| Konu: | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 32 |
| Tarih: | 15.12.2020 |
HDP GRUBU ADINA MURAT SARISAÇ (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle ekranları başında bizi izleyen sevgili halkımızı ve tüm Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
AKP iktidarı devletin bazı kurumlarını âdeta bir manipülasyon ve psikolojik operasyon merkezi hâline getirmiş durumda, bunlardan bir tanesi eğer RTÜK ise diğeri de kesinlikle İletişim Başkanlığıdır çünkü Türkiye, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 180 ülke arasında bugün 154'üncü sıraya gerilemiş durumda. Yani gazeteciler büyük bir yargı baskısı altında ve onlarca gazeteci de bugün tutuklu bulunuyor.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - 60'ıncı ülke hangi ülke?
MURAT SARISAÇ (Devamla) - Söyleyeceğim birazdan.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Bekleyin biraz, görürsünüz.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Sabır, sabır.
MURAT SARISAÇ (Devamla) - Bugün, yüzlerce gazetecinin sarı basın kartı yok ya da ellerinden alınıyor çünkü sarı basın kartı alabilmek için makul bir gazeteci olmanız gerekiyor. En belirgin özelliklerden bir tanesi de bugün basına yapılan çok büyük baskılar. Sadece geçtiğimiz iki ay içerisinde Van'da 5 gazeteci tutuklandı; Adnan Bilen, Cemil Uğur, Şehriban Abi, Nazal Sala ve sonrasında da Dindar Karataş da tutuklandı. Tutuklanma sebebiyse helikopterden atılıp işkenceye uğrayan 2 yurttaşımızın yani Servet Turgut ve Osman Şiban olayını ortaya çıkarmak. Bir de devlet bununla ilgili de çok güzel bir açıklama yaptı, "Devlet aleyhine toplumsal olayları haber yapmak." diye bir gerekçeyle bunları tutukladı. Sonra, yine geçtiğimiz günlerde Ayşegül Doğan altı yıl üç ayla cezalandırıldı. Biliyorsunuz, 1990'larda JİTEM'ci kafa rahmetli Orhan Doğan'a on beş yıl ceza vermişti, şimdiki AKP iktidarı da kızı Ayşegül Doğan'a gazetecilik yaptığı için altı yıl üç ay ceza veriyor. Peki, şimdi soruyoruz: Bu, özgür basına düşmanlık değil de nedir? (HDP sıralarından alkışlar)
Yine, AKP iktidarında büyük zalimliklere de tanıklık ettik. Çoğu çocuk olmak üzere 33 Kürt Roboski'de bombalandı, failleriyse Ankara'nın karanlık dehlizlerinde kaybedildi. Yine, Cizre bodrumlarında 177 insan katledildi, yakılarak katledildi. Yine, Van'da Osman Şiban ve Servet Turgut helikopterden atılıp işkenceye uğradılar, sonrasında da Servet Turgut katledildi. 2017 "Nevroz"unda da yine Kemal Korkut göz göre göre katledildi ama failleri bir şekilde yine AKP tarafından serbest bırakıldı. Bunlar Kürt düşmanlığı değil de nedir diye soruyoruz tekrar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı dinleyelim şimdi: "Peygamber Efendimiz insana insan olduğu için saygı duyar. Mesela, Medine'de bir Yahudi'nin cenazesi defin için götürülürken saygı için ayağa kalktığında etraftakiler Peygamber Efendimiz'e niçin böyle yaptığını sorarlar. Peygamber Efendimiz'in cevabı çok anlamlı: 'O bir insandır.' diyerek günümüze de ışık tutan bir mesajla davranışını izah eder." Amenna, çok güzel. Peki, o zaman, Kilyos'ta 261 cenazeyi neden kaldırımlara gömdünüz mademki böyle bir anlayıştasınız? Mademki böyle güzel düşünüyorsunuz -İslamiyete göre de insana değer verilmesi gerekiyor, cenazelere değer verilmesi gerekiyor, insanların defin ve yas tutma hakkı vardır- o zaman hangi vicdanla bu anneye evladının kemiklerini bir posta kutusuyla gönderdiniz? Şimdi buradan AKP'ye gerçekten soruyorum: Yoksa siz "Ama onlar Kürt." mü diyorsunuz? (HDP sıralarından alkışlar)
2016 Eylülünde belediyelerimize kayyumlar atadınız ama onurlu halkımız 31 Martta bunun cevabını size verdi. Sonra, siz yine 48 belediyemizi gasbettiniz. MYK üyemiz, gençlik meclisi üyemiz Serhat Aktemur'u sokak ortasında kaçırdılar, Van'ın en işlek caddesinde Büşra Kuyun sokak ortasında kaçırıldı. Yine, aynı şekilde, Meclisin daha önce görüşlerine başvurduğu Demokratik Toplum Kongresini kriminalize ettiniz, kapatmaya çalıştınız, türlü iftiralarla onu yıpratmaya çalıştınız. Bahaneleriniz ve gerekçeleriniz hiçbir zaman bitmedi, gerekçe üstüne gerekçe yarattınız. En sonunda da altı yıl önceki Kobani olaylarını gerekçe yaparak onlarca siyasetçimizi cezaevine attınız. Peki, soruyoruz tekrardan: Bu, Kürtlerin demokratik siyaset yapma hakkına bir düşmanlık değil de nedir o zaman?
