GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:34
Tarih:17.12.2020

MHP GRUBU ADINA TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi'nin 16'ncı maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisinizi ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle geçen üç yılda güçlü bir ülke olmanın adımlarını atmıştır. Güçlü bir ülke güçlü bir devlet anlayışıyla olur. Güçlü bir devletse hızlı, cesur ve yerinde kararlar alan bir yürütmeyle olur. Özünde sözün sahibi de millettir ve sandıktaki tercihine saygı duyulmalıdır.

Kuvvetler ayrılığı daha belirgin hâle gelmiştir. Tarihte hiç istisnası yoktur; devletin özü adalettir, ana direği adalettir, temeli adalettir, çatısı adalettir. Bu prensibe uyduğumuz içindir ki âleme nizam vermeye, İlâyıkelimetullah sancağını yükseklere çıkarmaya muvaffak olduk. "Cihanın kurtuluşu adaletledir." düsturunu sadece kendimiz benimsemedik, başkalarına da ikrar ettirdik. Türk milleti, yüzyıllarca, masum ve mazlum milletlere adaletin nimetlerini tattırdı.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi bir kişinin, bir partinin, bir zümrenin değil, milletin tercihidir. Bu millet, siyasi sistemini kendisi gibi güçlü ve atak hâle getirmek istemiş ve kararını yürürlüğe koymuştur.

ABD Türkiye'ye yaptırım uyguluyor, AB aynı şekilde davranıyor. Neden? Çünkü Türkiye, kendi millî hak ve menfaatlerinden taviz vermediği için, Akdeniz'e tıpkı Hayrettin Paşa'nın, Oruç Reis'in, Turgut Reis'in adanmışlığıyla baktığı için. O zaman şu soruyu sormamız lazım: Türkiye, eski siyasi sistemini sürdürseydi kendi çıkarlarını korumak konusunda bu kadar iddialı, bu kadar hassas ve bu kadar atak davranabilir miydi; yerinde ve zamanında isabetli kararlar alabilir miydi, savunma ihtiyaçlarının yüzde 70'ini kendi öz kaynaklarıyla, kendi savunma sanayisiyle karşılayabilir miydi? Kaldı ki yüzde 100 yerli üretim için çok ciddi adımlar atılmaya devam etmektedir. Eğer güçlü, etkili, organize ve senkronize bir yönetim sistemine sahip olmasaydık Libya'da Hafter'i kim durdurabilirdi? Libya'da kazanılan diplomatik başarının da birinci dereceden pay sahibi Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemidir. Bin dereden su getirip türlü türlü bahaneler üreten, dağınık ve vesayet altında bir yönetimle, Doğu Akdeniz'de sondaj gemilerimiz böylesine seyrüsefer edebilir miydi? Savunma ve saldırı konseptlerini altüst eden medarıiftiharımız İHA'larımız, SİHA'larımız havada uzun süreler kalarak hedeflerini bu kadar isabetle vurabilir miydi? Silahlı İnsansız Deniz Araçları Projesi'ndeki ilerleme kaydedilebilir miydi? Karabağ'da otuz yıldır yüreğimizi kanatan Ermeni işgali sona erebilir miydi? Beyhude ve boş polemiklerle, tartışmalarla zaman ve enerji kaybetme lüksümüz yoktur; tarih, baş döndürücü hızla akıp gidiyor. Güçlü olmak, güçlü kalmak ve milletler ailesi içinde en yüksek zirveye yerleşmek zorundayız.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin bir siyasi sistem sorunu yoktur, olmayan sorunlar icat edip şapkadan tavşan çıkarmanın âlemi de yoktur. Türkiye'nin millî güç unsurları arasında ön sıralarda yerini alan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, Türkiye Cumhuriyeti'ni, Türk milletini, uluslararası mücadelede güçlü ve avantajlı bir hâle getirmiştir. Geçmişte sık sık ortaya çıkan siyasi zaaflar sonucu yaşanan hükûmet krizleri yüzünden kaybettiğimiz zamanı, enerjiyi, kaçırdığımız fırsatları hatırlayalım: 1961 Anayasası döneminde bu yüce Meclisten 2 maddelik kanun çıkarmak deveye hendek atlatmaktan daha zor değil miydi, aylarca sürerdi? 12 Eylülün cuntacıları, yine, bu yüce Meclisce cumhurbaşkanının seçilememesini darbe gerekçesi olarak kullanmadı mı? 411 milletvekilinin oyuna rağmen, Kurtuluş Savaşı'nı yönetmiş bu yüce Meclis, anayasayı değiştirememek gibi bir garabetle karşılaşmadı mı? Meclisin, millî iradenin hükmünü yürütememesi bir siyasi sistem sorunu değil miydi? Allah'a şükür, bunların hepsi geride kaldı. Türkiye, kendi tarihinden, kendi geleneklerinden, kendi değerlerinden süzdüğü bir yönetime kavuşmuştur. Ayağımıza kendi ellerimizle geçirdiğimiz prangaları söküp attık, sırtımızdaki sistem ve kamburumuzdan kurtulduk, güçlü ve çevik bir idari donanıma kavuştuk, uluslararası mücadelede avantajlı bir konuma geldik.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin, kurulduğu ve milliyetçi hareket fikir kıvılcımlarıyla etrafı aydınlatmaya başladığı tarihten bu yana hatırlattığı gerçek de şudur ki: Tarih, milletler mücadelesinden ibarettir. Tarihin seyrini yapay, kurgulanmış hümanizm, liberalizm, sosyalizmin yanılgıları değiştirmeye çalışmıştır.

