| Konu: | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 17.12.2020 |
MHP GRUBU ADINA AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi'nin 15'inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nde sona gelindi. Plan ve Bütçe Komisyonunun yoğun çalışması ve siz değerli milletvekillerimizin katkısıyla bütçe süreci, içinde bulunduğumuz Genel Kurul aşamasında da tamamlanmış olacak. Plan ve Bütçe Komisyonunda 2021 yılı Bütçe Kanunu kapsamında 40 genel bütçeli kamu idaresi, 127 üniversite, 45 özel bütçeli kamu idaresi, 11 düzenleyici ve denetleyici kamu idaresi olmak üzere toplam 223 kamu idaremizin bütçesi görüşüldü. Bu süreçte, yasamayla beraber, emeği geçen bürokratlarımıza da teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu süreçte, 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi'ni olumlu değerlendirdik ve destekledik. Elimizden gelen katkının en iyisini, samimiyetle, yapıcı bir üslupla sunmaya çalıştık. Yer yer gördüğümüz eksikliklere, gözden kaçan noktalara dikkat çekmeye çalıştık. Bu süreçte yaşanan olumsuzlukların samimiyet karinesi içerisinde, fikir ayrılıkları temelinde fakat ülke menfaatleri dikkate alınarak yaşandığını düşünmekteyim. Bu çatı altındaki tüm vekillerimizin milleti bir bütün olarak düşünerek, milletin menfaatleri doğrultusunda hareket etme gayreti içerisinde olduğuna inanıyorum. Unutulmamalıdır ki hepimizin seçim bölgeleri farklı olsa bile Türkiye Cumhuriyeti milletvekiliyiz ve milletin tamamını temsil etmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, 2019 yılının son çeyreğinde Çin kaynaklı ölümcül virüs salgınının birkaç hafta içerisinde küresel ölçekte bir büyüklüğe ulaşması, küresel düzeyde 2018 yılı ikinci çeyreğinden itibaren başlayan iktisadi faaliyetteki yavaşlamayı devam ettirmiş ve dünya ekonomisini tarihî bir daralma sürecine sokmuştur.
Ülkemizde 2020 yılında başta Covid-19 salgını, doğal afetler, orman yangınları ile ekonomik ve siyasi pek çok sorun varlığını hissettirmiş, gündemimizi meşgul etmiştir. Terör saldırıları, iç dış komplolar, ekonomi üzerinden yapılmak istenen operasyonlar, Suriye'den Libya'ya, Ege'den Doğu Akdeniz'e, Ortadoğu'dan Kafkaslara egemenlik haklarımıza yönelik saldırılar, yakın coğrafyamızdaki kaos ortamı yıla damgasını vurmuştur. Covid-19 salgınının ekonomiye olan etkilerinin azaltılması ve tüm toplum kesimlerinin bu süreçten olumsuz etkilenmemesi için de bir dizi tedbirler alınmıştır. Bu süreçte, Türkiye ekonomisi bakımından, güven ve istikrar içinde sağlıklı bir yatırım, üretim, ihracat ve istihdam zincirinin sürdürülebilirliği de önemli hâle gelmiştir. Salgının ekonomiye olan etkilerini azaltmak, vatandaşlarımıza olumsuz etkilerini asgariye indirmek için öncelikle Ekonomi Kalkanı Programı uygulamaya konulmuştur. Esnaf, sanayici, çiftçi, çalışanlarımız ve ihtiyaç sahiplerine yönelik önemli destekler verilmiştir. Bu kapsamda, kısa çalışma ödeneği, işten çıkarma yasağı, kredi ertelemeleri, nakit desteği gibi tedbirlerle toplumun tüm kesimi koruma altına alınmıştır. Kısıtlamalar sonucu ekonomide yaşanan daralmadan sonra, haziran ayı itibarıyla kısıtlamalarda meydana gelen gevşeme sonrası ekonomik faaliyetlerde yeniden hızlanma başlamıştır, üretim çarkları dönmeye, siparişler gelmeye ve ihracatımız artmaya başlamıştır. Normalleşme adımlarıyla birlikte yılın üçüncü çeyreğinden itibaren görülen canlılık makroekonomik verilere de yansımıştır. Bugünlerde yaşamakta olduğumuz 2'nci dalga ve normal hayata kademeli geçişin nisan, mayıs ayları tahminleri çerçevesinde verilen kredi desteklerinin geri ödemelerinin yeni bir paketle ödemesiz dönemlerle desteklenerek normal hayatın başlayacağı aylara kadar ertelenebilmesinin önümüzdeki son virajda iş dünyasını rahatlatacağını düşünmekteyim.
