GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:32
Tarih:15.12.2020

HDP GRUBU ADINA HÜDA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Genel Kurul; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, sistemin her kurumunda adaletsizlikler yaşanıyor; evet, ama insanların inanç adına bir ehliyet atfettikleri Diyanet Kurumu diğer tüm kurumlardan daha fazla bir vebal, haksızlık, bağnazlık, adaletsizlik ve çürümüşlük içerisindedir.

13 Bakanlığı aşan bütçesiyle, yüz binlerce kadrosuyla Diyanet, 83 milyon insanımızı temsil ediyor mu ki böylesine devasa bir bütçeye sahip? Elbette bu bütçe Diyanete boşuna verilmiyor; bu çarpık düzenin, tahrip olmuş dinciliğin temsilcisi olarak Diyanetin varlığı saraylar için bir beka meselesidir; halk için, millet için değil, kendi saltanatları için bir beka sorunudur. Diyanete tahsis edilen ödenekte bütün vatandaşlarımızın hakkı vardır ama Diyanet sadece Sünni ve Hanefi geleneği üzerine bir tedrisata sahiptir. Türkiye'de Hristiyan, Yahudi, Ezidi, Süryani, Alevi, Caferi, Şafii hatta inanmayan tüm vatandaşlarımız, herkes gibi onlar da vergilerini vermektedirler. Camiye gidenden de gitmeyenden de bu vergi zorla alınmaktadır. Bu, halkımızın razı olmadığı bir bütçedir ve onların helal etmediği bir bütçedir.

Arkadaşlar, devletin dini, mezhebi olmaz. Devletin dini de mezhebi de adalettir, o kadar. Diyanetin tek bir mezhebe hizmet ettiği bir toplumda eşit vatandaşlıktan bahsedemeyiz, adaletten bahsedemeyiz. Dünyada 208 ülke var. Bu kadar aç ve yoksul insan varken tek bir mezhebe 10 bakanlıktan fazla para veren bir başka ülke yok arkadaşlar. Gerçekleri tahrif ederek, bir karşı darbe yaparak elçilerin kaldırmaya çalıştığı cahiliyeyi bir din hâline getirerek kurumsallaştırmasının bugünkü temsiliyeti Diyanet Kurumudur. Yüzyıllardır işte bu kurumlarla Müslüman toplumlara düşünmeyi, sorgulamayı haram olarak, aklını kullanmadan kayıtsız şartsız biat etmeyi de helal olarak öğrettiler ve insanları köleleştirmeye çalıştılar. İşte bu kurumlarla Allah adına yetki almışlar gibi yazarak, konuşarak dinî hayata egemen olan bu "Ferisigiller" sınıfı ile saraylar, saltanatlar ve onların zulümleri, katliamları meşrulaştırıldı. Emevi saltanatı döneminde camilerde hutbelerde yüz elli yıl ehlibeyit ve destekçileri halka terörist olarak anlatılmış ve dualarda lanetler okunmuştu, bugün de aynı anlayışın temsilcileri halkımızı bin yıllardır gittikleri camilerden uzaklaştıran uygulamalarıyla hiç de atalarından geri kalmadıklarını gösteriyorlar. Saraylar, saltanatlar yaşasın diye, kurdukları dinci konforları bozulmasın diye hem dinî hem siyasi düşünen, konuşan insanlara yaşam hakkı tanımıyorlar; insanlar hapsediliyor, meslekleri engelleniyor, geçinme, çalışma, güvenlik hakları yok ediliyor. Tam da bu çarpıtılan din anlayışı ve kurumları hakkında konuşurken, bu vesileyle başta dini devlet kurumu hâline getiren, saray dini hâline getiren Emevi zulmüne karşı direnen Kerbelâ yoldaşları, Afganistan'da dinci, bağnaz cahiller tarafından linç edilen Ferhunde Malik Zade ve Türkiye'de Gonca Kuriş şahsında tarih boyunca tüm bu zihniyetler tarafından zulmedilen, katledilen bütün kadınları ve tüm canları saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bugün de maalesef aynı anlayışlar kendilerinden farklı düşünen herkese karşı aynı tahammülsüzlüğü, linci yaşatmaya devam ediyor. Son dönemlerde yaşanan dinci, bağnaz lince uğrayanlardan sadece iki örnek vereceğim: Biri, Marmara Üniversitesindeki görevinden ayrılmak zorunda kalan Mustafa Öztürk Hocadır. "Tarihselci yorumlarına katılmıyoruz." diye bir ilim insanının onurunu incitmek, işinden etmek, tehdit etmek, ülkesinde yaşayamayacak hâle gelmesine sebep olacak atmosfere yol açmak yerli bir engizisyondur. Diğer bir örnek ise Fatma Yavuz; Diyanetten ihraç edilen Fatma Yavuz'un, bakın, ihraç edilme sebebi: "Ehlisünnet çizgisindeki Müslümanları kastederek dinci, şeriatçı gibi tahkir edici ifadeleri, İslam fıkhı, İslam şeriatı ve din konusunda cinayet fıkhı, saçma sapan hukuk, böyle dine inanacağıma çöp tenekesine inanmayı tercih ederim gibi, yeşile boyanmış faşizme karşı mücadeleyi görev addederim gibi eleştiri sınırlarını aşan, küçük düşürücü, aşağılayıcı niteleme ve beyanları, tarihteki İslam âlimlerini aşağılayacak nitelikte sözleri ve sahih hadisleri ihtiva eden Buhari ve Müslim'i değersizleştiren, önemsizleştiren, hadislerin itibarını zedeleyen ifadeleri, İslam adap ve ahlakına aykırı olup haram ve günah olduğu gibi toplumun kahir ekseriyet örf, âdet, kültür, gelenek, ahlak anlayışına zıt tercih, cinsel tercihlere sahip LGBT bireyleri savunan küfür ve cinsellik içeren yazıları, KHK'lilerle devlet aleyhine faaliyette bulundukları için kamudan ihraç edilen; sosyal medyada bu paylaşımları sebebiyle..." deniliyor ve "...bu eyleminizle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun ilgili maddesini ihlal ettiğiniz anlaşılmıştır." denilerek bir kadın, düşünen bir kadın da Diyanetten ihraç edildi bugünkü bu yapıda.

