GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:33
Tarih:16.12.2020

HDP GRUBU ADINA SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce, cezaevinde rehin tutulan önceki dönem Eş Genel Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ'a, Selahattin Demirtaş'a ve yine Sebahat Tuncel'e, Gültan Kışanak'a, Aysel Tuğluk'a, Ayla Akat'a, Hülya Alökmen Uyanık'a, Zeyyat Ceylan'a ve ismini sayamadığım bütün tutsak arkadaşlarımıza selamlarımı yolluyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Bu selam ve sevgi dileklerimden sonra bir fezleke daha düzenlenir mi, bilemiyorum artık. Bu fezlekeler, bildiğiniz gibi, HDP'yle mücadele aracına dönmüş durumda. Hani biz istediğimiz gibi konuşabiliyoruz ya, hani biz her mesleğe sahip olabiliyoruz ya -doktor, mühendis, öğretmen, siyasetçi- işte olunca da ya ihraç ediliyoruz ya siyaset yaparken tutuklanıyoruz ya da vekilsek kurduğumuz her söze fezleke düzenleniyor. Neden mi? Çünkü ötekiyiz, muhalefetiz. Biliyoruz ki son yirmi yıldır en ufak bir muhalefet, en ufak bir hak talebi dahi zorla bastırılıyor. Bugün, binlerce siyasetçi bu yüzden tutuklu. Keza iktidarın bir rutinine dönüşen fezleke meselesinde geçtiğimiz günlerde trajikomik bir fezlekeyle karşı karşıya kaldık. Hakkımda hazırlanan fezlekelerden birinde şöyle söyleniyor: Tutsaklara yolladığım 8 Mart kartında yazdığım şiir, tutsakları motive edici etki yaratmış. Bizim motive etmememiz gerekiyormuş. Motive etmenin suç olduğunu da bu şekilde öğrenmiş olduk. (HDP sıralarından alkışlar) Peki, merak ediyorum, ara ara da olsa cezaevlerinde yapılan tiyatro ve benzeri sosyal etkinlikler de motive etmeme amaçlı mı yapılıyor? Eğer aksi ise Adalet Bakanlığı da ara ara suç işliyor o zaman. Gerçi, şu an cezaevinin koşulları 80'leri aratmayacak bir durumda. Tutsaklar, yine kadınlar öncülüğünde, bu koşullar ve İmralı tecridi başta olmak üzere, tüm topluma uygulanan tecridin ortadan kaldırılması için açlık grevindeler ama Adalet Bakanlığının umurunda mı? Tabii ki değil. Çünkü şartlar kötü, haktan, hukuktan, adaletten yoksun, motivasyonu bozucu olmalı.

Değerli arkadaşlar, her gün gözaltında kadınları sindirmeye çalışmak, davalarda "8 Marta niye gittin? 25 Kasım yürüyüşüne neden katıldın?" diye sormak suç değil ama 8 Martta tecrit koşullarında yaşayan kadınlara, tutsaklara kart göndermek, motive etmek suç. İnsanları cezaevine topluyorsunuz, sonra orada hasta da olsa yaşlı da olsa suçu kesinleşmemiş de olsa ölüme terk ediyorsunuz. Asıl terör, asıl kötülük topluma dayatılan bu umutsuzluktur.

Değerli arkadaşlar, bütçe görüşmelerinin sonuna geliyoruz. İktidarın ve yandaşın 2021 yılı keyfîsefa bütçesi bu. Bir virgül dahi değiştirilmeden geçirilen bu bütçede, en başından beri dillendirdiğimiz gibi, kadın, işçi, Alevi, engelli, ötekileştirilmiş, yok ama bu saydığımız grupların hepsinin sorunları çok. Kadın sorunundan mimariye, yerel yönetimden ekonomiye birçok sorun bölgede katmerleşerek artıyor.

Kadın sorununa değinecek olursak, bir 8 Mart kartının dahi kadın tutsaklarda yarattığı motivasyonu suç sayan zihniyetin iktidar olduğu bir dönemde, kadınlara yönelik şiddet ve katliamların bu denli artmasına ve buna karşı doğru düzgün önlem alınmamasına şaşırmıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bugün bu şiddetin Kürt illerinde yürütülen başka bir boyutuna değinmek istiyorum. Kolluk kuvvetleri tarafından işlenen taciz ve tecavüz suçunun hiçbir şekilde cezalandırılmamasına dair bir süreç var; 90'larda Mardin Derik'te "Ş.E." isimli bir kadına onlarca askerle beraber tecavüz etmekle yargılanan Musa Çitil'den, geçtiğimiz günlerde tecavüz edildikten sonra intihara sürüklenen İpek Er'e tecavüz eden Musa Orhan'a kadar devam eden bir süreç. Şunu açıkça ifade etmek ve sormak istiyoruz: Bölgede görev yapan kolluk kuvvetlerinin asıl görevi nedir, ne gibi misyonlarla bölgeye gönderiliyorlar? Genç kadınları "aşk" adı altında, "evlilik" adı altında kandırmak ve politik kimliklerinden uzaklaştırmak gibi bir misyonları mı var? Keza, İpek Er mektubunda açıkça ifade etmiş "Benimle evleneceğini söyledi, alkol ve hap vererek bana tecavüz etti." diye ve bu konuda çalışan avukatların söylediği bir şey var: "Bu bölgede şu ana kadar taciz ve tecavüz olaylarına karışan hiçbir kolluk kuvveti hakkında herhangi bir ceza yok." Değerli arkadaşlar, bu bir tesadüf mü acaba? Yani bu süreçte bunlar yaşanırken maalesef bu suçlardan yargılanmayan bir kolluk kuvveti var.

