GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:34
Tarih:17.12.2020

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her birinizi ayrı ayrı, hürmetle selamlıyorum.

Bütçe finaline gidiyoruz, bu bütçeden, 2021 yılı bütçesinden siyasi hafızamıza, siyasi arşive İYİ PARTİ'nin verimsiz yatırımlara işaret etmek için köprünün ayaklarında dikkat çekmek istediği 160 tonluk altın, Sayın Kılıçdaroğlu'nun iddialı çıkışı ve Sayın Süleyman Soylu'nun, milletin cebine girmiş paralarla ilgili, kalbiyle, içine sindire sindire diyebildiği "oh"lar kaldı. Yani bu 2021 yılı bütçesinin eski bütçelere nispet edildiği zaman biraz daha düşük tonlamalı geçen müzakerelerinin hafızalarda kalmış üç mühim, algıyı yönetebileceğimiz, hakikate dokunabileceğimiz üç büyük iş.

Bahar Hanım söyledi, mukabele edeceğim, bana da aslında ayak vermiş oldu. Milletin cebine düşmüş her kuruş için, Sayın Süleyman Soylu'nun iliklerinin son zerresine kadar "Oh olsun!" deyişine biz de mukabele ediyoruz. Bu memleketin cebine, bu milletin hayrına sebep olacak her kuruş için biz de canıgönülden, bakın, biz diyoruz...

HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Alkışlamadınız.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Ya, duruşumuzu söylüyoruz. Seni sonra özel olarak alkışlayacağım, alkışlayacağım seni.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Yok, beni değil.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Duruşumu söylüyorum, uzatmayın mevzuyu, ben söylüyorum, diyorum ki alkışlıyorum. "Oh olsun!" hissiyatınızın hamdolsun tarafını da temsil ediyoruz biz, Allah'a hamdolsun milletin cebine giren her kuruş için. Keşke on sekiz yıllık iktidarınıza, milletin cebine girmiş ve hepinizde coşkuya sebep olmuş, bu "Oh olsun!" hissiyatınıza keşke şöyle şeyler de demek nasip olsaydı: Keşke size "adalet ve kalkınma" diye başladığınız bu memleket, millet davasının on sekizinci yılında, 19'uncu bütçesinde, 179 milyar faize para vermiyoruz, "Ooh!" diyebilmek imkânı hissenize düşseydi. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Keşke size teveccüh gösterilmiş bu on sekiz yıl içerisinde partinizin hizmet itibarına, hissesine, memleketin kamu borç stokunu, cumhuriyet tarihi boyunca yapılanı 2 katına çıkarmadık, "Ooh!" diyebilmek gibi bir itibar düşebilseydi. Keşke partinin itibarına, EYT'lilerin problemlerini çözdük, "Ooh!" diyebilmek düşebilseydi, keşke partinizin icraat itibarına, seçim meydanlarında verdiğiniz 3600 sözünü tuttuk, "Ooh!" diyebilmek düşseydi. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Keşke partinizin iddialarına ve itibarına, yolun başlangıcında teslim aldığınız ülkeyi, 17'nci sıralardan aldığınız bu memleketi 10'uncu sıralara getirdik, "Ooh!" diyebilmek nasip olsaydı. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Keşke partinizin itibarına, keşke partinizin siyasi iddialarına işsizlikle teslim aldığımız bu memleketi aşa, işe doyurduk; gençlerin ümidi kalmamış bu memlekette gençlerin ümidini bu memlekete bağladık, "Ooh!" diyebilmek nasip olsaydı. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Yoksulluk girdabında aldınız bu memleketi; on sekiz yıldır "18 milyon yoksula bakıyoruz." demek yerine "Zekât verilmez bir ülke inşa ettik. Artık insanlar zekât verecek insan bulamıyorlar, ooh!" diyebilmek nasip olsaydı keşke. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Keşke partinin hissesine, devriiktidarınızın bu kadar uzun sürmesine rağmen yoksulluğun kurumsallaşmadığı bir ülke inşa etmek düşseydi. "Ne iş yapıyorsunuz?" sualine neredeyse "Yoksulum." diye cevap verecek bir meslek kolu inşa edildi. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Keşke yoksulluğun rivayetle anıldığı bir ülke inşa etmek "Ooh!" nidalarınızla buluşsaydı. Keşke "İçinde mukayese imkânı bulduğumuz ülkeler liginde en düşük enflasyon, hamdolsun, ooh, bizim ülkemize nasip oldu." demek size düşseydi. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Keşke faizin hem inanç olarak hem hassasiyet olarak hem de iktisadi mücadelenizin merkezinde hiç tevessül edilmemesi gereken bir kabahat olarak durduğu bu siyasal iklimde "Allah'a hamdolsun, devriiktidarımızda faize bir kuruş kaptırmadık." diyebilmekten hissenize "Ooh!" gibi bir nida düşmüş olsaydı. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

