GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cumhurbaşkanlığının, Türkiye'nin Millî Çıkarlarına Yönelik Her Türlü Tehdit ve Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Libya'daki Gayrimeşru Silahlı Gruplar ile Terör Örgütleri Tarafından Türkiye'nin Libya'daki Menfaatlerine Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek, Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Millî Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Libya Halkının İhtiyacı Olan İnsani Yardımları Ulaştırmak, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Tarafından Talep Edilen Desteği Sürdürmek, Bu Süreç Sonrasında Meydana Gelebilecek Gelişmeler İstikametinde Türkiye'nin Yüksek Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Türkiye Sınırları Dışında Harekât ve Müdah
Yasama Yılı:4
Birleşim:36
Tarih:22.12.2020

YUNUS EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, çok önemli bir konu; kendi topraklarımızın binlerce kilometre uzağına Mehmetçik göndermeyle ilgili bir Meclis kararını tartışıyoruz.

Tabii, burada bir konunun altını çizmek lazım: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de de bütün bu bölgemizde de haklarını, menfaatlerini korumasına taraftarız. Burada farklı bir yaklaşımımız yok. Ancak, değerli arkadaşlar, bize karşı, ülkemize karşı doğrudan bir saldırganlık yoksa, doğrudan saldırganlık olmayan bir ortamda askerî güç kullanılmasının ülkemizin tarihsel politikalarıyla uyumlu olmadığını düşünüyoruz.

Bakın, on sekiz aylığına yetki istiyorsunuz ve gerek tezkere metnine baktığımızda gerek az önce Sayın Mehdi Eker'in konuşmasında, diğer Hükûmet sözcülerinin konuşmalarına baktığımızda gerçekten orada askerî varlık bulundurmanın bir mantıklı gerekçesiyle karşılaşamıyoruz ama bundan da öteye çok temel bir eksiklik var değerli arkadaşlar.

Bakın, Libya konusunda bizim bir çıkış stratejimiz yok. Türkiye'nin -başka örneklerde de geçmişte gördüğümüz gibi- çok önemli bir sorunu bu. Bizim çıkış stratejimiz nedir? Bunu şunun için soruyorum çünkü bunu bilirsek... Bizim Libya'daki önceliklerimiz nelerdir, hedeflerimiz nelerdir, neyi sağlamak için orada bulunuyoruz, bu hedeflerimizi sağlamak için niçin asker kullanmak bir zorunluluktur, ne zaman, hangi koşullar gerçekleşirse askerimiz geri dönecektir; bununla ilgili bir bilgi yok arkadaşlar ve bunun olmadığı ortamda yetki istiyorsunuz.

Diğer taraftan, şunu da hatırlatmam gerekli: Bakın, bu bölge gerçekten tarihsel olarak büyük dramları yaşamış bir bölge. Ancak birkaç önemli tarihsel dönüm noktasının altını çizmem gerekiyor ve bunları anlatırken de şunun üzerinde durmak istiyorum: Bakın, askerî güç kullanımı ve meselelerin daha bir güvenlik sorunu hâline gelmesi, doğal olarak bu sorunları daha da derinleştiriyor, daha da çözümsüz kılıyor ve büyük güçlerin bu bölgede, bizim bölgemizde etkisini, müdahale kapasitesini artırıyor.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, soğuk savaş döneminde de, soğuk savaş bittikten sonra da aslında bu bölgede istikrarlı bir ortam sağlanamadı ve soğuk savaştan sonra büyük güçler, bu bölgenin ülkelerine, bu bölgenin devletlerine "soğuk savaş artığı devletler" gözüyle baktılar. Burada rejim değişikliklerini, Körfez Savaşı'yla da Irak işgaliyle de Büyük Ortadoğu Projesi'yle de Arap Baharı döneminde yaşanan gelişmelerle de aslında, temel öncelik hâline getirdiler ve ne yazık ki sizin iktidarınız döneminde Sayın Cumhurbaşkanı kendisini Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanı ilan etti, ardından da Arap Baharı döneminde ne yazık ki Türkiye, Suriye'de, Mısır'da, Libya'da rejim değişikliğini kendi dış politikasının birincil önceliği hâline getirdi. On yıla yaklaşan bu sürenin sonunda da artık bütün bu sorunların ülkemiz için çok ağır yükler ortaya koyduğu herkesin malumu ve bu yanlışlarda da değerli arkadaşlarım, ısrar ediliyor, yanlışlardan dersler çıkarılmıyor.