Değerli milletvekilleri, bir özel politikanın devrede olduğunun, toplumun parçalanmaya çalışıldığının farkındayız. Farkındayız çünkü vaktizamanında Siirt Valisi çıkıp "Taş atacağına fuhuş yapsın." diyerek pervasızca bir açıklama yapmıştı. Bu zihniyet münferit değil. Kolluk kuvvetlerinin işlediği cinsel şiddete dair Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosunun bu yılki raporuna göre 1 Ocak 2020 tarihi ile 25 Kasım 2020 tarihi arasında 75 kadın gözaltında uğradığı cinsel şiddete dair başvuruda bulunmuş. Dernek avukatları, şiddete maruz kalan birçok kadının da başvuru yapmadığını ve bu sayının çok daha yüksek olduğunu ifade etmiş ve ne tesadüf ki 75 kadından 45'i Kürt, failleri ise polis, asker, korucu, özel tim ve bekçi. Muhalif olan, kadın özgürlüğü için mücadele eden Kürt kadınları Hükûmetin politikasının hedefine konulmuş durumda. Kadın mücadelesi kirli politikalarla, eril zihniyet yöntemleriyle bastırılmak isteniyor. "Fuhuş yapsınlar." diyen vali, İpek Er'e tecavüz ettiği hâlde serbest bırakılan uzman çavuş, sadece bir yılda 75 kadına gözaltında cinsel şiddet uygulayan kolluk kuvvetleri var ama ortada tek bir ceza yok. Bu suçlara alet olmayacak temel mekanizmaların başında adalet olması gerekirken maalesef siyasallaşan yargının bölge illerinde olan görevi, devletin kolluk kuvvetlerinin işlediği suçları aklamak olmuş.

Karakollarda kötü muamelenin haddi hesabı yok; 70 yaşında tutuklanan anneler, 3 çocuğuyla cezaevine giren kadınlar ve köpeklerle evi basılan siyasetçiler var. Bakın, Rojbin Çetin gözaltına alındığı zaman şiddete maruz kaldı, köpekli işkenceye maruz kaldı ve Rojbin Çetin gördüğü işkence sonucu, köpekli işkence sonucu yürüyemez hâle geldi ve tekerlekli sandalyeyle cezaevine konuldu. Bu şiddeti uygulayan, bu işkenceyi uygulayan kolluk kuvvetleri hakkında hiçbir işlem başlatılmazken bunu teşhir eden avukat hakkında işlem başlatıldı.

Değerli milletvekilleri, aynı zihniyet toplumun değerlerine olduğu kadar şehrine, sokaklarına da el atmış durumda. Bağlar Kaynartepe'de binlerce insan kentsel dönüşüm adı altında evinden, yurdundan ediliyor. Mahalle yoksul bir mahalle. Muhtarla görüştük. Bu kadar insan nereye gidecek, yer yurt bulabilecek mi? Kentsel dönüşüm yapılırken bu mülkler mülk sahiplerine mi verilecek? Eğer verilecekse ne kadar ücret karşılığı verilecek? Ve bu ücretleri halk karşılayabilecek mi? Bu soruların hiç birinin cevabı yok. Orada yaşayan insanların, muhtarın hiçbir söz hakkı, fikri alınmadan "Burayı yıkıyoruz." dediler. Evler bitene kadar bu insanlar nerede kalacak? Cevap yok.

Değerli milletvekilleri, toplumun ahlaki değerlerine saldırarak, kültürünü parçalayarak, şehrini kesip bölerek yürüttüğünüz politikaların farkında olduğumuzu fakat bunun sonuç alıcı bir yöntem olmadığını belirtmek isteriz. Bu politikalarla ayrımcılığın derinleştiği, gençlerin umutsuzluğa sevk edildiği, karanlık bir geleceğin yaratıldığı bir ortamda demokrasiden, insan haklarından, eşit bir ülkeden bahsedilemez. Yapılması gereken temel unsur bu politikalardan vazgeçilmesi, cezasızlık ilkesinin ortadan kaldırılması ve adalet mekanizmasının herkes için eşit bir şekilde uygulanması.

Değerli arkadaşlar, zamanında, okuduğu şiir nedeniyle Genel Başkanının tutuklu olduğu iktidarın Bakanlıkları, bizim kartlara yazdığımız şiire dair bize fezleke hazırlıyor ve bizleri yargılıyor; ne kadar ironik değil mi. Bakın, ben şunu düşünüyorum: Bir siyasetçi, halkın taleplerini dile getirmeli, gerçekleri söylemeli, kurduğu her cümleyle halka moral ve motivasyon vermeli. O yüzden, sözlerime son verirken sizlere ve ekranları başında olan halkımıza da moral ve motivasyon vereceğini düşündüğüm ve cezaevine gönderdiğim kartta yazılı olan şiirle sözlerimi bitirmek istiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

"Ellerimizi bahçeye dikiyoruz ve elbet yeşereceğiz biliyoruz

Ne sakalları aklarından fazla olan adamlar

Ne sesleri vicdanlarından daha yüksek çıkanlar

Hiçbiri durduramadı saçları sırma, özgürlük kokan kadınları

Ve hiçbiri durduramayacak dünyanın devri döndükçe."

Bu inanç ve umutla hepinizi selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)