500 milyar dolar, faize para ödendi on sekiz yılda. Bu 500 milyar doların en iftihar ettiğiniz yatırımlarınızdan kaç tane yaptığını çıkarttırdım arkadaşlarıma. Mesela, 500 milyar dolar, faize, on sekiz yılda para ödemişiz; bu paraları buraya ödememiş olsaydınız hissenize şöyle şeyler demek düşecekti, Süleyman Soylu Bey'in dediği "Ooh olsun!"a ne cümleler ilave edecektiniz; diyecektiniz ki: "Ooh! Faize bir kuruş para vermedik." "22 tane nükleer santral yaptık." "Ooh! 15 tane Kanal İstanbul yaptık." Bak, çıkardım burada, hepsi var. "Ooh!" diyecektiniz, bakın. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Böyle diyecektiniz. Eğer faize bu kadar para verilmemiş olsaydı, yüzlerce, bunlardan yüzlerce sayabileceğim bir sürü örneği "Memleketin hizmetiyle buluşturduk, ooh!" diyecektiniz.

Siz, bugün, kendi coşkunuzun arkasında, kendi sorumluluklarınızı, muhalefetin sizin elinizden iktidarı alamamış olmasından kaynaklanan bir yerde, kendi avantajınıza dönüştürüp mutlu olmaya çalışıyorsunuz. Biz size sorumluluklarınızı hatırlatıyoruz; yolun başında hangi hissiyatı taşıdığınızı, yolun sonunda bu hissiyatı kaybettiğiniz için başınıza ne geldiğini hatırlatıyoruz. Biz bütçede sonuçları konuşuyoruz -iktidara muhalefetiz biz, sonuçları konuşacağız- siz sebepleri konuşuyorsunuz. Biz iktidara, yetemeyişlerimizi, yetemeyenlerimizi konuşuyoruz; siz gerekçelerinizi konuşuyorsunuz. Biz memlekette yaşadıklarımızı konuşuyoruz, siz mazeretleri konuşuyorsunuz. Biz memleketteki geçim darlığından, zorluğundan bahsediyoruz, ondan konuşuyoruz; siz, bu zorluklar adına niçin bu gerekçeleri, niçin bu zorlukları yaşadığımızı bize anlatmaya çalışıyorsunuz. Biz size yaşam zorluğu çeken insanlardan bahsediyoruz, siz bize mukayeselerden bahsediyorsunuz.

Geldiğimiz yer şurasıdır: Sizin iddialarınızla, memleketi huzura kavuşturmak için, onca zamandır elinize geçirmiş olduğunuz iktidar nimetlerinden, imkânlarından memleketinizden istifade edemeyenler adına cümleler kurduk size. Yani siz temennilerinizi, hedeflerinizi, hayallerinizi anlattınız; biz hayalleriniz adına ülkede yaşanılanları anlattık size. Bunların ikisinin arasındaki farktır muhalefeti sizin karşınızda kuvvetli yapan. Kuvvetli olduğunuz yerlerdeki coşkunuzu, kuvvetli olduğunuz zamanki hissiyatınızı hepimiz gördük. Siyaset arşivine Süleyman Soylu'nun milletin hayrına sebep olmuş o yatırımlarla ilgili cümlesi coşku olarak düştü; siyaset arşivine, öyle, alkışlama coşkusu olan bir fotoğrafınız düştü. Siz de biliyorsunuz, memleketin hayrına sebep oldunuz mu böyle coşku olur ama siz bugün, on sekiz yılın içinde, 19'uncu bütçesini yaptığınız bu performansınızla milletin coşkuyla alkışladığı bir iktidar değilsiniz artık. Millet artık, sizin sayısal olarak çokluğunuzu, siyasi kuvvetinizi biliyor olmasına rağmen, çözülememiş problemlerin çözenini aramak derdine düşmüştür. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Biz o yüzden kuvvetliyiz. Tıpkı sizin 2002'de kuvvetlendiğiniz siyasal iklimin içerisinde, biz AK PARTİ'nin 2002'deki sorumluluklarına yürüyoruz; AK PARTİ, kızdığı ve eleştirdiği insanlara benzeyerek vedaya hazırlanıyor. Biz, sizin 2002'de millete söz verirken idealizm adına söylediklerinizi kendi sorumluluğumuz biliyoruz. Yani parmağındaki yüzüğü gösterip "Bundan başka malım yok." diyen bir idealizmin, "Makam arabalarını satacağım." "Lojmanları özelleştireceğim." "Bu memlekette fakirliğin kökünü kazıyacağım." "Bu memlekette zekât verilecek insan kalmayıncaya kadar bir kuruşu kendime haram sayacağım." diyen bir ahlakın yerine, şimdi, hanı hamamı, katı, sarayı, külliyesi -ne diyorsanız adına- bir sürü şeyi, kendi varlığını itibar sayan bir sorumsuzluğun içine düştü. Hissiyatınızdaki savrulmayı hatırlatıyoruz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Yani siz bizim söylediklerimize itiraz ediyorsunuz, yüzünüzle; kalbinizle değil. Ben sizin bizim söylediklerimize kalbinizle itiraz ettiğinizi düşünsem sizin şöyle demiş olmanız gerekiyor, şöyle demeniz lazım: "Allah'a hamdolsun, biz memlekette yüzde 14-15 işsizlik vadetmiştik." Bunu parti programına çevirdiğinizi düşünün lütfen, parti programına çevirin; şu anda memleketin karşı karşıya kaldığı bunca problemi parti programına dönüştürün yani bir parti kurduğunuzu düşünün -eğer bu yaptıklarınız, bu neticeler normalse şöyle yapacağız o zaman- Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin teveccühüne talip olduğunuz meydanlarda şöyle dediğinizi düşünün: "Bize yetkiyi verirseniz şayet yüzde 15 civarında bir işsizliği planlıyoruz." "Şayet bize yetki verirseniz kamu kaynaklarını, yanımızda, yakınımızda üç beş tane müteahhide, Kamu İhale Kanunu'nu da delerek istediğimiz fiyata, istediğimiz adama vermeyi planlıyoruz." mesela.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Mesela vadedeceksiniz, diyeceksiniz ki...

