GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:33
Tarih:16.12.2020

HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Günlerdir süren bir bütçe maratonu var ve biz bu bütçe maratonunu aslında Covid-19 pandemisi koşullarında tartışıyoruz. O nedenle de aslında her yılki tartışmaların dışında, ayrıca bir özgünlüğünün olduğunu, ayrıca dikkat etmemiz gerektiğini ve özel parametrelerle aslında gündeme almamız gerektiğini de ifade etmemiz gerekiyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, günlerdir buradan hem sağlık emekçilerinin sorunlarını hem de aslında toplumun pandemiyle baş başa bırakılmasının ve çaresiz bırakılmasının toplumda yarattığı travmaları, toplumda yarattığı yoksunluğu dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışıyoruz fakat bütün bu anlatımlarımızın karşısında gerçekten kulaklarını tıkayan, neredeyse duymazdan gelen, görmezden gelen bir yaklaşımın da AKP iktidarı tarafından yürütüldüğünü ifade etmemiz gerekiyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, bütçe görüşmelerinin hem Komisyon aşamasında hem diğer aşamalarında Sayın Sağlık Bakanı, Covid-19'un meslek hastalığı olmasına olumlu baktıklarını, bu konuda kendileri açısından bir negatifliğin olmadığını ifade ettiler fakat Çalışma Bakanı, burada yaptığı açıklamayla Covid-19'un meslek hastalığı olması için özel bir düzenlemeye ihtiyaç olmadığını ifade etti, oysa ki durum öyle değil arkadaşlar. Şu ana kadar yaşamını yitiren sağlık çalışanlarından sadece 2 hekimin -meslek hastalığı olması nedeniyle- yakınlarına aylık ödenek bağlanmış durumda, diğerleri açısından böyle bir şey yok, neden? Çünkü SGK burada bir illiyet bağı aramıyor ve zaten Türkiye'de "meslek hastalığı" tanımı çok sorunlu değerli arkadaşlar, özellikle de sağlık çalışanları açısından "meslek hastalığı" tanımlamasının sorunlu olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. O zaman Sayın Zehra Zümrüt Selçuk'un bu açıklamasını nasıl değerlendirebiliriz? Aslında yasal düzenleme yapmamak için, Covid-19'un meslek hastalığı olmasını sağlamamak için topu taca attığını, süreci oyalamayla, manipülasyonla kurtarmaya çalıştığını ifade edebiliriz değerli arkadaşlar.

Şimdi, Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Doktor Tedros'un bir açıklaması var; dünyadaki sağlık emekçilerinin, çalışanlarının oranı yüzde 3 değerli arkadaşlar yani dünya nüfusuna oranı yüzde 3. Peki, bildirilen Covid-19 vakalarına oranı ne değerli arkadaşlar? Yüzde 14. Yani düşünebiliyor musunuz, yüzde 14 oranında Covid-19 pandemisine yakalananlar sağlık emekçileri. Neden? Çünkü alandalar, çünkü bire bir bununla mücadele ediyorlar, insanları sağlıklarına ulaştırmaya çalışıyorlar.

Küresel düzeyde toplam vaka ne olmuş değerli arkadaşlar? Dün itibarıyla 73,2 milyon. Peki, toplam can kaybı? 1 milyon 627 bin. Bunlar korkunç rakamlar. Ülkemiz açısından da aynı şeyi ifade edebiliriz değerli arkadaşlar. Bakın, dün 32.102 vaka tespit edildi, toplam can kaybı 235; şu ana kadar geldiğimiz en yüksek sayı. Yani bir trafik kazası olduğunda, 10 kişi öldüğünde ya da bir yerde Soma gibi bir katliam olduğunda düşünün, ulusal yas ilan ettiğimiz, aslında herkesin kahrolduğu, günlerce "Ya, bu nasıl oldu?" diye didindiği, düşündüğü bir yerde günde ortalama 200 insan yaşamını yitiriyor ve biz hiçbir şey olmamış gibi hayata devam ediyoruz. 235 insan, değerli arkadaşlar; bu resmî veri, bir de bunun resmî olmayanlarını, bir de bunların kayıtlara girmeyenlerini ifade ettiğimiz zaman aslında çok yüksek bir oran olduğunu söyleyebiliriz. O zaman burada gerçekten hepimizin artık bir alarm vermesi gerekmiyor mu? Gerçekten hepimizin şapkayı önüne koyup "Ya, bu ülke nereye gidiyor? Günde 200 insan, 220 insan niye bu hastalıktan ölüyor?" diye bir önlem almamız gerekmiyor mu? Gerekiyor. Peki, AKP ne yapıyor? Hafta sonu kısmi sokağa çıkma yasağıyla bu süreci yönetmeye çalışıyor, olmuyor değerli arkadaşlar.