Atadığınız kayyumlar ilk iş olarak Kürt'ün diline, kültürüne, hafızasına ve kimliğine saldırdı çünkü kayyumlar, siyasi iktidarın Kürtlere yönelik asimilasyon ve düşmanlık politikasının bir aparatı hâline dönüşmüş durumda. Seçim bölgem Van'dan birkaç örnek vereyim. Mesela, Erciş'te Kürt aydınlarının, Kürt yazarlarının isimlerini taşıyan tabelalar direkt kütüphanelerden söküldü; yine aynı şekilde, Muradiye'de Ayşe Şan Kitap ve Konukevi kapatıldı; Van İpekyolu'nda Nuda Kültür Merkezi kapatıldı; Çaldıran'da ise Kürtçe tabelalar yerinden söküldü. Bu, Kürtçeye düşmanlık değil de nedir?
Biraz da kayyumlarınızın halk düşmanlığına bakalım. Mesela, kayyum işe başlar başlamaz, hemen KHK'yle binlerce işçiyi işinden etti. Özellikle 306 işçi var ki mahkeme tarafından 3 defa davayı kazanmalarına rağmen mülakatlarda bunların tek birisi bile başarılı olamadı, 3 defa mahkemeyi kazandılar ama hiçbiri işe alınmadı. Yine aynı şekilde, yüzlerce KHK'li kişi aileleriyle birlikte açlığa mahkûm bırakıldı. Yine, Samsun'da eline "iş-aş" yazarak intihar eden Samsunlu yoksul gibi Mesut Babat da kayyum tarafından işinden atıldı ve o da geçim sıkıntısından dolayı intihar etti. Peki, buradan bütün halkımıza tekrar soruyoruz, sadece AKP'ye değil: Bu, Kürt'ün emeğine, alın terine düşmanlık değil de nedir o zaman? (HDP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, AKP zulmü o kadar artmış ki gözaltı ve tutuklamalara artık cezaevi yetiştiremiyorlar. Bugün 591'i ağır olmak üzere, 1.564 hastamız var cezaevlerinde, sadece bu yıl içerisinde yani bir yılda 49'u öldü. Ama AKP tabii bunları görmüyor çünkü şimdiye kadar mafya babalarını ve suç örgütleri liderini affetmekle meşguldü. Yine bunun en iyi göstergesi Sayın Abdullah Öcalan üzerine uygulanan tecrittir.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Bölücübaşı.
MURAT SARISAÇ (Devamla) - Oysaki tecrit yokken ülkemizde gündem demokrasi ve özgürlüklerdi, ülkenin her köşesinde barış rüzgârları esiyordu, Türkiye halkları sahiplenmiştir barışı. Buna rağmen, Türk'ün, Kürt'ün, Arap'ın bütün umutlarını bir iktidar menfaati uğruna harap ettiniz. Şimdi, bu, barışa düşmanlık değil de nedir diye soruyoruz tekrar.
Vaktim kalmadı, Başkan da zaten ekstra süre vermiyor.
Son olarak, AKP'lilere de şunu söylüyorum: Şimdi, AKP'liler uzun zamandır -daha önceki partiler gibi- tek çareyi sürekli bizim partimizi kapatmakta bulmuş durumdalar. Birkaç sır vermek istiyorum bununla ilgili, şimdi, biz yanlışınızı şöyle görüyoruz: Sizin yanlışınız nedir, biliyor musunuz? Sizin yanlışınız, kendinizden yola çıkarak bizi yorumlamak, bizi değerlendirmek; bizler sizler değiliz. Biz çok köklü bir tarihe, çok büyük bir mücadele geleneğine sahip bir partiyiz. Yani sadece bir iki örnek vererek bitireyim. Mesela, sizin sadece Genel Başkanınız gitse siz üç güne kalmaz dağılırsınız. (HDP sıralarından alkışlar) Mesela, sizin halkın iradesiyle seçilmiş belediye başkanlarınızın yerine kayyum atanırsa siz onun yerine kayyum olmak için birbirinizle yarışırsınız. (HDP sıralarından alkışlar)
Yine, aynı şekilde, sizin bugün "Yol arkadaşı" dediğiniz kişiler, dün sizi yok etmek için yemin eden Süleymanlar, size "Karun" diyen Kurtulmuşlardır. Ama bizim yoldaşlarımız ise Sebahatlerdir, Figenlerdir, Selahattin Demirtaşlardır, bizim yoldaşlarımız Gültan Kışanaklardır, bizim yoldaşlarımız İdris Balukenlerdir. (HDP sıralarından alkışlar)
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)