GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunmasına ve Anlaşmanın Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:36
Tarih:22.12.2020

HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli vekiller; Azerbaycan anlaşmasına geçeceğim ama ondan önce hâlipürmelalimize bir bakmak istiyorum. Biliyorsunuz, bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi çok önemli bir karar açıkladı, âdeta Türkiye açısından sarsıcı bir karar. 2'nci kez sevgili Selahattin Demirtaş'ın derhâl serbest bırakılması yönündeki bu kararı konusunda bu suskunluk kabul edilemez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Demirtaş'ın ifade özgürlüğü, güvenlik hakkı ve serbest seçim haklarının ihlalinin yaşandığını, bu nedenle derhâl serbest bırakılması gerektiğini açıkladı. Selahattin Demirtaş ve zindanlardaki tüm siyasi rehinelerin bir an önce serbest bırakılması gerekiyor. Selahattin Demirtaş'ın rehine olması sadece Halkların Demokratik Partisinin bir sorunu değildir, aslında Türkiye demokrasisinin büyük bir ayıbıdır, utancıdır. Aslında bu siyasi kırım operasyonları AKP-MHP bloğunun iktidarda kalmak için rakiplerini, yargıyı sopa olarak kullanarak tasfiye etme çabasıdır. Bu, bütün dünyada ifşa olmuştur. Bütün Türkiye'de, şu anda bizleri dinleyen, izleyen herkes şunu da biliyor ki Sevgili Selahattin Demirtaş Tayyip Erdoğan'ın rehinesidir, onun rakibidir seçimlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde rakibidir ve rehinesidir. Bu siyasi mücadelesinin bir bedelini ödemektedir.

Dün yine bir siyasi kırım operasyonuna tanıklık ettik. Sevgili Leyla Güven barışa, demokrasiye eşitliğe, adalete emek harcayan bir kadın siyasetçi, Kürt kadın siyasetçi ve diğer arkadaşları gibi sevgili Leyla Güven de hukuksuz bir şekilde yirmi iki yıl üç ay cezaya çarptırılarak siyasi olarak tasfiye edilmeye çalışılıyor. HDP'den, HDP'nin siyasi mücadelesinden korkanların yaptığı bu komploları, bu siyasi kırım operasyonlarını asla kabul etmiyoruz. Yine AİHM kararları, Leyla Güven'in ve DTK'den dolayı şu anda rehin tutulan herkesin de serbest bırakılması yönünde bir karardır. AİHM Büyük Daire kararı, DTK faaliyetlerinin örgüt üyeliğine delil olamayacağını da gösterdiği için bir kez daha Türkiye, uluslararası alanda, hukuk alanında sınıfta kalmıştır ve bir an önce bütün rehinelerin, siyasi rehinelerin serbest bırakılması gerekiyor. Buna ilişkin sevgili Demirtaş'ın söylediği şudur: "Bu karar beni sevindirmemiş, mutlu etmemiştir, çünkü ortadan kaldırılan demokrasinin, yok edilen hukukun ve adaletin faturasını sadece ben ödemiyorum, 83 milyon yurttaşımız en ağır şekilde bu bedeli ödüyor." diyor ve buradan herkesi, demokrasi için mücadele ettiğini düşünen herkesi bu sese kulak vermeye ve Türkiye'nin bu ağır demokratik sorununu çözmeye dair güç vermeye davet ediyorum.

