GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 7'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:31
Tarih:14.12.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1959'da başlayan Avrupa Birliği iddiamızda yarım asrı fasılları tamamlayarak ilerlememiz gerekirken adım adım ilerliyoruz. Tam üyelik, vize serbestisi derken, ticaret artarken şimdi, bakıyoruz, Avrupa Birliğinin yayınladığı raporlarda tam bir gerileme var, dahası yaptırımlarla tehdit ediliyoruz. Buraya nasıl geldik, yoksa gelmek istediğimiz yer burası mıydı; cevap vakti geldi de geçiyor. Avrupa'nın çifte standardına Türkiye'yle ilgili konulardaki art niyetli yaklaşımlarına hepimiz şahidiz. Bu tavırla hep beraber mücadele ediyoruz ancak maalesef, her söylenen de mesnetsiz değil. Biz doğruları biliyoruz, raporları da o gözle okuyoruz. Mesela basın özgürlüğünde 154'üncü, yargı ve yasama denetiminde 124'üncü, hukukun üstünlüğünde 107'nci sıralarda oluşumuz, hadi sırayı boş verin ama gerilediğimiz ne yazık ki gerçek. Bu verileri TÜİK hazırlamayınca böyle acı gerçekler, maalesef, aleyhimize kullanılıyor.

Avrupalı kuruluşların hazırladığı ilerleme, daha doğrusu "ilerleyememe" raporlarını okurken yazılanları içimize sindiremiyoruz. Asırlarca adaletiyle kurulmuş ve kurulacak devletlere örnek olmuş bir milletin torunlarına başka milletlerin adalet dersi vermesini kabul edemiyoruz. Maalesef, bu hazin tablo sizin eseriniz. Özgürlükleri, adaleti ve ekonomiyi bu hâle siz getirmemişsiniz gibi "Reform gerekiyor." diyorsunuz. Reformlar endekslerde onar onar düşerken değil de neden şimdi yaptırım haberlerinin hemen ardından geldi diye de merak ediyoruz. "Demokrasi ve özgürlükleri biri istedi diye değil, halkımız layık olduğu için savunuyoruz." diyorsunuz ya, hangisi doğru: Halk için reform mu, ekonomi için reform mu? Reformlar ekonomik mecburiyetlerdense, gerçekten gerekli değilse veya siz inanmıyorsanız, o zaman ekonomi düzelirse reformları geri mi çekeceksiniz?

"Faiz sebep, enflasyon sonuç." teoriniz nasıl yanlışsa "Ekonomi sebep, adalet sonuç." da yanlıştır. Doğrusu adalet sebep, ekonomi sonuçtur. Anlaşılıyor ki teşhisiniz yine yanlış, dolayısıyla tedavi de sağlıklı olmayacak.

"Kendimizi Avrupa'da görüyoruz." lafıyla diplomasi gemisi yürümüyor. AB'yle bir gelecek hedefliyorsak güvensiz ilişkileri tamir edecek bir diplomatik yaklaşım yaratmak zorundayız. Bu yaklaşım konjonktürel kararlarla savrulmamalı; kurumsal, planlı ve tutarlı olmalı. Yani bugüne kadarki rüzgâr gülü diplomasinizden çok farklı bir sistem gerekiyor. Haklı olmamıza rağmen ne söylediğimiz kadar nasıl söylediğimiz ve iddiamıza destek sağlayabilmemiz de önemli. Farklılaştırılmış entegrasyon modeliyle ticaret, turizm, bilim, çevre ve sağlıktaki iş birliğinin derinleştirilmesi, Türkiye'nin vazgeçilmez konumunu daha da perçinleyecektir. Avrupa'ya değer katan Türkiye, üyelerin bize çifte standart uygularken 2 kere düşünmelerini, daha temkinli açıklamalarda bulunmalarını sağlayacaktır. Avrupa Birliği, iktidarınıza reform yapacağını, birlikte yol yürüyeceğimizi söyledin. Hadi bakalım, hodri meydan, neler yapacaksın?" dedi. Neler yapacağınızı biz de merak ediyoruz. Umarım yapacaklarınız siyasi ikbalinizin değil, milletimizin faydasına olur.