Bütçe görüşmeleri sürecinde salgından olumsuz etkilenen ekonomimize dair kimi veriler bizleri sevindirirken kimi veriler de maruz kaldığımız şartlar karşısında açılan yaraların sarılması için biraz daha zamana ihtiyacımız olduğunu göstermiştir.
Bu süreçte, ekonomimizin olmazsa olmazlarından, reel sektörün ayakta durmasında, büyümesinde önemli bir rol üstlenen bankacılık sektörüne ne kadar büyük bir rol düştüğü de açıktır; güçlü bankaların yer aldığı bankacılık sektörünün saldırılara karşı korunmasında ve saldırıların etkilerinin azalmasında öncü rol aldığı görülmektedir. Bankacılık sektöründe aktif büyüklük sıralamasında ilk 3 bankanın kamu bankaları olması, geçirdiğimiz sıkıntılı süreçte ülke ekonomisine yaptığı katma değeri göz önüne sermektedir.
Tarihsel süreç içerisinde sermaye birikimimizin yeterince oluşmamasını dile getirirken ülkemizin emperyalist politikalar yerine insan temelli politikaları tercih etmesinin rolünü de unutmamalıyız. Gelişen ülkeler kategorisinde yer alan ülkemiz ekonomisi büyüyen her ülke gibi sancılı süreçlerden geçmektedir. İster öncü Kızılelma'larımız diyelim ister ülkülerimiz isterse hedeflerimiz, 2023, 2053, 2071 hedeflerine yürürken çekilen bu sancıların, geleceğin büyük ve müreffeh Türkiyesinin doğum sancıları olarak düşünülmesi gerekir. Bizlere düşen, ekonomimiz için yapılması gereken yapısal reformların bir an önce hayata geçirilmesi için gerekli yasal düzenlemeleri çıkarmak; bu bağlamda, yürütmeyi destekleyerek bu adımların hızlı bir şekilde atılmasını sağlamaktır.
Değerli milletvekilleri, şüphesiz ki ülkemiz için kalkınma önceliğimiz olmalıdır. Kalkınmanın sürdürülebilir olması içinse geleceğin teknolojisi olan yenilenebilir enerjiye dayanması gerekmektedir. Aynı zamanda bir Çevre Komisyonu üyesi olarak bu noktaya da dikkatinizi çekmek istedim. Çevrenin hiçbir şart altında ödenmemesi gereken bir bedel olduğu aşikârdır. Bu noktada amacımız çevresel kalkınma olmalıdır. Çevre dikkate alınmadan planlanan kalkınma programları kısa vadeli olacağı için, bir noktadan sonra sürdürülemeyeceği de bilinmelidir.
Ben, burada, yeryüzündeki yaşamın temel nedeni olan suya da dikkatinizi çekmek istiyorum. Su, yaşamın, geçim kaynaklarının ve refahın bir kaynağıdır. Artan talebe göre gittikçe daha zor bulunur bir hâle geldiğinden, su güvenliğini sağlamak için su kaynaklarını geliştirmek ve yönetmek, büyüme, sürdürülebilir kalkınma ve yoksullukla mücadelenin de merkezinde yer almaktadır. Bu, sadece gelişmekte olan ülkeler için değil gelişmiş olan ülkeler için de geçerlidir.
Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olmasına rağmen, su stresli ülkeler kapsamındadır. Türkiye'de hane halkı su tüketim oranı gün geçtikçe artış göstermektedir. Bu durum, hemen aksiyon almamızı gerektiren bir zaruret içermektedir. Atalarımız "Su gibi aziz ol." diyerek suyun kutsallığını açıkça dile getirmiştir. Yeni dünyada ise su "yeni elmas" olarak tanımlanmaktadır.
Kuraklık küresel boyutta bir tehdittir; bu tehdidi, bireysel anlamda bilinçli su kullanımıyla tersine çevirmek de elimizdedir. Basit bir örnek vermek gerekirse, diş fırçalarken kapattığımız musluk bile bireysel anlamda önemli bir küresel katkıdır. Bir damla su ileride can suyu olabilir, bunu lütfen unutmayalım.
Bizim aklımızdan çıkarmamamız gereken kural, doğanın intikamının acımasız olduğudur ve doğa bu acımasız yüzünü ne yazık ki 2020 yılında bir virüsle bizlere göstermiş, gelişmişliğimizin doğa karşısındaki acziyetini de yüzümüze vurmuştur. Bu noktada, tüm çalışma arkadaşlarımız olan siz değerli milletvekillerimize doğrunun tek olduğunu hatırlatmak isterim. O doğru özelde Türkiye, genelde ise tüm insanlıktır.
Bu vesileyle, 2021 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)