Bakın, filyasyon yetersiz olduğu için, kapanma koşulları yetersiz olduğu için, fabrikalarda, işliklerde, çalışma alanlarında yeterli önlem alınmadığı için, insanlar sosyal, fiziksel mesafeyi koruyamadıkları için, insanlara insanca çalışma koşulları sağlayamadığımız için pandemi her gün gün geçtikçe yayılıyor değerli arkadaşlar.

Bakın, sadece sağlık çalışanları için söyleyeceğim, 14-15 Aralık tarihlerinde yaşamını yitirenler değerli arkadaşlar: Görüyorsunuz -hem hekimler var içerisinde hem diğer sağlık çalışanları- 11 kişi, 11 insan yaşamını yitirmiş ve biz hâlâ burada sıradan cümleler kurup, methiyeler dizip, şiirler okuyup hiçbir şey olmamış gibi yaşama devam ediyoruz. Bu kabul edilemez, kabul edilemez. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar -diğer bir durum- uzun süre Sağlık Bakanlığı vakalarda vaka-hasta ayrımına gitti, yanlış olduğunu ifade ettik, bütün hekim örgütleri, sağlık örgütleri ifade etti ama bugün itibarıyla bakın değerli arkadaşlar, biz dünyada vaka sayısında 2'nci, Avrupa'da ve Asya'da 1'inciyiz -Avrupa'da ve Asya'da 1'inciyiz- yani ABD önümüzde, ABD'den sonra biz 2'nciyiz. Bunu nüfusa oranladığınız zaman ne kadar yüksek olduğunu göreceksiniz ve buna bir an önce önlem alınması gerekiyor.

Sayın Sağlık Bakanı burada açıklama yaptı, dedi ki: "Biz dünyadaki yoğun bakım yatak kapasitelerinde çok ilerideyiz." Oran da verdi "Yaklaşık yüzde 40,3." dedi. Evet, yoğun bakım yatak sayılarınız yeterli ya da daha doğrusu oransal olarak yüksek ama bugün siz yemekhanelere, depolara mekanik ventilatör koyup dönüp diyorsunuz ki: "Alın, ben size yoğun bakım yaptım." Yani yoğun bakım kalite standartlarına uygun olmayan her yere yoğun bakım yaptınız, başına bir tane mekanik ventilatör koydunuz, oradaki izolasyon koşullarını, oradaki laminer akışı, hepa filtreleri, hiçbir koşulu sağlamadınız, sonra dediniz ki: "Alın size yoğun bakım." Ya, böyle bir yoğun bakım olabilir mi değerli arkadaşlar? Bunların asgari standartları var ve bu asgari standartları sağlamadan kurulan her yoğun bakım faydadan çok zarar getirir. Bunu siz de biliyorsunuz, en azından içinizde sağlık emekçisi kökenli olanlar çok iyi biliyor.

Ülkemizin diğer bir sorununu -burada güllük gülistanlık bir tablo çiziyorsunuz değerli arkadaşlar ama- biz söyleyelim: Bakın, Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2 defa toplandı. Nedir asgari ücret? Niye asgari ücreti bir komisyon tespit ediyor? Çünkü sermayeye, işverene diyor ki: "Sen bunun altındaki ücretle işçi çalıştıramazsın, en az bu kadar para vermek zorundasın." Ama bu ücret normalde birçok Avrupa ülkesinde sembolik bir ücret olurken, aslında en niteliksiz işlerin asgari standardını belirlerken bugün bizim ülkemiz açısından bir ortalama ücrete dönüşmüştür değerli arkadaşlar.

