA SÜRELERİNİN UZUNLUĞU İLE MAHKEME KARARLARININ GEÇ VEYA KISMEN İCRA EDİLMESİ YA DA İCRA EDİLMEMESİ NEDENİYLE TAZMİNAT ÖDENMESİNE DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 09.01.2013 |
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 342 sıra sayılı Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısı'nda, 8'inci madde üzerinde verilen değişiklikle ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, 7 Ocak tarihinde, Zonguldak Kozlu'daki maden ocağında yüksek oranda metan gazı çıkışı nedeniyle meydana gelen patlamada hayatını kaybeden işçilerimize Allah'tan rahmet, işçilerimizin aileleri ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargılamanın uzun sürmesi problemi hukukun tüm alanlarında şüphesiz ki önemli olmakla birlikte ceza davalarında ayrı bir öneme haizdir. Zira ceza yargılaması, bireylerin hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasına veya tamamen kaldırılmasına neden olabilen ve şeklî değil, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına hizmet eden bir faaliyettir.
"Adil yargılanma hakkı" kavram olarak mevzuatımıza 2001 tarihli anayasa değişiklikleri ile girmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki bunun öncesinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin imzalanıp yürürlüğe girmesiyle Anayasa'nın 90'ıncı maddesi hükmü uyarınca adil yargılanma hakkı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki tüm temel hak ve özgürlükler zaten iç hukukumuzun bir parçası hâline getirilmiştir. Ceza hukuku alanında makul sürede yargılanma hakkı, yine, ceza hukukunun temel ilkelerinden olan yargılamanın çabukluğu ilkesinde de kendini gösterir. Zira yargılamanın çabukluğu ilkesi gereğince toplumda suç işlendiğinde bu durum en kısa sürede açıklığa kavuşturulmalıdır ki delillerin toplanması ve değerlendirilmesini kolaylaştırabilsin, sanık suç töhmeti altında uzun bir süre kalmasın ve mağdur aleyhine bozulan adalet dengesi düzelebilsin.
Ceza yargılanmasında davaların uzun sürmesindeki önemli faktörlerden biri davaya konu eylem ya da işlemin soruşturulması aşamasıdır. Zira etkisiz soruşturma, etkisiz kamu davası anlamına gelmektedir. Soruşturmanın etkin ve yeterli yapılması hâli, gerçekten kuvvetli bir şüpheye ulaşılması için tüm delilerin toplanması anlamına gelecek ki bu da yargılama sürecini oldukça kısaltacaktır. Öte yandan, yeterli bir soruşturmanın ardından kuvvetli bir şüpheye varamayan savcı, dava açamayacağından mahkemeler gereksiz davalarla uğraşmayacak, iş yükleri azalacak ve bu sonuç da diğer davalar açısından yine yargılama sürecini kısaltacaktır. Ancak, uygulamada savcılar soruşturma aşamasında etkin rol oynamamakta, çoğu kez delilleri dahi toplamadan kamu davasını açmaktadırlar. Yargılama uzun bir süre devam ettikten sonra, yargılama sonucu bireylerin lehine de olsa, bu noktada, bireyin insan haklarına uygun olarak tam bir hukuki korumadan yararlandığı kabul edilemez. Zira, birey uzun bir süre davanın nasıl sonuçlanacağı endişesiyle yaşamaktadır. Esasen yargılamanın makul sürede sonuçlandırılması hakkı kavramının var oluş sebebi de budur. Amaç, davaların sürüncemede kalmasının önüne geçilerek bireylere davanın sonucuna ilişkin tasa, kaygı ve elem yaşatmamak ve uzun süren dava nedeniyle bireylerin mal varlığında da önemli azalmalara sebebiyet vermemektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öte yandan yargılama süresinin makul sınırların ötesinde uzaması söz konusu yargılamaya ilişkin delillere ulaşabilirlik derecesini de azaltmakta ve suç ile deliller arasında kurulması gereken nedensellik ilişkisini de olumsuz etkilemektedir. Zira, uzun süren yargılama sürecinde olayın tarafları olayın ayrıntılarını unutabilmekte ve yaşanan gecikme ve süreç nedeniyle bireyler ümitsizliğe düşerek davalarını takip etmekten dahi kaçınabilmektedirler.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne getirilen başvuruların en büyük kısmı makul sürede yargılanma hakkı ihlaline ilişkindir. Uygulamaya bakıldığında, davaların makul sürede sonuçlanmadığı, yargılamanın uzun sürdüğü görülmektedir. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6'ncı maddesinin birinci fıkrası kapsamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye aleyhinde açılan birçok davada Mahkeme, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini karara bağlamıştır.
Yargılama süresinin hangi koşul ve şartlar altında makul sayılacağı konusunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde bir açıklama getirilmiş olmamakla birlikte bu husus Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla doldurulmuş durumdadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, davaların makul sürede sonuçlandırılmasını devletin görevleri arasında görmekte ve bu konuda devlet tarafından ileri sürülen genel nedenleri kabul etmemektedir.
Yargı bağımsızlığı ilkesi hukuk devleti olmanın bir getirisi olmakla birlikte, bu ilkenin tam olarak uygulanamaması yargılamanın uzun sürmesinde rol oynayan bir etmen olarak da karşımıza çıkmaktadır. Zira, bağımsız olmayan ve yürütmeye bağımlı olan bir hukuk sisteminde bürokrasi önemli yer kaplamaktadır. Bu konuya değinmişken, bildiğiniz gibi, şu anda 8 milletvekilimiz uzun tutukluluk ve yargılama nedeniyle uzun süredir içeride bulunmaktadırlar. Bana göre bu, Meclisin meşruiyetine de gölge düşüren bir durumdur. Bildiğiniz gibi, Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni imzalamış ve bu konudaki uluslararası anlaşmaların, Anayasa'nın 90'ıncı maddesi gereğince, ulusal hukukumuzun da üstünde olduğu vurgulanmıştır. Dolayısıyla, Türkiye'nin teorik anlamda, Anayasa'da da laik, demokratik bir sosyal devlet olduğu belirtiliyor ancak bana göre pratikte bunun tezahür etmesi için de öncelikle bütün Meclise ve bütün partilerimize büyük görevler düşmektedir. Bu uzun yargılamaları giderecek ve içeride uzun tutukluluktan dolayı büyük mağduriyetlere uğratmış olan -hiç ayrım yapmaksızın- bütün davalarla ilgili olarak gereken düzenlemelerin bir an önce yapılması, Türkiye'nin aynı zamanda Avrupa Birliğinin tam üyesi olmasına yönelik olarak da atılacak bu adımlarla Türkiye'nin Avrupa Birliğinin de onurlu bir üyesi olma durumunu yaratacaktır ve Türkiye'nin de gerçek anlamda, yalnız sözde değil, pratikte de bir hukuk devleti olmasının önünü açacaktır.
Bu açıdan, 2013 yılında Türkiye'de bütün partiler tarafından bir evrensel hukuk düşüncesinin gelişmesiyle artık insanlarımızın bu şekilde mağduriyetlerini önleyecek, bu uzun yargılamaları da bertaraf edecek bir düzenlemenin yapılmasını bu vesileyle yine bütün Meclisten talep ediyorum, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Dora.