Evet, aldığı onca bütçeye rağmen Diyanette neden gerçek ilim insanları yetişmiyor, bu ortada.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, geçen hafta cuma günü Diyanet çok önemli bir görev yerine getirdi. Nedir bu görev? Türkiye'de tüm camilerde bir yağmur duası gerçekleştirdi, Meteorolojinin yağmur uyarısını fırsat bilip yağmur duası çağrısıyla bir uyanıklık yapmaya çalıştı. "Kıyamet koptuğunu görseniz bile elinizdeki fidanı dikin." tavsiyesini hiç bilmiyorlarmış gibi milyonlarca ağacı katledenler, insanları yağmur duasına çağırdı. Daha da önemlisi, ağacı ve ormanı kesenlerle mücadele etmektir, gerçek yağmur duası ağaç dikmektir ama kime karşı verecekler bu mücadeleyi? Zaten o ormanları, milyonlarca ağacı burada maden şirketleri için el kaldıranlar kesti. Doğa, çağırmak, davet etmek demektir. Evrenin yasaları bellidir; yağmur duası doğal yaşamdır, ağaç dikmektir, ormanları, suyu savunmaktır ama ormanları, suyu savunanlara cezalar keseceksiniz, saldıracaksınız sonra da -Meteorolojinin ikazıyla- insanları yağmur duasına davet edeceksiniz!

Evet, bu kürsüden -vaktim kalmadı- milyonlarca vatandaşın iradesini temsil eden seçilmişlere "Haysiyetsizler!" diyenler oldu. Bunu söyleyenlerin kendileri en büyük haysiyetsizdir!

Buradan son bir kez şunu söylemek istiyorum: Arkadaşlar, ey iktidar sahipleri ve destekçileri, ey ülkeyi talan edenler; sizler için artık son yıllarınız bile demiyorum çünkü artık yıllarınız yok, aylarınız kaldı; bunu kendiniz de çok iyi biliyorsunuz, teşkilatlarınıza "Artık gidiyoruz, temizlik yapın." dediğinizi de biliyoruz ama öyle çok suça bulaştınız ki, bu halka öylesine kötülük yaptınız ki elbette korkmakta haklısınız.

Bizleri zindanlarda, şantiyelerde, atölyelerde, meydanlarda, sokaklarda dinleyen bütün halkımıza buradan bir kez daha selam ediyorum. Umudunuzu kaybetmeyin, iyilerle olun, iyi olun, gelecek bizimdir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)