GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:34
Tarih:17.12.2020

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, ekranları başında bizi izleyen değerli halkımız ve cezaevlerinde bizi dinleyen değerli yoldaşlarım; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, halkın taleplerinin olmadığı, vicdansız ve adaletsiz bir bütçeyle karşı karşıyayız, saraydan böyle bir bütçe geldi. Bakın, bir ay Komisyonda görüştük, günlerdir burada görüşüyoruz, bütçe görüşmelerinin sonuna geldik, bütçede, bu vicdansız ve adaletsiz bütçede bir virgül değiştiremedik arkadaşlar. Neden? Neden değiştiremedik? Çünkü Meclisimizin bir gücü yok arkadaşlar. Bakın, neden Meclisimizin bir gücü yok? Çünkü Meclisimiz bir darbe yedi arkadaşlar. Darbeyle karşı karşıya kaldık. Meclisimize yalnızca bomba atılmadı, defalarca bu Meclis darbe yedi arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, tam altı yıldır darbe dinamiği içinde debelenip duruyoruz ve bir türlü bu girdaptan çıkamıyoruz çünkü irade Mecliste değil, irade Beştepe'ye gitti arkadaşlar.

Oysa, 2013-2015 döneminde demokratikleşmeyi konuşuyorduk, barışı konuşuyorduk, Avrupa Birliğinin bir parçası olmayı konuşuyorduk, demokratik bir Türkiye'yi konuşuyorduk ama arkadaşlar, işte, o hayallerimiz darbeyle karşı karşıya kaldı. Bakın, o dönemin iktidar ortakları AKP ve ortağı cemaat -şimdi FETÖ diyoruz ona- bir güç kavgasına girdiler ama bu güç kavgasına girenlerin ikisi de ülkeyi demokratikleştirmek için kavga etmiyorlardı, gücü ele geçirmek için kavgaya girişmişlerdi ve o kavganın sonucunda arkadaşlar, darbe dinamiği tetiklendi. Ülke içindeki karanlık odaklar çözüm sürecinden rahatsızlardı. "Çözüm süreci bitmeli." diyorlardı ve bu anlamda darbenin ilk büyük provokasyonu tetiklendi, 6-8 Ekim Kobani olayları tetiklendi arkadaşlar. Altı yıldır demokratik siyaset darbe yiyor ama 6-8 Ekim olaylarına bakmayı reddediyor. Burada, defalarca, araştıralım dedik, her önergemizi reddettiniz. 6-8 Ekim Kobani olaylarını HDP'ye darbe vurmak için bir araç olarak kullandınız.