Sayın milletvekilleri, yönümüzün neresi olacağı pandemi sonrasında daha da önem kazanacak. Küresel ticaret, NAFTA, TTIP, Avrupa Birliği ve Asya Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklığı gibi yapılanmalarla hiç olmadığı kadar derin bir kümelenmeye gidiyorken, Türkiye'nin artık nerede başat unsur olmak istediğine karar vermesinin de zamanı gelmiştir.

Geçtiğimiz ay, Asya ve Pasifik'te 15 ülke ekonomik ortaklık anlaşması imzaladı. Diğer yandan, Amerikan eski yönetiminin başlattığı ancak Trump'ın akamete uğrattığı Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı bu dönem yeniden gündeme gelebilir. Amerika ve Avrupa Birliği arasında yapılacak olan TTIP, mevcut hâliyle Türkiye'nin ihracatına büyük bir darbe vuracaktır. Dünyanın en büyük piyasasını doğuracak olan bu anlaşmaya ülkemiz de mutlaka taraf olmalıdır. Taraf olabilmenin yolu gümrük birliğinin güncellenmesinden geçiyor. Bu güncellemenin gerçekleşmesi için iktidar tüm girişimleri acilen başlatmalıdır. Bu fırsat doğru yönetilirse fayda; yönetilmezse ciddi bir zarar yaratır. Hiç kimse tarafından istenmeyen olmak ile herkes tarafından istenen olmak gibi iki alternatifi ekonomik, siyasi, diplomatik hedeflerimiz ve performansımız belirleyecek. Yani en çok ithalat yaptığımız Asya Birliği ve ihracatımızın yarısını yaptığımız Avrupa Birliğiyle ilişkilerin "Kazan-kazan" ilkesi çerçevesinde geliştirilmesi ekonomik konumumuz açısından çok önemli olacak. Peki, biz bu ilişkilerin neresindeyiz? Dün ekonomimize doğrudan yatırımların çoğunluğu Avrupa'dandı ancak yarattığınız sanal yönetim yüzünden artık yatırımcıyı gündüz vakti mumla arar hâle geldik. Reform çıkışınıza rağmen, Volkswagen'in CEO'su "Siyasi saiklerle, yönetime anlatamayız." diyerek milyar dolarlık yatırımı iptal etti, fırsatı Slovakya'ya kaptırdık. Yarattığınız itibarsız ortamın bedelini, maalesef, millet olarak ödüyoruz. Ekonominin patronu güveni sadece hukukun üstünlüğü ve şeffaf yönetimle kazanırız. Bunlar olmazsa, son haftalarda ilk defa duymuş gibi sarıldığınız sanal reform söylemleri ne güven kazandırır ne yatırımcı getirir ne de istihdama katkı sağlar.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğiyle aramızdaki çatışmalardan biri de yönetemediğiniz göç meselesidir. 2016 yılında imzalanan Geri Kabul Anlaşması, ülkemizi dünyanın göç tampon bölgesi hâline getirdi. Bu anlaşmayla Avrupa Birliği transit göçleri durdurmayı, Türkiye'ye iade etmeyi ve Avrupa'yı göç dalgasının dışında bırakmayı amaçladı. "Aday ülkelerin geri kabul anlaşması yapmasına gerek yok." diyen Avrupa Birliğinin bize bu anlaşmayı dayatması ciddi bir tartışma konusudur.