Şunu ifade etmem gerekiyor: Türkiye'ye dönük bir izole etme, Türkiye'yi yalıtma politikası var. Doğu Akdeniz'de bunun en açık örneğini yaşıyoruz, bu doğru. "Doğu Akdeniz Gaz Forumu" başlıklı bir birlik var. Burada Mısır, İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs, İtalya ve Ürdün bir araya gelerek Doğu Akdeniz'e en uzun kıyısı olan ülkemizi bu alandan ve buradaki kaynaklardan dışlamaya çalışıyorlar, bu doğru ve bunu biz kabul etmiyoruz; bu, kabul edilemez bir yaklaşım tarzıdır ama size şunu sormak istiyorum: Bakın, bizim yaygın askerî güç kullanıyor olmamız bu ülkeleri bizimle masaya çekiyor mu yoksa bize karşı olan politikaları, bize karşıtlığı pekiştiriyor mu? Biz diplomasinin bütün imkânlarını tükettik de askerî güç kullanmaktan başka hiçbir şansımız kalmadı mı değerli arkadaşlar? Askerî güç kullanmak Doğu Akdeniz'de uzlaşma kapısını açmamıştır, bunu görmemiz gerekiyor, aksine karşımızdaki güçleri pekiştiriyor ve bunun yanında Doğu Akdeniz'de hâlihazırda yürürlükte olan ülkemize dönük yalıtma politikasını, Türkiye'yi yalıtma politikasını ne yazık ki daha etkin bir politika hâline getiriyor. Değerli arkadaşlarım, açık bir şey var önümüzde: Bu projeyi, Türkiye'yi yalıtma projesini daha fazla askerî güç kullanarak aşamadık. Bu sebeple en hızlı yapılması gereken hamle, Türkiye'nin askerî güç kullanmak yerine başta Mısır olmak üzere bölge ülkeleriyle hızla siyasi diyaloğu artırması, bu kapıyı açmasıdır. Bunun yanında da ilk yapılacak işlerden biri de Libya'yla yaptığımız deniz yetki alanlarıyla ilgili anlaşmanın bir benzerini de Mısır'la ve bölge ülkeleriyle yapmaya dönük adımların atılmasıdır, hızla atılmasıdır.

Arkadaşlar, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye bölgeye gözünü kapatsın demiyoruz, bölgeyle ilgilenmesin demiyoruz ancak Türkiye ortaklarını çoğaltsın diyoruz; askerî seçenek, son seçenektir diyoruz. Bu kadar sorunla ülke olarak boğuşuyoruz, bakın cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde, sınırlarımız dışında, bu kadar fazla askerî güç kullanır bir durumda olmadık, bu kadar fazla ülkede asker bulundurur durumda olmadık, bu kadar bize karşı geniş birliktelikler hiçbir dönem olmadı ve hiçbir dönem bu kadar yalnız kalmadık arkadaşlar. Bütün bu gelişmeleri Genel Kurulun, yüce Meclisin dikkatine sunmak istiyorum.

Bunun yanında, unutmamak gerekir ki Orta Doğu'da ve bütün bu bölgemizde aslında sorunlar iç içe. Bir soruna çatışmanın bir tarafı olarak dâhil olduğumuzda, orada kaybettiğimiz bir ülke başka bir sorunla bizim karşımıza dikiliyor arkadaşlar, bunu yaşıyoruz ve Türkiye geçmişte bu türden sorunlarını yönetmeyi başaran bir ülkeydi.

Bakın, size birkaç hatırlatmada bulunmak istiyorum: 1979'da, biliyorsunuz, İran İslam Devrimi oldu. O tarihlerde Türkiye'de rahmetli Ecevit Başbakandı. Ecevit'in ve Cumhuriyet Halk Partisinin tabii ki düşünce dünyası, anlayışı İran'daki molla rejimini içine sindirmiyordu ama öyle ya da böyle bu, İran'da ortaya çıkan bir siyasi gelişmeydi ve Türkiye, o dönemki Türkiye'de bulunan iktidar İran'daki bu rejim değişikliğini saygıyla karşıladı ve netice itibarıyla Türkiye, siyasi ilişkilerini İran'la sürdürdü. Hemen arkasından bir İran-Irak savaşı patlak verdi. Bakın, 20'nci yüzyılın en uzun sürmüş savaşıdır, sekiz yıl sürdü İran-Irak savaşı ve Türkiye bu savaşta tarafsız olmayı sürdürdü. O kadar etkin bir tarafsızlık politikası izleyebildi ki Tahran'da Irak'ın menfaatlerini Türk büyükelçisi müdafaa ediyordu, buna karşılık Bağdat'ta da İran'ın menfaatlerini yine Türk büyükelçisi müdafaa ediyordu. Bu kadar zor koşullarda, o savaş koşullarında Türkiye bu tarafsızlık politikasını sürdürdü, bunu başarıyla sürdürdü. Özetle, bugün de böyle bir imkân Türkiye için bütün bu bölgede vardır değerli arkadaşlarım.

