GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:33
Tarih:16.12.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe teklifinin 7'nci maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına konuşma yapmak üzere söz aldım. Sizi ve bizleri izleyen aziz vatandaşlarımızı saygılarımla selamlıyorum.

Bütçe görüşmelerinin sonuna yaklaştığımız bugünlerde gerek Komisyonda ve gerekse Genel Kurulda müzakerelerin çoğunu takip ettim. Gördüğüm manzara "Usulen şu bütçeyi Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir geçirelim, kalanını biz biliriz." anlayışıdır. Samimiyet yok, kurumlara saygı yok, açıklık yok, güven yok, heyecan yok, hesap verilebilirlik yok, etik yok.

Değerli arkadaşlar, böyle bir bütçe görüşme süreci nasıl olabilir? İddia ediyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisinde AK PARTİ'nin değerli milletvekillerinin çoğunun dahi görüşüne müracaat etmeyecekler, onlara illeriyle ilgili tatmin edeceği düşünülen bir parmak bal çalacaklar o kadar. Onun için değerli arkadaşlarım, bu yürütme sistemi, yasamayı dışlayan bir sistemdir. O nedenle hiçbir ön yargı taşımadan gelecek beş, on, yirmi yılda nasıl bir Meclis, nasıl bir Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ön görüyorsunuz? Bu sorunun cevabı hepimizin için çok anlamlıdır.

Değerli milletvekilleri, bütçe eleştirilerinin Hükûmet tarafından ciddiyetle ele alınması gerekir ama görünen o ki kibir, hiddet, bilgiçlik ve cehalet buna cevaz vermeyecek gibi. Bunlar, psikolojik bazı rahatsızlıklar olarak telakki edilmelidir.

Değerli arkadaşlar, eleştirilerin bazılarını sayarsak, 2021 Yılı Bütçe Kanun Teklifi'nin vizyon taşımadığı; toplumun yaralarına derman olacak bir bütçe olmadığı; çiftçiye, işçiye, sanayiciye, KOBİ'lere, tarım ve ticarete, hizmet sektörüne, bir fayda öngörmediği; 10 milyonu aşan ve 12 milyona yaklaşan işsizlik için bir çözüm getirmediği; makro büyüme ve ekonomik kalkınma hamlelerini içermediği; kamu-özel iş birliği yoluyla 83 milyonun soyulduğu; aşırı vergileme yapıldığı; buna rağmen bütçede 245 milyar TL'lik açık öngörüldüğü ve 2002 yılında -her zaman örnek verdiğiniz- 20 milyar dolar seviyesinde olan cari açığın on sekiz yılda 562 milyar dolara yükseldiği; Merkez Bankasının, BDDK'nin elinin kolunun bağlandığı; Merkez Bankasının bağımsızlığını yitirdiği; böylece, Merkez Bankası rezervi olan 128 milyar doların, sözde düşük faiz ısrarı sonucu taammüden yok edildiği gibi hususlar var.

Değerli milletvekilleri, daha onlarca madde sayabilirim; şimdi, ekonomi ve bütçe konuşulurken bunların olmazsa olmaz parçaları olan hukuk, kamu düzeni ve özgürlükler üzerinde durmak isterim. İktidarın "ekonomi ve hukuk reformu" adı altında başlatmayı vadettiği reform, böyle olur olmaz "Biz reform yapıyoruz." mantığıyla gerçekleşmez; güven unsuru çok önemlidir. Onun için, bir siyasal mutabakat aramanız gerekir. AK PARTİ'nin sicilinde birçok reform, plan ve proje var ama hepsi devletin çöplüğünde. 2010 Anayasa değişikliğinden sonra peş peşe uygulamaya konulan adalet ve yargı reformu paketleri vardı. Bunlar reform muydu yoksa FETÖ tuzağı mıydı dikkatinize sunuyorum.

Daha önce, erken iktidar döneminde ABD'yle Dubai'de yapılan anlaşma uyarınca kamu yönetimi reformu sözü taahhüt edilmişti. Ne oldu? Bu, Meclisten geçti ama o zamanki Cumhurbaşkanı Sezer veto ettiği için, bu konuda AK PARTİ tümevarım yöntemiyle, bu veto edilmesine rağmen reform maddelerini tekrar geçirmiş oldu. Yani ben, doğrusu, ABD'nin talimatını yerine getirdiklerini burada hatırlatmak isterim.