Soğuk savaş dönemi sonrası iki kutuplu dünyanın yerini alan çok kutuplu dünya yeni dönemin doğum sancılarını yaşamaktadır. Bir zamanlar liberal kapitalizm, serbest pazar ve küresel köy söylemleriyle milletlerin ortadan kalktığı gibi bir düzenin güya müjdesini vermişti; oysa tam tersi oldu. ABD ve Çin arasındaki tarihin en zorlu savaşlarından biri olarak devam eden ticaret savaşları, ABD ile AB arasındaki gümrük duvarlarının yükselmesi milletler mücadelesinin günümüzdeki tablosundan başka bir şey değildi. Zengin ülkelerin dünyadaki geri kalanı yok sayan mülteci politikaları ve yabancı düşmanlığı şeklinde tezahür eden faşist, etnikçi ve ırkçı akımlar bu gerçeğin başka bir yüzünü oluşturmaktadır.

Dünyada milletler düzeni mevcuttur. Milletler düzeninin çekirdeğinin oluştuğu 1648 Vestfalya'dan bu yana değişen bir şey yoktur ve görünür gelecekte de olmayacaktır.

Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi düzeninin yeniden sorgulanması gerekir. Eşitsiz ve her bir devletin kendi milletinin gücüyle terazide tartıldığı bir uluslararası düzen giderek güçleniyor. Bize düşen görev, bu sertleşen rekabet ortamında kendi milletimizi, kendi devletimizi yükseltmekten ve güçlü kılmaktan ibarettir. Milliyetçi Hareket Partisinin kendisini adadığı yüce dava, işte bu davadır. Çağrımız, tıpkı bayrağımız ve vatanımız gibi, bu ortak değerler ve hedefler etrafında birleşmek ve enerjimizi, gücümüzü, bu acımasız milletler rekabeti ortamında millî hedeflere yöneltmektir.

Karabağ'da tek yürek, tek bilek, tek akıl olduğumuz, aynı milletin mensupları olmanın şuuruyla hareket ettiğimiz için Azerbaycanlı kardeşlerimizle yeni bir çağ başlattığımızı kimse gözden kaçırmasın. Milletler mücadelesinde Türk milleti Karabağ'ın işgalden kurtarılmasıyla bir zafer kazanmış, bir adım öne geçmiştir. Kimse unutmasın; zaferi Türk milleti kazanmıştır. En elverişsiz uluslararası ortamda, düşmanların pusuda beklediği hengâmda Türk milleti, işgal altındaki vatanını kurtarma iradesini ortaya koymuştur. Bu irade yalnızca milletimizi değil, mazlum milletleri ve toplumları da umutlandırmıştır. Bu umudu taze tutmak, gösterilen iradeyi sahiplenmek, geleceğin mimarları arasında olmak, her Türk'ün görevi olduğu gibi, bu yüce Meclisin asli ve onurlu mensuplarının da görevidir.

Bu duygu ve düşüncelerle bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)