| Konu: | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 32 |
| Tarih: | 15.12.2020 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cari açık, bütçe açığı, yatırımlar, Merkez Bankası rezervleri, devletin kurumlarının borç ve alacakları, mali durumları, kamu bankalarının borçlulukları, işsizlik rakamları bize gösteriyor ki maalesef 2000 öncesine dönüş bütçesiyle karşı karşıyayız.
Sürdürülebilir ekonomik istikrar istiyorsanız önemli göstergelerin başında cari açık gelir. Bütçede ekonomi, istikrar ve sürdürülebilirliği aynı cümle içinde kullanabilmek iktidarınızın bu döneminde imkânsız. Neden? Ekonomi kötü. Ve cari işlemlerdeki değişiklikler ekonominin gidişatı için göstergedir zira iktisadi kararların ve beklentilerin şekillenmesinde belirleyicidir.
Cari açıkların gayrisafi yurt içi hasılaya oranı çok yüksek seviyelere ulaştığında -ekonomiden anlayanlar için- bu, ekonomi canavarıdır. 2000 öncesi gazetelerdeki enflasyon canavarını hatırlarsınız. Kaldı ki ekonomik krizlerdeki rolü bu benzetmeyi haklı kılar. Cari açık hep tehlikelidir ama ne zaman başa büyük bela olur? Para yatırıma değil, tüketime, israfa giderse. Bunu büyüme rakamlarına bakarak anlarız, eğer cari açıkla beraber üretim artıyorsa açığı kapatabilirsiniz. "Borç yiğidin kamçısıdır." deriz ama kaynaklar bugünkü gibi israfa giderse, uçaklara ve şatafatlı binalara, lüks tüketime giderse borcunuz artar, geliriniz düşer, en nazik tabirle çıkmaz sokağa girersiniz.
Gelin, bakalım, ne yaptık bu kaynakları? Mesela, Türkiye orta ileri teknoloji ülkesi mi oldu? Katma değerli ürünler açığımızı kapayacak mı? Nüfusu 1 milyondan fazla kentlerin tamamı ucuz toplu ulaşım aracı metroya mı kavuştu? Ulaşım, nakliye maliyetlerimiz düştü ve vatandaş bütçesinin fazlasının bir kısmını tasarrufa ve tüketime mi ayırabiliyor? İhracatımızı artıracak, lojistik altyapımızı güçlendirecek Çandarlı Limanı, Mersin Ana Konteyner Limanı, Filyos Limanı mı bitti? Buraların gelirleriyle borç ödeyebiliyor muyuz? Doğu, Güneydoğu Anadolu'da ve Karadeniz'de küresel piyasaları entegre edecek çözümler mi oluşturuldu? Yeni alanları üretime mi açtık? Orta Doğu, Afrika, Avrupa'yla hızlı ihracatımızı artıracak Çukurova Havaalanı mı bitti? Yılan hikâyesine dönen koster filomuzu yeniledik mi? Enerjide, imalat sanayisinde yerli teknoloji kullanım oranımız mı arttı? Enerjiyi daha verimli kullanarak daha rekabetçi mi olduk? Yurt dışına enerji bağımlılığımız mı azaldı? Tarımda; iklim, su, akıllı tarım teknolojileri mi kullanır olduk? Hollanda gibi ufacık bir ülkeyi tarım ihracatında geçtik mi? Kullanılmayan tarım alanlarımızı tarıma kazandırarak ihracat merkezine mi dönüştük? Geçtim onu, tarım ithalatımız mı düştü? Çiftçimize teknoloji mi kazandırdık? Maliyetlerini düşürüp rekabet gücümüzü mü artırdık? Borçlarını azaltmak için doğrudan ödemelerini mi artırdık? Hiç olmazsa, borçlarını mı üstlendik?
Hayır, bunların hiçbiri olmadı. Daha fazla dışa bağımlı kılınan enerji politikası ve inşaata dayalı perspektifinizle Türkiye, borca, betona, asfalta, fosil yakıta saplanıp kaynağı verimsiz kullandı. Enflasyonu ve işsizliği artırdık, bütçe açığını patlattık, kamu bankalarını inanılmaz boyutta borçlandırdık ve döviz kurunu çıldırttık. Üreticinin en çok korktuğu gibi, bir gün 8,5 lira oldu, ertesi gün 7,5 lira. Bir de tabii faiz lobisine 135 milyar dağıttık.
Faiz ile cari açık arasında akreple kurbağanın meşhur ilişkisi vardır. Bizim gibi tasarrufları düşük, tüketimi yüksek ülkelerde yatırımlar için finansman açığı dış kaynaklarla karşılanır. Saadet zinciri kurarsınız, borçlanır, ithalatı artırır, suni bir refah yaratır ve borcu borçla kapatırsınız, ta ki kaynak bulamayana kadar. İşte, bugün olan da tam budur. İktidarınıza güvenip kimse size daha fazla borç vermiyor, iyi ki de vermiyor, yoksa kalkınmaya odaklanmayan iktidar bizi daha büyük bir borç batağına sürükleyecek, iktidara geldiğimizde kalkınma için kullanacağımız kaynaklar çarçur olacak. Akrep doğasının gereğini yapmıştır, saadet zinciri son bulmuştur.
