| Konu: | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 6'ncı Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 30 |
| Tarih: | 13.12.2020 |
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ben de grubum adına YÖK, üniversiteler, ÖSYM ve Yükseköğretim Kalite Kurulu bütçeleri üzerine söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz önce vekilimiz söyledi, AKP, ilk iktidara doğru giderken 12 Eylül vesayet kurumlarıyla ilgili olarak "Biz vesayete karşı çıkacağız." dedi ama arkadaşlar, YÖK'ü görünce "Bu ballı börekmiş, ben bundan nasıl vazgeçerim. Bunun üzerinden cemaatlere, tarikatlara, vakıflara her birini teslim ederim, dolayısıyla onları kendimle yürümeye zorlarım." dedi ve nitekim yaptı. Şu anda, değerli arkadaşlar, her ilde bir YÖK var ve -dikkat edin- biliyorsunuz bir gece yarısı operasyonuyla rektörlük seçimlerini Cumhurbaşkanlığına bağlamak için bir torba yasaya bir madde koydular. Biz son anda fark ettik ve muhalefetin gayretiyle geçmeyen o madde daha sonra bir gece yarısı KHK'yle getirildi ve rektörler doğrudan Cumhurbaşkanına bağlandı, Cumhurbaşkanı atıyor. Şimdi ne yapıyorlar? Her bir üniversiteyi bir cemaate, bir tarikata, bir vakfa teslim ediyorlar. Peki, rektörlerin üniversite bileşenlerine karşı bir sorumluluğu var mı? Tek bir sorumluluğu yok. Akademik tüm kurullar lağvedilmiş durumda değerli arkadaşlar. Şu anda tek söz rektörlerde. Hani ülkede tek adam var ya, üniversitelerde de tek adamın tek adamı var, tek adamın tek adamı. (HDP sıralarından alkışlar) Bakın, idari personelin, teknik personelin, öğrencinin, öğretim üyesinin tek bir söz hakkı yok. Fakülte kurulları çalışıyor mu sayın YÖK? Üniversite senatosunu da bir maddeyle daralttılar. Çünkü niye? Öğretim üyelerinin seçtiği temsilciler senatoya gidebiliyordu. Yetkileri aldılar, üniversite yönetim kurullarına verdiler. Yönetim kurulunu kim belirliyor? Rektör belirliyor.
Değerli arkadaşlar, kadro atamaları tamamen rektörlüğün iki dudağı arasında. Öğretim üyesi, ya rektöre biat etmek zorunda ya da orası, yaşam onun için zehir olur. İşte böyle bir ortamda yükseköğretimden bahsediyoruz.
Değerli arkadaşlar, şimdi, peki, rektörler öğrenciler için bir şey yapıyorlar mı? Yaptıkları tek bir şey yok. "Ben öğrenci yetiştiriyorum." diyorlar, mezun ettiklerinde "Durumları nedir?" diye merak ediyorlar mı? Merak etmiyorlar. Bugün mezun olmuş 1,5 milyon üniversite mezunu işsiz, iş bulamıyor ve yine 5 milyon civarında mezun olan öğrenciye biz iş vermiyoruz ama verdiğimiz kredinin takibine başlıyoruz, o kredi borcunun peşine düşüyoruz, o kredi için icrayı gönderiyoruz öğrenciye, işsiz mezunun evine.
Sayın yetkililer, Sayın Millî Eğitim Bakanı, sayın YÖK; ya bu gençlere iş verin ya da bu borçları silin; ya iş verin, borcunu ödesin bu gençler ama iş vermiyorsunuz, borcu tahsil etmeye kalkıyorsunuz. Bu, kabul edilebilir bir şey değil değerli arkadaşlar.