Bugün Türkiye'de yaklaşık 10 milyona yakın işçi ya asgari ücretle ya da onun çok az üzerindeki ücretlerle çalışmaktadır. Bu ne demek? Aslında herkes neredeyse ekmeğini belirlenen asgari ücrete göre kazanıyor. Bugün asgari ücret birçok sosyal endeksi, birçok sosyal yardımı, birçok şeyi etkiliyor ama siz bu asgari ücreti en dipte tutmak için de elinizden geleni yapıyorsunuz.

Şimdi, iyi niyet mi göstermek istiyorsunuz? Bu ülkedeki işçilerin yaşam koşullarını düzeltmek mi istiyorsunuz? Daha önce de söyledik, bir kez daha söyleyelim: Ya, gelin, bu asgari ücreti vergi yükünden kurtarın. Niye en temel ücretten, bu ülkede ortalama ücret hâline gelmiş ücretten bu kadar çok vergi alıyorsunuz? Yani 2.324 liradan gelir vergisi alınır mı ya brüt belirleyip? Damga vergisi alınır mı? Buradan işsizlik primi kesiyorsunuz, sonra gidiyorsunuz bu işsizlik primini Kolin'e, Cengiz'e "rant" diye dağıtıyorsunuz değerli arkadaşlar. Böyle bir şey olabilir mi? (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

Gelin, bu asgari ücreti düzeltelim. Başka ne yapabilirsiniz? Bakın, asgari ücreti sadece işçinin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde belirliyorsunuz ama biz biliyoruz ki bu işçilerin bir aileleri var; eşleri var, çocukları var, yaşlı anneleri var, babaları var. Nasıl sadece işçi üzerinden belirliyorsunuz? Bir de hep övünüyoruz "Bizim aile sistemimiz, Türk aile modeli, geniş aile modeli" diye ama işçi ücretini belirlemede kapitalizmin, neoliberalizmin en uç örneğini sergiliyorsunuz. E, gelin, aile yapımıza göre belirleyelim o zaman asgari ücreti. En az 4 kişilik aile standardına göre olsun; geniş aile modeli olsun, anne-babayı dâhil edelim; biraz daha geniş olsun, dede ile neneyi de dâhil edelim. Var mısınız? (HDP ve CHP sıralarından alkışlar) Gelin, bunu belirleyelim. Hayır, değerli arkadaşlar, sizin amacınızın işçinin yaşam standardını yükseltmek, işçiye insanca yaşayacağı bir ücret vermek olmadığını hepimiz biliyoruz. Nereden? İşte, Covid-19 pandemisinde açıkladığınız yardım paketleri ve o yardım paketlerini akıttığınız kesimlerden biliyoruz. Onun için, bu noktada bu yılın yeniden, bir kez daha AKP'nin temsil ettiği sınıfın, kimi temsil ettiğinizin göstergesi olacağını ifade edelim.

Değerli arkadaşlar, yine, asgari ücret üzerindeki bir sorun daha, bunun en nihayetinde aslında vergi dışı bırakılmamasıyla beraber...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Teşekkür ederim.

Bu konuda, IMF'yle yapılan stand-by anlaşmasının baz alınmasının ve öngörülen enflasyona göre belirlenmesinin de yanlış, yanılgılı olduğunu ifade etmek istiyorum.

Son olarak -sürem bitiyorum- dün burada Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu Vekilimiz, Cumhurbaşkanı Yardımcısına bir soru sordu, o sırada, Cumhurbaşkanı Yardımcısı makamına ve konumuna hiç de uymayacak bir şekilde, şık olmayacak bir şekilde sağla solla konuştu. Bakın, bu resmi sordu Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu Vekilimiz, dedi ki: "Yusuf Bilge Tunç nerede?" Dün beş yüzdü, bugün beş yüz bir gündür kendisinden haber alınamıyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti eğer bir hukuk devletiyse, eğer MİT'in yasa dışı operasyonları yoksa, Emniyet İstihbaratın yasa dışı operasyonları yoksa birisi çıksın ve bize Yusuf Bilge Tunç'u kaçıranların kim olduğunu, nerede olduğunu ve bunu bulmak için devletin ne yaptığını açıklasın.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)