Saygıdeğer milletvekilleri, cari açığı artıran başlıkları inceleyelim. Dış ticaret açığı mesela. 2019'da toplam 31 milyar dolar dış ticaret açığını ağırlıklı olarak artık bir bölgesel ekonomik iş birliğine dönüşen Asya ülkelerine veriyoruz, neredeyse 28 milyar dolar Birliğe, Hindistan dâhil olursa açık daha da yukarılara çıkacak. Demek ki demokrasinin, serbest piyasanın, hukuk düzenin öncelikli olduğu Avrupa Birliğine dış ticarette fazla, illiberal yönetimlerin beşiği Asya'ya açık veriyoruz, hem de bu açığı Batılı faiz lobisinden alıyoruz; çift taraflı kıskaca girmiş durumdayız. Bu, sürdürülebilir değil. Üretimin katma değerli olmazsa bir de ihracatın ithalata bağımlı olursa olacağı da budur.
Bu arada, Batı'da küresel ticareti yakından etkileyecek piyasa regülasyonları düzenleniyor. Avrupa Birliği, Yeşil Mutabakat'la rekabetçi, yeşil, dijital ekonomi hâline gelirken pazarını korumak için sınırda karbon vergisi düzenlemelerine odaklanıyor. Biz ne yapıyoruz? Hiçbir şey. Bir kıskaç da burada ve yakında bizi daha da sıkıştıracak. Cari açığımızı yönetmek istiyorsak dünyadaki gelişmelere kayıtsız kalamayız. Ya ihracatımızın yarısını yaptığımız Avrupa Birliğinin öngördüğü demokratik, hukuki ve yeşil düzenlemeleri yapacağız ya da lojistik ve maliyet dezavantajlarımızla ithalatımızın fazla olduğu Asya'ya girmeye çalışacağız. Bu kararı ivedilikle verip proaktif önlemler almak iktidarın sorumluluğundadır zira hem sağa hem sola aynı arabayla gidemeyiz.
Değerli milletvekilleri, cari açığımızın bir diğer unsuru da enerjideki dışa bağımlılığımız. Bu durum aslında iktidar için bir zorunluluk değil, tamamen politik bir tercihtir çünkü AK PARTİ, enerji politikasıyla kendi seçkinlerine sermaye aktarıyor. Enerji verimliliğini artırmak, enerjiyi yönetmek, kişi başına düşen enerji yoğunluğunu azaltmak yerine, HES'ler ile dünyanın vazgeçtiği termik santralleri kurdurtarak enerji yatırımlarının verimli geri dönüşünü maalesef sağlayamıyor.
Ulaşım politikası da enerjideki cari açığı artıran uygulamalarla dolu. AK PARTİ iktidara geldikten sonra ulaşımda demir yolunun payı azalırken, toplu taşıma gerileyerek, vatandaşı kendi aracını kullanmaya yönlendirdi. Elbette, bu araçlarla ulaşmak için, geçilmese de ödenecek, maliyetinin üzerinde mal edilen köprü ve yolların inşası tamamlandı. Bu kadar aracın tüketeceği fosil yakıt da cari açığı tırmandırır, ilaveten bütçede 34 milyar KÖİ'den dolayı kaynak harcarsınız fakat bunlar sizin için önemli değil, önemli olan vatandaştan alınan KDV, ÖTV, MTV'dir. Ne de olsa yüzde 73 gelirini dolaylı vergilerden toplayan Hükûmetin, vatandaşın cebini düşünecek hâli yok, hazinesini ve KÖİ yatırımcılarını düşünmesi lazım. İşte, tam bu sebeple, ortaya çıkan cari açık zorunluluk değil, politik bir tercihtir.
Cari işlemler açığını doğru yönetimle sürdürebilirsiniz. Bunun için enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmalı, ihracat artırılıp ithalat azaltılarak dış ticaret açığı düşürülmeli, ham madde ve ara malların yurt içinde üretimi daha fazla teşvik edilmeli, yeni yabancı yatırımcı çekilmeye çalışılmalı, ülkede faaliyet gösteren yabancı yatırımcıların kârlarını transfer etmek yerine tekrar burada yatırıma dönüştürmeleri teşvik edilmelidir. Tüm bunlar için de istikrarlı siyasi politika zaruridir. Büyüyen bir ekonomide cari açığın doğal olduğu savunulabilir fakat bizimkisi gibi çatırdayan bütçede cari açık büyük bir sorundur. Ülkemize ağır faturaları olacak hesapsız kitapsız adımlardan uzak duruyoruz derken "Milletin cebinden bir kuruş çıkmayacak." denilen araç ve hasta garantisi verilerek yaptırılan köprü ve otoyollar bütçenin kara deliği oldu. Herhâlde kasıt, eğer garanti rakamlarına ulaşılırsa devletin kasasından bir kuruş çıkmayacağıdır. Çünkü vatandaş, garantilere ulaşılsa bile, maliyetinin kat kat fazlasını o yolları kullanırken ödeyecek. Vatandaş devletin sahibidir, unutmayın; cebinden çıkan her kuruş devletin de cebinden çıkmış demektir. Bu bütçe, nazarımızda, hedefi olmayan, kalkınma umutları sönmüş, günü kurtarma telaşına düşmüş, 2000'lerin öncesine dönüş bütçesidir. Ama tarih unutmaz, fukaralıkla sınanan vatandaş bu günleri affetmez, affetmeyecektir.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)