Şunu da hatırlatmam lazım: Şimdi, deniyor ki: "Bu tezkereyi kabul etmemiz gerekir çünkü deniz yetki alanlarıyla ilgili anlaşmayı ayakta tutmak ancak asker göndermekle mümkündür." Arkadaşlar, elinizi vicdanınıza koyun. "Her anlaşmaya asker lazım olur." derseniz orta yerde ne uluslararası camia kalır ne uluslararası hukuk kalır, "Bizim sınırlarımız bin kilometre öteden, 2 bin kilometre öteden başlar." derseniz eğer ne uluslararası toplum kalır ne uluslararası hukuk kalır. Herkesin, sınırlarını 2 bin kilometre öteden başlattığı bir ortamda bir uluslararası toplumdan falan bahsedemezsiniz.

Şunu da eklemem gerekiyor... Değerli arkadaşlarım, bakın, deniyor ki: "Bizim güvenliğimiz Libya'da başlar. Türkiye'nin güvenliğini ancak orada birtakım önleyici tedbirler alarak gerçekleştirebiliriz." Bakın, arkadaşlar, bu "önleyici tedbir" lafları, "önleyici savaş" lafları... Malumunuz, bir zamanların Bush doktrini buydu; kendi sınırları dışında asker kullanarak binlerce kilometre öteye nizam verme yaklaşımı, Bush doktrini buydu. Allah aşkına, buna mı özeniyorsunuz?

Diğer taraftan, değerli arkadaşlarım, bakın, biz tabii, şunu hatırlatıyoruz: Türkiye'ye karşı yapılan düşmanca yaklaşımların biz de farkındayız. Bunlara karşı etkili bir mücadele yürütmenin yolu daha fazla askerî güç kullanma değil, ortaklarınızın sayısını artırmadır. Bakın, bugün "İrini Operasyonu" ismiyle bir operasyon düzenleniyor. Şimdi, malumunuz bu sözcük, "irini" sözcüğü Yunancada "barış" demek ve aslında Yunanistan'ın bütün Avrupa Birliğini arkasına almak suretiyle Türkiye'ye dönük yapmakta olduğu bir girişim demek. Ancak altını çizmek istiyorum, bu türden birtakım tarihteki olaylardan, sembollerden bugüne husumet çıkarma yaklaşımı, biz bunu kabul etmiyoruz, bunu eleştiriyoruz ama şunu hatırlatıyoruz: Bu türden uygulamaları caydırabildi mi bizim şimdiye kadar uyguladığımız politika? Bizi yalnızlıktan kurtarabildi mi, ortaklarımızın sayısını artırabildi mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

YUNUS EMRE (Devamla) - Orada Türk Bayrağı taşıyan bir gemiye son derece saldırgan bir şekilde çıkılmasını engelleyebildi mi, sonraki gelişmeleri engelleyebildi mi? Orta yerde bütün bu hadiseler dururken gerçekten bir politika değişikliğine gitmemenizi, değerli arkadaşlarım, anlayamıyorum.

İktidar şunu yapmalı değerli arkadaşlarım: Mısır'la, Suriye'yle, İsrail'le ve bölgedeki diğer devletlerle Türkiye'nin etkin bir iş birliğinin yolunu açmalıdır. Bununla ilgili görüşmeler olursa bu kapılar açılırsa biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunları destekleriz ve uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen bu ülkelerde hâlâ büyükelçimizin bulunmamış olması çok önemli bir sorundur, bunun da altını çizmek istiyorum. Bu politikalardan vazgeçin. Türkiye, bu yaklaşım tarzıyla bir yere varamıyor. Türkiye kendi menfaatlerini sağlayamıyor. Doğu Akdeniz'de Türkiye'ye dönük operasyonlar bu politikalar sebebiyle hız kesmeden devam ediyor ve tabii, burada çok söylenecek söz var, Sayın Başkanın da iyi niyetini suistimal etmek istemiyorum ancak Türkiye'nin askerî seçenekler dışında diğer seçenekleri sonuna kadar zorlaması gerekir, bu sert güç unsurlarının karşısında yumuşak güç unsurlarını sonuna kadar kullanması gerekir diyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)