Şimdi, Türkiye'deki demokrasi tablosu böyle olduğu zaman uluslararası ilişkilere de bu tablo yansıyor. Uluslararası alanda Türkiye'nin komşularıyla kurduğu ilişki de, savaş çatışma üzerine, bunun üzerine kurulu bir ilişki ve en son Azerbaycan'da yine bir çatışma politikası desteklendi ve Türkiye'nin Suriye'deki dış politikası, Libya'daki savaşçı dış politikası, en son Doğu Akdeniz'deki politikasından sonra Kafkasya'ya da yine çatışmaları destekleyerek gitti ve orada yürüttüğü bu politikaların aslında bir sonucu olarak bize bu anlaşma, ticaret anlaşması geldi. Bu ticaret anlaşması Türkiye'deki diğer anlaşmalara çok benziyor yani Türkiye'deki ihale kanunlarına, o ihalelerin nasıl çıktığına, o ihalelerin nasıl paylaşıldığına dair tabloya çok benziyor. Burada anlaşma belli bir zümreye hitap ediyor ve onların çıkarları doğrultusunda düzenlenmiş, şeffaf olmayan, eşit olmayan, şirketlere eşit mesafede olmayan, gerçekten oldukça sorunlu, muğlak bir anlaşma; çeşitli ekonomik imtiyazları belli kesimler için ayırmış, belli kesimler için ayrıcalıklara dönüştürmüş bir anlaşma. Bu sebeple biz bu anlaşmaya Komisyona geldiğinde de şerhimizi koymuştuk.

Aynen Türkiye'nin demokrasi sınavındaki karnesinde olduğu gibi Azerbaycan'ın da karnesi son derece kötü; demokrasi çıtası açısından âdeta antidemokratik, otoriter bir iktidar ve özellikle basın konusunda muhaliflerini bastıran, muhaliflerini tasfiye etmeye çalışan bir anlayışa sahip. En son, bu Ermenistan-Azerbaycan çatışmasında da barıştan yana sesini yükselten toplumsal kesimlere yönelik olarak içerideki bu antidemokratik tutum kendini göstermiş ve sadece Twitter hesapları üzerinden, barıştan yana, diyalogdan ve müzakereden yana tutum alınması gerektiğini savunanlar burada ne yazık ki kovuşturma altına alınmış ve bastırılmaya çalışılmıştır. Bu açıdan baktığımız zaman aslında bu anlaşma, Azerbaycan'daki bu antidemokratik ortamı da besleyen bir yapıya sahip yani oradaki bu otoriter iktidarı destekleyen bir yapıya sahip.

Yine, bu anlaşmada bizim karşı durduğumuz şeylerden bir tanesi de bu anlaşma Cumhurbaşkanına çok yetki devrediyor yani aslında bu Meclisin sahip olması gereken yetkileri Cumhurbaşkanına devrederek bu Meclisi baypas ediyor. Şöyle ki Meclis yetkileri, Anayasa'da belirtilen güçler ayrılığı ilkesi ve halk iradesinin temsiliyle çelişecek bir şekilde, anlaşmada, düzenleme yapma ayrıcalığı Cumhurbaşkanına devrediliyor. Böyle bir devir kabul edilemez bize göre çünkü halk iradesinin somut bir şekilde tecelli ettiği yer eğer Türkiye Büyük Millet Meclisiyse o zaman bu Meclis kendi haklarını bir kişiye devredemez. Bu açıdan baktığımız zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi uluslararası sözleşmelerin her aşamasında, her döneminde denetleme ve onaylama yetkisini elinde bulundurmak zorundadır. Bu açıdan da baktığımız zaman yasanın bu Meclisi baypas eden bir yönü olduğunu görüyoruz.

Bu anlaşma Türkiye ve Azerbaycan yurttaşlarının çıkarlarına hizmet eden bir anlaşma değildir bize göre. Halkı bastırmaya çalışan, muhaliflerini tasfiye etmeye çalışan, bastırmaya çalışan ve savaş ve çatışmalardan ancak halkların bir araya gelmesini, ulusal birlik kaygıları çıkartabilen, sonuçları çıkartabilen bir anlayışı temsil ediyorlar. Oysa bize göre halkların yan yana durması, sadece onların etnik kimlikleriyle değil, insan olmalarıyla yeterlidir ve bütün halklar eşit, özgür, adil bir şekilde barış içinde yaşayabilirler ve halkların çıkarlarına olan sözleşmeleri, anlaşmaları biz bu Meclisten çıkarmalıyız. Egemen iktidarların, ülkelerin bir avuç elitlerinin çıkarlarına olan savaş destekli bu ticaret anlaşmalarının Türkiye halklarına da Azerbaycan halklarına da bir faydası yoktur diye düşünüyoruz.

Sizleri saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)