Hükûmetin konuşmacılarını sabahleyin dinledim değerli arkadaşlar. Övündükleri tek bir şey var: "Üniversite sayısını artırdık." Üniversite sayısını artırdılar, doğru. Bakkal dükkânı gibi her ile, ilçeye "üniversite" adı altında yerler açıldı, apartman binalarında üniversiteler açıldı. Altyapı var mı? Yok. Kütüphane var mı? Yok. Araştırma yapacak laboratuvar var mı? Yok. Öğrenci var mı? Yok. Değerli arkadaşlar, şu anda hayalet üniversiteler dönemini yaşıyoruz. Çoğu bölümün... YÖK her şeye o kadar burnunu sokuyor ama bir puanlama yapmıyor, "Hangi meslekte, hangi alanda ne kadar öğrenciye ihtiyacımız var." bununla hiç uğraşmıyor. Onun için birçok bölüm kapalı değerli arkadaşlar, kapalı. Birçok bölüm öğrenci tarafından tercih edilmiyor ama oralarda üniversite var mı? Var. Hani bir hikâye vardır ya "Bir köy var uzakta, gitmeksek de gelmesek de o köy bizim köyümüz." diye; gitmesek de, bütçesi olmasa da, öğretim üyesi olmasa da, öğrencisi olmasa da evet, üniversite var.
Değerli arkadaşlar, şimdi gelelim üniversitelerdeki öğretim üyesi meselesine. "Sayıyı artırdık." diyorlardı ya, değerli arkadaşlar, öğrenci sayımız 5 kat arttı, üniversite sayısı 3 kat arttı. Bütçedeki artışı size söylüyorum: 2002'de gayrisafi yurt içi hasıladan aldığı pay 0,94, yıl olmuş 2020, gayrisafi millî hasıladan aldığı pay 0,99, yani on sekiz yılda on binde 5. Şimdi bu bütçeyle öğretim üyesi bu baskı ortamında ne yapsın? Üretim yapsın! Akademik ortamı yok ettiniz, akademik özgürlüğü yok ettiniz. Değerli arkadaşlar, öğretim üyeleri bilimin özgür olduğu bir ortamda yetişir. Bilimin özgürlüğü olmazsa o üniversitede bilim yapılıyor denemez.
Akademisyenler, sayın arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bir şey söyleyeceğim: Bu ülkenin hukuksal en üst kurumu kimdir? Anayasa Mahkemesi. Şimdi, barış imzacılarına Anayasa Mahkemesi "Hak ihlali." dedi, sizin attığınız, bir KHK'yle attığınız akademisyenler için "Hak ihlali." dedi, yerel mahkemeleri "Tamamen beraat." dedi. Sayın YÖK, Sayın Millî Eğitim Bakanı; bu insanların göreve dönmesi için daha hangi makamdan cevap gelmesini bekliyorsunuz? Adalet, hukuk nerede? Bu insanlar ne yapacak? Hangi hukuk mercisi "Evet, suçsuzdur." diyecek ve siz görevine iade edeceksiniz? Yapmıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bir diğer önemli şey: AKP Hükûmeti, sürekli "Kürtler bizim kardeşimiz. Kürdoloji bölümü açtık, TRT Şeş'i açtık." diyor. Şimdi ben size bir şey söyleyeyim değerli arkadaşlar: Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümünde Kürtçe tez yazmayı yasakladınız. Ben size diyeyim ki: Rus Dili ve Edebiyatında, İngiliz Dili ve Edebiyatında, Alman Dili ve Edebiyatında -aklınıza hangi şey geliyorsa- tezler Türkçe yapılıyor mu? Niye Kürt Dili ve Edebiyatında Kürtçe tez yazılmasına karşı çıkıyorsunuz? Ya, bir dil ve edebiyatın tezi kendi dilinde yapılmazsa, o nasıl başka dilde yapılabilir? Bu akıl alır bir şey mi? Yani İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde siz yüksek lisans, doktora yapacaksınız, tezinizi Türkçe yazacaksınız. Bunu ondan istemiyorsunuz ama 25 milyon yurttaşınızdan istiyorsunuz değerli arkadaşlar. Diyorsunuz ki: Sen kendi dilinde... Çünkü siyaseten var gibi gösterip ama fiilen "Hiçbir hakkınız yok, bu dili geliştirme ihtiyacı yok." diyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, Sayın Millî Eğitim Bakanımız; isterseniz bugün sosyal medyaya bakın, Millî Eğitim Bakanlığından öğretmenler bir müjde bekliyor. 60 bin öğretmen diyor ki: "Artık, 'sözleşmeli öğretmen', yok bilmem 'şu öğretmen' demekten vazgeçin." İhtiyacınız da var, ihtiyacınız var, öğretmen ihtiyacı olduğu tüm raporlarda tespit edilmiş. 60 bin öğretmen alacağınızın müjdesini bugün buradan gençlerimize verin, gençlerimiz sizden bunu bekliyor.