Değerli arkadaşlar, son on sekiz yılda devlette, kurum ve kuruluşlarda öyle bir yıkım yapıldı ki hem de yerli ve millî nutukları atılarak. Başka bir örnek, 2018 genel seçimleri yapılmıştı ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildi. Ardından, Ağustos 2018'den itibaren etkisini daha da artıran yapısal kriz sürecinde damat bakan Yeni Ekonomik Program'ı (YEP) açıkladı. Hatta bu arada IMF Türkiye'ye çağırılıyor, on bir gün IMF Türkiye'de kaldı. Amaçları Varlık Fonu yoluyla borç bulma girişimiydi ve gelen IMF heyetinin başkanı da Avrupa Direktörü Thomsen'dı. IMF deşifre olunca kurnazlıkla bu IMF'yi Cumhuriyet Halk Partisine ve İYİ PARTİ'ye fatura etmeye yeltendiler. Damat, IMF'yle anlaşamayınca finans şirketi McKinsey'e döndü, onunla iş tuttu ama son anda ondan da çark ettiler ve -bu YEP 2021'e kadar yürürlüğe girecekti- daha başlar başlamaz YEP fos çıktı.

Evet, önceki yıllarda yapmış olduğunuz tüm reform, plan, rapor, projeleri -adına ne derseniz deyin- asla gerçekleştiremediniz. Şimdi, halk aç, perişan; tarımda aşırı gerileme var; eğitim felç olmuş durumda; KOBİ'lerde, sanayide büyük daralmalar var; sağlık ticarileştirilmiş, sağlık piyasalaştırılmış, pandeminin de etkisiyle KÖİ yöntemleriyle sağlık politikaları çökertilmiş; enerji ve ulaştırmadan zaten bahsetmiştim; ulusal güvenlik politikaları 15 Temmuzdan sonra içinden çıkılmaz hâle gelmiş; dış politikada hâlâ bir çıkış yolu arıyoruz. Kısaca, arkadaşlar -tekrar başa dönersek- iktidarın ekonomi ve hukuk reformu bana öyle geliyor ki "Son bir umut, acaba - Millî Piyango gibi- tutturur muyum? Ya çıkarsa?"

Değerli milletvekilleri, sakın benim ekonomi ve hukuk reformuna ihtiyaç yok dediğimi de düşünmeyin; aksine, çok ihtiyaç olduğunu söyleyebilirim ama bu reform paketinin sahibinin saray politikacıları, saray bürokrasisi olamayacağını da net olarak hatırlatıyorum. Çünkü bunlar artık halktan kopmuşlardır; kendilerini Türkiye'nin yeni sınıfı olarak görüyorlar, onun için reform yapamazlar. Mussolini'nin bir sözü var, diyor ki: "Halk özgürlük istemiyor, ekmek istiyor." Ben AK PARTİ'yi Mussolini gibi olmakla suçlamıyorum ama yoksulluğu yönetme politikası ne yazık ki benziyor. Sosyal politika anlamında devletimiz, aç, çıplak, çaresiz insanlara elbette şefkat elini uzatacaktır. Bu, bizim beş bin yıllık devlet geleneğimizdir. Bilge Kağan "Açları doyurdum, çıplakları giydirdim." diyor bin dört yüz sene öncesinde. Netice, biz, sağ elin verdiğini sol elin görmeyeceği bir kültürden geliyoruz. Bu kıymet hükmü, tarumar edilmiştir arkadaşlar. Diğer bir cihetle, önemli olan yoksulluğu azaltmak, vatandaşlarımızı iş güç sahibi yapmak ve müreffeh kılmaktır.

Tekrar dönersek, Mussolini'nin yalan söylediği noktasına geliyoruz. Halk, hem özgürlük istiyor hem de ekmek istiyor değerli arkadaşlar. Onun için, Genel Başkanımız Sayın Akşener'in burada, yolsuzluklar konusunda örnek verdiği Mersin-Çukurova Havaalanı'na da değinmek isterim. Bu havaalanı dokuz yıl önce 357 milyon euroya ihale ediliyor, yüzde 85'i tamamlanıyor ama şimdi yeniden, 300 milyon euroya bir daha ihale ediliyor, 15 milyon da yolcu garantisi veriliyor. Yani nasıl bir iş bu? Devlet, bu şekilde nasıl soyduruluyor? Ben bunu, sizin yüksek vicdanınıza bırakıyorum.

Değerli arkadaşlarım, biz bu 7'nci maddeyle ilgili... Tabii ki teknik bir madde olarak -biraz önce okundu- Cumhurbaşkanına, bütçeye gelir, özel ödenek kaydettirme, önceki yıl harcanmayan kısımları devren ödenek kaydettirme yetkisi veren bir madde. Bununla ilgili tabii ki bir şey söylemiyorum ama...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) - Teşekkür ederim.

Son olarak, bu bütçe vesilesiyle, her zamankinden daha fazla millî birlik ve beraberliğimize ihtiyaç olduğu açıktır. Devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ağır tehdit altındadır. Vatandaşlarımız arasına nifak sokarak iç kargaşa çıkartmayı hedefleyenlerin şiddetle karşısındayız. Bu hain ve melun iç ve dış odakların nihai amacı Türk devletini dağıtmaktır. Buna asla izin vermeyeceğiz. Biz, çöküşe sürüklenen Türkiye Cumhuriyeti'ni ayağa kaldırmak için varız.

Bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)