| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunmasına ve Anlaşmanın Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 22.12.2020 |
CHP GRUBU ADINA MAHİR POLAT (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 237 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Azerbaycan Hükûmeti Arasındaki Tercihli Ticaret Anlaşması üzerine, partim adına söz almış bulunmaktayım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Azerbaycan demişken yüz yılı aşkın bir sorun olan Dağlık Karabağ'daki sorunu aşan Azerbaycan halkını kutluyor, Dağlık Karabağ'ın -umarım- bundan sonra barışın egemen olduğu bir toprak olmasını diliyorum.
Mehmet yetim, Mehmet âşık / Potini var delik deşik / Anası elinde beşik / Mehmet yatar kar altında. 22 Aralık 1914, yüz altı yıl önce bugün Sarıkamış... Sarıkamış hâlâ üşüyor değerli arkadaşlar.
Azerbaycan'la yapmış olduğumuz bu anlaşma, aslında, Azerbaycan'ın Sovyetler'den sonraki Bağımsız Devletler Topluluğu döneminde bizim hükûmetlerimiz arasında yapılan ticaret iş birliği anlaşmalarının çerçevesinde yapılmış bir anlaşma. 25 Şubat 2020'de çerçeve protokoller imzalanmış, Azerbaycan bu protokollerin gereğini 31 Mayıs 2020'de yapmış, bize ise bugün bu anlaşmaları yapmak nasip olmuş değerli arkadaşlar. Bu anlaşmaya baktığımız zaman, Azerbaycan bize 15 tane ürün söylemiş, biz Azerbaycan'a 15 tane ürün söylemişiz, bu ürünler arasında karşılıklı tercihli tarifeler uygulamaya koyuyoruz. Şimdi, bu tarife kontenjanlarını, tercihli ticaret anlaşmalarını devletler yaparlar, bunları yaparken belli amaçlarla yaparlar. Nedir bunlar? Ekonomik amaçlar, siyasal, kültürel amaçlar, bir de nüfuz alanını genişleteceği amaçlar vardır. Bu yapılan anlaşmaya baktığımızda, maalesef ekonomik bir anlaşma değil sadece siyasal bir anlaşma olduğunu görüyoruz. Çünkü neden? Burada eklere baktığımız zaman, Azerbaycan'ın bizden alacağı ürünlere baktığımız zaman sadece şekerleme sektörünü ilgilendiren bir anlaşma olduğunu görüyoruz. Oysaki, bu 15 ürünü -biz belirliyoruz- biz belirleseydik bizim Azerbaycan'a satabileceğimiz o kadar çok endüstriyel ürünlerimiz var ki, o kadar çok bilişim alanında ürünlerimiz var ki, Azerbaycan da zaten bunlarda yaklaşık 7 milyar dolarlık ithalat yapıyor. Umarım bundan sonrası için hükûmetler daha çok pay almaya ve bu anlamda pay almaya çalışırlar diyorum.
Şimdi, tercihli ticaret anlaşması nedir? Bir ülkenin, bir ülke grubuna ya da bir ülkeye karşı belli ürünlerde, belli dönemleri içeren, belli miktarlarda ürünleri sıfır vergili ya da indirimli vergiyle ithal etmesine sebebiyet veren uluslararası anlaşmalardır. Bu anlaşmalar iyi giderse serbest ticaret anlaşmasına dönebilir. Umarım Azerbaycan ve Orta Asya'daki diğer ülkeler açısından böyle olur, ki Azerbaycan'la yapılan bu anlaşma, Orta Asya'da yapılan ilk anlaşma olması sebebiyle değerli bir anlaşmadır.
Türkiye bu anlaşmaları sıkça yapar. Mesela kimlerle yapmış bu anlaşmaları? Moldova'yla yapmış. Mesela kimle yapmış? Venezuela'yla yapmış, İran İslam Cumhuriyeti'yle yapmış, Arnavutluk'la yapmış. O ülkelerden "Size tarife kontenjanı tanıyoruz." diye, indirimli ne istemişiz? Peynir istemişiz, elma istemişiz, domates istemişiz, bir de ne hikmetse şarapta indirim yapacağımızı söylemişiz. Türkiye Cumhuriyeti'nde, 2 örnekle şarap işini anlatmak isterim: Hükûmet edenler kendi siyasal anlayışları gereği şaraba karşılar ve Türkiye'de şarap üretimini engellemeye çalışırlarken yurt dışından, Arnavutluk'tan, Moldova'dan sıfır vergili şarap istemişler. Ya arkadaşlar, 2 ülkeyi kıyaslamak gerekiyor: İtalya ile Türkiye'yi. İtalya dünyada şarap üretimi açısından, toprakları ve üzümleri açısından Türkiye'yle benzer bir ülke; toplam şarap ihracatı 6,78 milyar dolar. Aynı dönemde Türkiye'nin şarap ihracatı 11,2 milyar dolar; ithalatı ise 15,5 milyar dolar yani 4 küsur milyar dolar burada açık veriyoruz. Yine, domatesle ilgili tarife kontenjanları veriyoruz. Ben burada Ticaret Bakanımıza ısrarla seslendim, dedim ki: Domateste özellikle bu mevsimde alıcımız Rusya. Rusya'ya karşı Türkiye çok fedakârlıklar yaptı; hakkıdır, savunma sanayimize de katkıları bulundu. Enerjide inanılmaz imtiyazlar tanıdık. "Domates kotalarımızı kaldırsınlar." diye rica ettik. Domates kotalarını kaldırmadılar ama bir şey yaptılar, domateste 200 bin olan kotayı 250 bin tona çıkarttılar. O da ne? Tarım Bakanlığından bir yazı: Rusya Ege Bölgesi'nden ve Akdeniz'den domates ithalatını durdurmuş; nedeni ise domateste pepino mozaik virüsüne rastlanması.