Avrupa Birliği hiçbir vaadini yerine getirmemişken, Türkiye dünya ile düzensiz göçmenler arasında gönüllü baraj ülkesi oldu. Bu keyfî gönüllülük bize en az 60 milyar dolara mal oldu. Diğer yandan, 2011-2015 arası uygulanan açık sınır politikasıyla, 12 bin olan Suriyeli sığınmacı sayısı 2020'de, resmî kayıtlara göre 3 milyon 638 bine ulaştı ki bize göre en az 2 katı. İktidar önce kapıyı sonuna kadar açarak içeriye milyonları doldurdu, sonra duvar örerek kendince düzensiz göçü önlemeye çalıştı. Hangi politika doğruydu? Sonuncusu doğruyken bunu anlamanız neden dört sene sürdü? Ülkedeki 20 kişiden 1'i Suriyeli olduktan sonra duvar örseniz ne olur? (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Türkiye'deki sığınmacılar ekonomi, demografi ve siyaset gibi alanlarda ayrı ayrı, çok kapsamlı sorun hâline geldi. Yüksek doğum oranlarıyla 2040'ta her 13 kişiden 1'isinin Suriyeli olacağı hesaplanıyor.

Memleketim Mersin'de kayıtlı Suriyeli sayısı 221 bini -ki gerçekte çok daha fazla olduğunu biliyoruz- resmî rakamlarda kentin yüzde 12'sini buldu. Ki tekrar ediyorum, bu rakamlara da güvenmiyoruz. 2040 projeksiyonuna göre Mersin, Şanlıurfa, Gaziantep, Hatay gibi illerimiz Türk kenti olma özelliğini kaybedecek. Bile isteye buna göz yummayı kabul edemeyiz. Savaş ve diplomasiyle yapılamayan, demografiyi değiştirerek deneniyor. Bu sebeple, çok geç olmadan geri dönüş strateji ve eylem planı hazırlanmalı, Şam'la ortak bir komisyon kurulmalı ve Suriyelilerin evlerine hızlıca dönmeleri sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, "Muhataplarımızdan Türkiye'nin uzattığı eli havada bırakmamalarını bekliyoruz." diyorsunuz. 1932'de, Milletler Cemiyetine davet üzerine katılan bir devleti eli havada bırakan bir pozisyona düşürdünüz. Geldiğimiz noktada, 2005 yılında başlattığınız Avrupa Birliği sürecini tamamlayamadığınız gibi, Türkiye başladığından daha da geride bir ülke konumuna geldi. Bu yolda harcanan milyonlarca dolar, kurulan bakanlıklar, değiştirilen kanunlar, verilen vaatlere rağmen, bu on beş yılın sonunda Avrupa Birliği nezdindeki Türkiye'yi, verilerine güvenilemez, hukuktan uzaklaşmış, diplomaside rotası belirsiz bir ülke hâline getirdiniz. Demek ki itibar binalarda değil, içindekilerdeymiş.

Onurlu izolasyondan kurtulup Türkiye'yi yeniden itimat edilen ve aynı zamanda caydırıcı bir ülke konumuna taşımak, döneminizde bozulan imajınızı düzeltmek için çok yönlü bir dış politika anlayışı ve liyakatli diplomatik kadrolarla etkin bir strateji...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.

MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) - Volkswagen tüm dünyada yatırım yapmayı durdurdu, Volkswagen. Türkiye'yle bir ilgisi yok.

ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) - Seçilememiş siyasetçileri büyükelçilik makamıyla ödüllendirerek, dış politikayı şahsi dostluklar ve düşmanlıklar üzerinden değerlendirerek olumlu sonuçlar alamazsınız. İlaveten Doğu Akdeniz'deki komşularımızla ilişkilerin yeniden yapılandırılması, "Kazan-kazan" ilkesiyle ulusal menfaat ilişkisi kurulması oyun değiştirici olacaktır. Avrupa Birliğinin Türkiye'yi çağırdığı fakat kendi taleplerini dayatacağı masaya güçlü ve etkin bir şekilde oturmak, kararları ülkemiz lehine aldırmak için bu politika elzemdir fakat siz, cephe daraltmak, müttefik çoğaltmak yerine maalesef tersini yapmayı tercih ediyorsunuz.

Doğru yolun, ideolojik sempatilerle hareket etmek değil, ulusal çıkarlar eksenli bir dış politika yürütmek olduğunu anlamanızı ve buna göre hareket etmenizi temenni ederek yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)