Gelin, 6-8 Ekimin hakikatlerine bakalım arkadaşlar. Suriye'de 2011 yılında iç savaş tetiklenmişti ve IŞİD Suriye'yi hakimiyeti altına almaktaydı. Bütün dünyadan bu IŞİD karanlığını durdurmak için Türkiye'ye çağrılar vardı. Orada Kürt güçleri IŞİD'e karşı savaşıyorlardı. IŞİD ilk büyük soykırımını 2014 Ağustosunda Şengal'de Ezidilere karşı yaptı. Daha sonra da arkadaşlar, Kobani'ye saldırdı. Yüz binlerce Kürt Türkiye'ye sığındı, ben de o dönemde bir insan hakları savunucusu olarak -daha milletvekili değildim- Urfa Suruç'a gittim ve aylarca o mültecilerle uğraştım arkadaşlar, mültecilerin barınabilmesi için uğraştım ama bir şeyle daha uğraştık. IŞİD'deki o barbar yapı, halkı katletmek istiyordu. Buna karşı çözüm süreci devam ediyordu. Diplomatik kanallar açıktı arkadaşlar. O dönemin iktidarına "Gelin, Kobani'ye bir yaşam koridoru açılsın ve o yaşam koridorunda Kobani'deki direnenler hayatta kalabilsin." dedik. Dönemin iktidarı bu konuda ciddiyetsiz davrandı arkadaşlar. Bakın, diplomatik kanallar açıktı ama ciddiyetsiz davrandı. Durumun ciddiyetini anlatmak için arkadaşlar, dönemin iktidarıyla görüştük. Sevgili Selahattin Demirtaş ve Selma Irmak dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'yla görüştü. Ahmet Davutoğlu bu görüşmede -1 Ekim günü görüştü- gereken her şeyin yapılacağını ve koridorun açılacağını söylemişti. Aynı şekilde 3 Ekim günü yani olayların başlamasından dört gün önce PYD Eş Başkanı Salih Müslim Ankara'ya çağrıldı, Dışişlerinde üst düzeyde ağırlandı ve gerekenlerin yapılacağı söylendi ama gereken yapılmadı arkadaşlar, destek koridoru açılmadı. Soruyoruz burada: Hangi el Kobani'ye o destek koridorunu açtırmadı veya açamadı arkadaşlar? Bakın, fay hatlarındaki enerji tetikleniyordu, Ekimin 1'inden itibaren protestolar başlamıştı. Kobani'deki Kürt halkının katledilmemesi için Kürt halkı ve bütün demokrasi güçleri protestolara başlamıştı ama buna rağmen iktidar ciddiyetsiz davranıyordu. Hükûmetle yaptığımız görüşmeler sonuç vermedi. Sonucunda, her demokratik partinin yapabileceği gibi bir "tweet" attık arkadaşlar. 6 Ekim akşamı HDP MYK'si halklarımıza acil bir çağrı yaptı, meşhur "tweet"... Ne olduğunu biliyor musunuz? Okuyayım size: "Kobane'deki durum son derece kritiktir. IŞİD saldırılarının ve AKP'nin Kobane'ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya çağırıyoruz." diyen demokratik, anayasal bir hakkını kullandı HDP ve 6 Ekim akşamı arkadaşlar, hepimiz sokaklardaydık, basın açıklamamızı yaptık, protestolarımızı yaptık ve evlerimize döndük. 6 Ekim akşamı kimsenin burnu kanamadı arkadaşlar. O "tweet"i attık ya, halklarımız basın açıklamalarını yaptı, protestolarını yaptı, evlerine döndü ve kimsenin burnu kanamadı. Ama ne olduysa arkadaşlar, 7 Ekim günü olaylar tetiklendi. Devletin karanlığı devreye geçmişti ama tetikleyici bir cümleye ihtiyaç vardı. Neydi o cümle? Kim kullandı o cümleyi? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Antep'e gitti, büyük bir keyifle bir cümle dedi. Dedi ki: "Kobani düştü düşüyor." Büyük bir sorumsuzluk. O cümleyi ona kim dedirttiyse veya kendi sorumsuzluğuyla dediyse fay hatlarındaki enerjiyi tetikledi arkadaşlar. İşte, o andan sonra Kobani olayları başladı. "6-8 Ekim olayları" diyorsunuz ya, aslında 7-10 Ekim olayları başladı arkadaşlar.

Ben size söyleyeyim, 43 vatandaşımız öldü bu olaylarda. İsimlerini biliyor musunuz arkadaşlar? Kimi biliyorsunuz 43 kişiden? Yalnızca Yasin Börü'yü biliyorsunuz değil mi arkadaşlar? Ben 43 vatandaşımızın hepsinin anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Yalnızca Yasin Börü'yü biliyorsunuz; öyle değil mi? Ama 43 vatandaşımızın tamamına yakını HDP'liydi, HDP'ye gönül verenlerdi ama bu ülkenin karanlık güçleri tarafından katledildiler arkadaşlar. İlk ölüm Muş Varto'da oldu. 7 Ekim de, Cumhurbaşkanı "Kobani düştü düşecek." dedikten birkaç saat sonra, Muş Varto'da bir karanlık el, bir polis kurşunuyla Muş Varto'da Hakan Buksur'u öldürdü arkadaşlar. Daha sonra provokasyonlar, ölümler devam etti. Devletin karanlık yüzü devreye geçmişti, darbe dinamiği devreye geçmişti arkadaşlar. Biz, provokasyonlar dursun diye gece gündüz mücadele verdik. Sevgili Selahattin Demirtaş, sevgili İdris Baluken, sevgili Sırrı Süreyya Önder, dönemin bakanlarıyla birlikte, bu provakasyonlar dursun diye uğraş verdik. Efkan Ala'yla beraber Sırrı Süreyya Önder, İçişleri Bakanlığında, aynı odada, bu olaylar dursun diye arkadaşlar, mücadele verdiler. Hani, bugün bizi suçluyorsunuz ya, her birimiz illerde, ilçelerde bu olaylar, bu provokasyonlar dursun diye uğraştık ama devletin karanlığı devredeydi. Efkan Ala o dönemde ne dedi biliyor musunuz arkadaşlar? "Bizim kontrol edemediğimiz güvenlik güçleri var." dedi. Soruyorum sizlere: Kimdi o kontrol edilemeyen güvenlik güçleri?

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - FETÖ.