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Kahvaltı ne zaman, kahvaltı? Kahvaltıdan haber ver sen, kahvaltıdan.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bakın, bunları yapmaktan mahcup olacağınızı bildiğim için itiraz ediyorsunuz. Siz sadece lafzen itiraz etmek zorundasınız. Mesela Sayın Cumhurbaşkanı siyaset pratiği çok kuvvetli bir insandır, bu yaptıklarını seçim meydanlarında vaat olarak yapamayacağını bilir, söyleyemez. Diyebilir mi içinizden herhangi biriniz "Biz, bizi iktidara getirirseniz, yol yapmayı planlıyoruz; üstünden geçenden de geçmeyenden de para almayı planlıyoruz." diye? Böyle oy alınabilir mi? (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) "Biz, bize oy verirseniz şayet mesela..." Nezaketsizlik saymayın, oldu bitti de geçtikten sonra konuşmuş oluyorum; bunu, yapıldığı günden beri siyasi olarak ait olduğumuz değerler dünyasına yakıştıramadığım için söylüyorum; Sayın Cumhurbaşkanımız ve sizin hiçbiriniz seçim meydanlarında "Şayet bizi Cumhurbaşkanı yaparsanız, beni devlet başkanı yaparsanız damadı bakan yapmak istiyorum." diyemezsiniz mesela, diyemezsiniz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu bir taban siyasetçisi, bunu milletin değerlerine hizmet etmeye kastetmiş, ahdetmiş bir taban siyasetçisi böyle bir şeyi söylemekten imtina eder.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Tarih yazacak bunları, tarih!

BAŞKAN - Selamlayalım lütfen.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum, bir dakika Başkanım.

Gerçek soru şu arkadaşlar... İktidara, ben size kardeşlik ediyorum, inanın, sizi utandırmaya çalışmıyorum, sadece şunu hatırlamanızı temin etmeye çalışıyorum.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Tarih yazacak bunları.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Altında cevabını vermek zorunda olduğunuz doğru soru şudur bu konuştuklarımızın hepsi geçer size kardeşlik ediyorum, doğru soruyu soruyorum size: Biz Mecliste olmasak, hepimiz çekilsek muhalefet olarak, sizin de 600 mebusunuz olsa, siz gücünüz yetmediği için ne yapamıyorsunuz ki memleketi düze çıkarmak için güç ihtiyacında bulunuyorsunuz? Siz, şu ana kadar, hangi programı uygulamak, hangi hedefi tutturmak için güce ihtiyacınız oldu ki güçsüzlüğü bahane ederek yahut muhalefeti bahane ederek kendinizi yapamadıklarınızla ilgili sorumluluktan kurtarmaya çalışıyorsunuz?

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Bahane etmiyoruz.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Sizin doğru sorununuz şudur: Siz artık söyleyecek sözü, yürüyecek yolu mesuliyetlerinizle birleştirme imkânını kaybetmişsiniz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - 600 mebusunuz da olsa, 1500 mebusunuz da olsa, muhalefetin tamamı çekilse siyaset sahnesinden, dese ki: "Bizi kötü göstermeye çalışmanıza gerek yok. Ne Sayın Cumhurbaşkanı ne sizin kıymetli yöneticileriniz bizi kötü yapmak için 'kötü' diye takdim etmek için çalışmayın, biz kabul ediyoruz; kötüyüz." desek mesela...

MEHMET UĞUR GÖKGÖZ (Isparta) - La Fontaine'den masallar!

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Hayal, hayal, büyük bir hayal kuruyorsunuz.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - "Bizi yenmeye çalışmayın, zaten yeniyorsunuz, siz memleketi toparlayın." desek mesela, sizin yapacağınız bir şeyiniz yoktur, söyleyecek sözünüzü bitirdiniz. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)