Değerli arkadaşlar, şimdi, akademik özgürlükleri yok ettiniz. TÜBİTAK ve TÜBA'yı artık tamamen siyasal bir alana çevirdiniz. TÜBİTAK ve TÜBA, artık siyasi partinin arka bahçesi. Oradaki atamalar tamamen siyaseten yapılıyor.
Öğrencilerin barınma, beslenme, burs, sosyal yaşamında ilerleme olmadığı gibi, öğrencileri neredeyse her gün üniversitede fişliyorsunuz, tutukluyorsunuz. Şu anda, kesin rakamlar belli olmamakla birlikte, 70 bin civarında öğrencinin tutuklu olduğu söyleniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Tamamlayayım Başkanım.
Artık üniversitede sivil veya resmî polis cirit atıyor. Akademik özgürlük yok.
Değerli arkadaşlar, ÖSYM'yi tamamen bir çiftliğe çevirdiniz, bir ranta çevirdiniz. Her yıl 20 milyon insan ÖSYM'nin sınavlarına giriyor. ÖSYM'nin sınavları artık bir rant kapısı hâline dönüşmüş ve bu sınavlardan geçenler, maalesef, doğru dürüst bir işe atanmıyor.
Üniversite Yükseköğretim Kalite Kuruluyla ilgili 2 şey söyleyeyim değerli arkadaşlar. Üniversitede doğru dürüst yayın yapılmıyor ama kaliteli yayın hiç yapılmıyor. Bakın, değerli arkadaşlar, Boğaziçi Üniversitesinde bir araştırma yapılmış. Türkiye'de yapılan tezlerin vakıf üniversitelerinde yüzde 50'si intihal yani çalıntı; kamu üniversitelerinde ise bu oran yüzde 37'lerde. Değerli arkadaşlar, internet siteleri kurulmuş, tez yazım internet siteleri. Şimdi, durum bu iken bu kurul kaliteyi nasıl geliştiriyor, bu bütçe onlara niye veriliyor; ben gerçekten şaşırmış durumdayım. Neyin kalitesinden bahsediliyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Toğrul, selamlayalım lütfen.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bir şey, Sayın Başkanım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, üniversitelerin en önemli yükünü çekenlerden bir grup da araştırma görevlisidir. Değerli arkadaşlar, araştırma görevlisinin bir tanımı yapılmadığı gibi bir kararnameyle güvenceli olan kadro, 33/a'daki araştırma görevlilerinin tamamının kadrosu önce 50/d'ye geçirildi, sonra 33/a'ya geri dönmeyi de rektörlüğün iznine bıraktılar. Yani rektöre yakınsanız güvenceli kadro, rektöre uzaksanız güvencesiz kadro. Bir kararnameyle özel öğrenci yetiştiren programdaki araştırma görevlilerinin kadrolarını iptal ettiniz ve bu araştırma görevlilerinin göreve dönüp dönmemesini yine rektörün iki dudağı arasına bıraktınız.
Değerli arkadaşlar, üniversiteler en kötü dönemini yaşıyor; üniversiteler en çorak dönemini yaşıyor; üniversiteler araştırma, bilim üretmenin en çoraklaştığı dönemini yaşıyor; en mutsuz dönemini yaşıyorlar ve üretmiyorlar. Şu pandemi koşullarında üniversitenin araştırma alanlarını belirlemeye kalktınız Sayın Bakan. Bu nasıl bilimsel özgürlüktür?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Toğrul, teşekkür ediyoruz.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Ben, bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Umut ediyorum ki bu konularda bizi dinleyenler de bunu anlar, bir iki şey alır ve düzeltme yoluna giderler diyor, saygılar sunuyorum.
Sayın Başkan teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)