Değerli arkadaşlar, Tarım Bakanlığımız ne iş yapar? Bunları denetlemez mi üretilirken? Ya da ihraç edilirken bitki sağlık kurumları bunları test etmez mi? Etti ve gittiyse Rusya'yla aramızda bir problem mi var? Ya da döndüyse Türkiye'deki insanlarımızla bir problem mi var ki Rus halkının yemediği domatesi biz yiyeceğiz?
Yine, elmayla ilgili tarife kontenjanları tanımışız. Elmada Türkiye dünya çapında 15'inci büyük ihracatçı değerli arkadaşlar. Bu anlaşmalarda maalesef Türk çiftçisini, Türk tarımını eziyoruz.
Domatese tekrar dönecek olursak, benim bölgemde bu sene domatesi tarlada bıraktı insanlar, çürüttüler ya da sürdüler; nedeni ise insanların yapmış oldukları alım garantili sözleşmeler, ekim dikimler. Alacak olan firma, şirket, fabrika, domateste çok fazla fide dağıtarak talepten daha fazla arz sağlıyor; böylece, domates meydana geldiğinde anlaştığı ürünü de almıyor, bizim çiftçimizin alın teri tarlada kalıyor. Buradan Ticaret Bakanlığına ve Tarım Bakanlığına tekrar seslenmek istiyorum; bir tarafı Tarım Bakanlığını ilgilendiriyor, bir tarafı Ticaret Bakanlığını: Bu sözleşmeli ekim dikim olaylarında yasal düzenlemeler yapılıp cezai şartlar getirilebilir; yasaklamalar, men cezaları getirilebilir ve böylece Türk çiftçisi korunabilir değerli arkadaşlar.
Yine, peynir ve sütle ilgili tarife kontenjanları açıyoruz. Türkiye'nin süt ürünleri Avrupa pazarına açılamıyor, maalesef Arap pazarıyla sınırlı. Benim bölgem de ciddi bir süt havzası. Türkiye, 10.500 kilometre uzakta Venezuela'dan Rincon'un peynirini Ardahan'daki Recep amcanın peynirine tercih eder duruma geldi. Değerli arkadaşlar, 50 çeşit peynirli kent olan Balıkesirlilerin yüzüne nasıl bakacağız, Ardahan'a nasıl gideceğiz? Kars'a nasıl gideceğiz? Bu peynir ve peynir ürünlerini ithal etmekle birlikte Türkiye'de süt inekçiliğini bitiriyorsunuz, defalarca süt inekleri kasaba, bıçak altına gittiler, maalesef yine, aynı şeylerle karşı karşıya geleceğiz.
Değerli arkadaşlar, hepimiz ihracattan, ihracatın yükselmesinden bahsediyoruz, 500 milyar dolar gibi iri iri hedefler koyuyoruz, bu hedeflere ulaşabilmek kolay değil. Biz bu iktidar döneminde torba yasa yapma pratiğini öğrendik, torba yasa yapma pratiği Hükûmete torba bakanlık yapma pratiğini kazandırmış. Ticaret Bakanlığı maalesef torba bir bakanlık gibi duruyor, alanı inanılmaz derecede geniş. Bir bakanlık hem dış ticareti hem iç ticareti, hem kooperatifleri hem bir sürü KOBİ'yi ve esnafı idare edebilir mi? Eğer biz ithalat, ihracat hedeflerimizde, dış ticaret hedeflerimizde samimiysek hızlıca dış ticaretten sorumlu bir bakanlık teşkil etmek zorundayız, gümrük ve dış ticaret bakanlığını tekrar meydana getirmek zorundayız.
İnsanların, ülkelerin dış politikaları dış ticaretlerine de yansırlar. Türkiye'nin ulusal hedefleri belliydi, ulusal politikası da belliydi. Ulusal politikamızı bu ülkeyi kuran insanlar açıklamışlardı değerli arkadaşlar "Yurtta sulh, cihanda sulh" diye, ulusal hedeflerimiz de muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmaktı Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün belirlediği. Yani muasır medeniyet siz olacaktınız. Bugün Türkiye çevresinde bütün komşularıyla sorunlu hâlde ve gün geçtikçe dış ticaret hacmi, özellikle ihracatımız düşmekte. Oysaki bizim yurtta sulh, cihanda sulhla başladığımız, sizin iktidarınız döneminde komşularımıza bir ekmek satarak ihracatı geliştirme politikanıza, bugün değil komşularımızı, uluslararası arenada yaşadığımız tüm sorunlarla, yaptırımlarla dış ticarette ciddi açıklar verecek noktaya geleceğiz.
Bizim ülkemizin üretim kapasitesi var, bizim ülkemizin gelişme kapasitesi var. Yeter ki biz bunu üretmeye, biz bunu ülkeyi geliştirmeye adayalım. Maalesef böyle bir şeyle karşılaşmıyoruz. Bizim ülkemizde saray Hükûmetinin yarattığı, saray rejiminin yarattığı saltanat içerisinde insanlarımız çöpten beslenirken, insanlarımız pazar artıklarıyla geçinmeye çalışırken geçtiğimiz gün düşen videoda da gördüğümüz üzere belli ki aşı gelmiş, Cumhurbaşkanımız insanlarla cümbüş eşliğinde keyif ediyor.
Buradan vatandaşımıza seslenmek istiyorum: Bugünler geçiyor, az kaldı diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)