GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:37
Tarih:23.12.2020

MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Teşekkürler Başkan.

Genel Kurul ve değerli halkımız; evet, toplamda yasayla ilgili fikirlerimizi fazlasıyla ifade etmiştik. Bu yasa, bu torba yasa bir paralel bakanlık kurmayla ilgili bir yasa. "Ülkeyi bir şirket gibi yöneteceğiz." diyenlerin Bakanlığı da şirketler koalisyonuna devretmesiyle ilgili bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Yani tümüyle ruhuna şirket mantığının, kâr mantığının, esas olarak da sonuçlarla ilgilenen bir mantığın hâkim olduğu bir yasa. Şimdi, evet, bu yasa Bakanlık yetkilerini şirketlere devrediyor ve bu anlamda da denetimden çıkarıyor.

Şimdi, suyun doğal hâli yani sularımız, derelerimiz zaten şirketlere havale edilmişti, şirketlerin kâr hırslarına teslim edilmişlerdi, peşkeş çekilmişlerdi. Şimdi de bu yetmiyor, aynı zamanda, atık sular, "atık suların yönetimi" denildiği üzere de yine şirketlere aktarılıyor.

İktidara göre boşa akan sular zaten zarar, "Sular akarken bakmamalı." diye düşünüyor. Dolayısıyla bu maddede buna dair de bir düzenleme var.

Şimdi, Türkiye su fakiri bir ülke; buna dair dün epeyce kapsamlı tartışmalar yapmıştık. Türkiye'nin orta ve güney bölgeleri kuraklaşmayla karşı karşıya, Karadeniz Bölgesi de yine yakın bir zamanda diyelim ki orta ve güney bölgelere dönüşebilecek durumda, bu risk altında. Yani iklim krizinin yarattığı sonuçlar ve yine doğa, orman ve su talanının yarattığı sonuçlarla karşı karşıyayız.

Öncelikle şunu söyleyelim: Su bir kaynak değildir. Yani suyu bir kaynak olarak gördüğünüzde doğal olarak ondan rant elde etmeyi, kâr elde etmeyi doğal olarak görürsünüz. Su bir varlıktır; yani su, doğayla barışık bir biçimde ele alınması gereken bir varlıktır. Dolayısıyla "kaynak" dediğinizde bu, insana ait bir tanımlama olur; dolayısıyla kaynak yerine biz varlık kavramını kullanıyoruz. Zaten mesele de esas olarak bu kavramsallaşmadan çıkıyor; siz doğayı kaynak olarak görüyorsunuz, bizse doğayı bir varlık olarak görüyoruz, insana ait olmayan bir varlık olarak görüyoruz. Şimdi, burada "Kirlet ve temizle; zehirle ama temizle; talan et ama yasalara uygun yap ama bugün yasaları da buna uygun hâle getir." aşamasındayız. Yani, zaten dün itibarıyla bütün yasalar ve devlet kurumları bu talan politikalarının önünü açmak için canhıraş çalışırlarken bugün şirketler şunu talep ediyorlar: "Biraz daha sorunsuz, biraz daha acele kâr etmeye ihtiyacımız var, dolayısıyla yasaları da buna uygun hâle getiriyoruz."

Şimdi, bu çalışmayla su sağlığı açısından büyüyen kentler meselesi var; yani suyun korunması meselesi yani varlık olarak ele alınması meselesinin ele alınırken uyulması gereken, dikkat edilmesi gereken belli başlı meseleler var. Bunların başında iklim krizi geliyor yani küresel iklim krizi geliyor. Dolayısıyla iktidarın suyu koruma politikasının başında iklim krizine karşı adımlar atması geliyor. İkincisi, kentlerin yeniden yeniden büyütülmesi ve beton mezarlıklarına dönüştürülmesi politikalarından vazgeçilmesi gerekiyor. Örneğin -Kanal İstanbul politikası- Kanal İstanbul Projesi bu konuda çok tipik bir proje. Yani siz Kanal İstanbul'u yaparken bir kente bir kent daha ekliyorsunuz. Dolayısıyla su kullanımını çok daha fazla artırırken, aynı zamanda, yaptığınız projenin kendisi zaten barajların, su barajlarının, su kaynaklarının, su varlıklarının tahribatının üzerine kuruluyor. Dolayısıyla su varlıklarına üç türlü bir saldırı söz konusu. Bir: Küresel iklim krizine karşı yapmadığınız politikalar. İki: Talan, doğa talanı. Üçüncüsü de bu kentlerin betonlaştırılması. Dolayısıyla şimdi burada, aynı zamanda bir kooperatifleştirme politikası da var bu maddede. Şimdi, dünyada da kooperatifler var. Fakat kooperatif nedir? Kâr gütmeyen, insanların kolektif olarak dâhil olduğu mekanizmalar. Şimdi AKP elindeyse bu kooperatifler kaçınılmaz olarak şirketleşecektir -yani bunun örnekleri çok sayıda var- bu, aynı, yenilenebilir enerji meselesine benzeyen bir mesele. Yenilenebilir enerjiyi savunmakla beraber, AKP tarzı bir kâr siyasetinin elinde bu araçlar ne oluyor? Kâr hedefleyen araçlara dönüşüyor. Dolayısıyla bu maddenin kendisi esas olarak suyu şirketlere devreden bir maddedir. Reddettiğimizi belirtiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)