GARO PAYLAN (Devamla) - Hiç sormayı düşündünüz mü? Bu Meclis sormayı düşündü mü? Onlarca önerge verdik. Bir tanesine "evet" deyip de "Arkadaş bu 43 kişi kimdir, kimler öldürmüştür." dediniz mi? Bakın, listeleri burada 43 vatandaşımızın, keşke vaktim olsa da okusam, 43 kişi... Bir tek Yasin Börü'yle ilgili dava açıldı, bazı vatandaşlarımız oradan müebbet hapis aldı ama 42 vatandaşımızla ilgili dava bile açılmadı arkadaşlar. Görüntüler var, polis kameralarından görüntüler; polis çekiyor silahını, infaz ediyor, hâlâ davaları açılmadı. Bunlara bakmayı denediniz mi?

Az önce 12 Eylül olayları anlatıldı. 12 Eylülün darbe dinamiğinin nasıl tetiklendiği anlatıldı. İşte aynı dinamik orada devredeydi ama, işte, kavga eden iki güç de darbeci olunca darbe dinamikleriyle yüzleşilemiyor arkadaşlar.

Bakın, bu anlamda 9 Ekim günü Erdoğan ne dedi biliyor musunuz? "Kobani olayları çözüm sürecini hedef almıştır." dedi. Düşünebiliyor musunuz, bir devlet eğer ki HDP'yi suçluyor olsaydı, arkadaşlar, altı yıl değil, altı saat içinde harekete geçerdi. Eğer HDP MYK'yi suçluyor olsaydı, altı saat sonra -hadi, bizim dokunulmazlığımız- benim dokunulmazlığım yoktu, ben de o dönemin MYK üyesiydim, beni gözaltına alırdı. Eğer bir suç isnat ediyorsa beni o zaman tutuklardı. MYK üyelerimizin pek çoğunun dokunulmazlığı yoktu. İşte, ama altı saat değil, altı gün değil, altı yıl sonra bu devlet harekete geçti. Niye? Niye harekete geçti? Çünkü darbe dinamiğinin devam etmesi için harekete geçti.

Sevgili Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ yıllardır cezaevindeler. Bu dava yüzünden onları rehin aldınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

GARO PAYLAN (Devamla) - Yalanlarla, iftiralarla, bu suçu, o çamuru onlara atmaya çalışıyorsunuz ama bu çamur tutmaz. Bu suçun müsebbibleri bize çamur atmaya çalışıyorlar.

Bakın değerli arkadaşlar, o dönemin emniyet müdürlerini, generallerini, valilerini, kaymakamlarını hiç araştırmayı düşündünüz mü? Ya, onların hepsi 15 Temmuz darbesinde tutuklandılar arkadaşlar ama "6-8 Ekimle ilgili, bakalım, aynı valilere, kaymakamlara, Emniyet müdürlerine, Jandarma komutanlarına." diyoruz "Efendim, onlar masumlar, suçlu HDP'li." diyorsunuz. İşte, yangına benzin dökenlere bakmadığımız sürece darbe dinamiği devam ediyor arkadaşlar.

Hukuki süreç büyük bir felaket; arkadaşlarımız, MYK üyelerimiz şu anda cezaevlerinde. Bu darbe dinamiğiyle ilgili ben hepsini buradan selamlıyorum, hepsi bu ülkenin onurlu vatandaşları ve barışı için mücadele etmiş arkadaşlarımız, hepsini buradan saygıyla selamlıyorum.

Bakın, arkadaşlar, HÜDA PAR eski Genel Başkanı, dönemin Genel Başkanı ne diyor biliyor musunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Selamlayalım bitirelim, lütfen.

GARO PAYLAN (Devamla) - 6-8 Ekim olayları hakkında "Çözüm süreci bitmeye yakındı ve bir gerekçe aranıyordu. Biz orada kurban edildik." dedi. Yani, Yasin Börü ve arkadaşlarının kurban edildiğini anlattı, HDP'li onlarca vatandaşımızın kurban edildiğini anlattı. İşte, bu devletin karanlığı devredeydi, belli dinamikleri devreye geçirmişti, darbeye yürünmek isteniyordu.

Değerli arkadaşlar, 6-8 Ekimin sorumluları bizleri suçluyorlar. Darbe dinamiği sürüyor arkadaşlar, demokratik siyasete darbe vurmak isteyen zihniyet yoluna devam ediyor. Tayyip Erdoğan bir fani, ona güvenmeyin; güveneceğimiz tek şey var, demokratik kurumlar ama 6-8 Ekim provokasyonları üzerinden hâlâ darbe yemeye devam ediyoruz ve darbeciler darbeyle yüzleşemezler arkadaşlar. Hâlâ HDP'yi kapatma çağrısı yapıyor darbeciler. O darbeci anlayış demokratik siyaseti yok etmeye çalışıyor, buna yenilmeyelim. Gelin, 6-8 Ekim karanlığına da Ankara Gar katliamına da bütün provokasyonlara bakalım ve darbeci zihniyetle yüzleşelim diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)